Görele

Gezip gördüğünüz yerleri bizimle paylaşmak veya kendi memleketinizi bize tanıtmak mı isityorsunuz?? Daha ne duruyorsunuz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Erhanbay
Bağımlı Üye
Bağımlı Üye
Mesajlar: 400
Kayıt: 06 Şub 2007 [ 13:05 ]

Görele

Mesaj gönderen Erhanbay »

Görele Tarihi

Tarih (İlk Yerliler)

Strabon ve Ptolmeos'a göre İkinci Kerezos(Görele)'un yeri Tirebolu ile Trabzon arasındadır.

Tarihi Görele, Görelle adı ile şimdiki Eynesil ilçesinin bir kilometre kadar doğusunda, kendi adıyla anılan kalenin çevresinde kurulmuştur. Görelle, eski Yunanca'da "kırmızı taş mercan" anlamlarına gelmektedir. Kale kıyısındaki taşların o zamanki renklerinden esinlenerek bu ismin verilmiş olduğu sanılmaktadır. Görele'ye Yavebolu (yerinde olmayan şehir) de denilmiştir ve bu isim, eski haritalara dahi geçmiştir. Bu isimden kalma olarak Görele'de halen Yobul denilen bir semt vardır.

Sikilakos Karendeos adlı müverrih uzun kafalı Mosiniklerin ülkesi olan HİRADES (Giresun) şehrinden bahseder. Melatüs adlı müverrih İkinci Kerezos'un (Görele) Polatane'nin yirmi mil (37 km.) batısında olduğunu yazar. Trabzon civarında mevcudiyeti iddia edilen ikinci Giresun şehrine gelince bunu da Kral Farnak'ın Giresun işgalini müteakip onun hakimiyeti altında yaşamak istemeyen gayri memnunların mezkur şehrinden uzaklaşarak Trabzon civarında vücuda getirdikleri bir köycüğe doğdukları yer olan Keresus'un ismini izafe ettikleri kanaatındeyiz.

Tarihten evvelki devirlerde bu havalinin iç kısımlarından geçerek şarktan garbe doğru akım yapan Hint-Avrupa aşiretleri ve bilahare bu cereyana iltihak eden Asur ve Geldanilere mensup kabilelerin de bulunduğu bildiriliyor. Tarihi kadimede bu havalinin ilk sakinleri olup vahşi bir halde yaşayan kabilelerin isimleri şunlardır: Haldei, Halives, Tibarini, Sanni.

Tahminen M.Ö 1500 yıllarında Saydalılar Doğu Karadeniz'de Trabzon, Tirebolu ve Giresun gibi bir takım ticaret merkezleri kurdular. Fenikelilerden sonra İyonyalı Miletoslular M.Ö.VIII. asırda Giresun'u istila ettiler. Choerades limanını da Trabzon ve Sinop gibi ticaret kolonisi yaptılar.

Şark illerimizden buralara kadar yayılan (Akcaabat), Saka, Part, Oğuzlar, Hunlar, Türkmenler gibi Türk unsurlar hakimdi.

Diyarbakırlı Said Paşa 1889 tarihli Mir'atü'l-iber adında on ciltlik eserinde (I, 160) bize daha kesin malümat vererek "Pontos memleketi ezmine-i kadimede Tibar, Halib ve Mosinik denilen Türk kabileleri ile meskundu diye bildiriliyor".

Fransız tarihçisi Ch. Texier'in, R.P Pülant ile birlikte 1864 tarihinde yazdıkları (Arşitektür Bizanten) adlı eserinde Trabzon kıyılarının M.Ö.IV. yüzyıldan çok evvel Orta Asyanın her tarafından gelmiş birçok kavimler tarafından ele geçirildiğini bildirdikten sonra, Hamit ve Muhsin'in 1930 yılında yazdıkları "Türkiye Tarihi" nin 477. sayfasında, buralarda yaşayan Hıristiyanlaşmış Türk kavimlerinden bahsediyor.

Coğrafyacılardan Strabon ve Ptolmeos'a göre Görele(İkinci Hirades)'nin yeri Tirebolu ile Trabzon arasındadır. Coğrafyacı Melatiüs'e göre de Polatane'den yirmi mil (otuz yedi kilometre) batıdadır. Eski Görele (Hirades) bugün Eynesil'in bir kilometre doğusunda Görele burnu denen yerde kalıntılarıyla sabittir.

Pontos Kralı Fernakos devrine ait olması dolayısıyla M.Ö. I. asırda kurulmuştur. Farnakos'un işgali dolayısıyla Hirades (Giresun)'den ayrılıp göç eden bir grup tarafından doğup büyüdükleri şehre izafeten Hirades adıyla kurulmuştur.

İsrailoğullarının Tevrat'a dayanan İshanes soyundan gelen İshanes hikayesi yanlıştır. Bunun dışında Hint-Avrupalı bazı vahşi kabileler Görele'ye de yerleşmişlerdir. Sinop'u kuran Suriyeli Pontlarla Fenikeliler ve bunlara sonradan katılan Fenikelilerden, Pontlarla Fenikeliler, Giresun ve eski Görele'nin temelini atmışlar, bunlara sonradan Miletoslular da katıldılar.

Ch. Texier ile R.P Pülant ve Said Paşanın verdiği bilgilerle diğer tarihi bilgilerimize dayanarak söylemek gerekirse Görele'nin ilk medeni yerlileri Milattan binlerce yıl önce gelip buralara yerleşen Orta Asyalı Türklerdir. Bunlar Bizanslılar devrinde Hristiyanlaşmakla beraber milliyetlerini unutmayarak Anadolu'nun fethinden sonra hemen Müslüman olmuşlardır. Hristiyanlaşan Türklere, Türkopol denirdi. Daha önceleri de boy isimleriyle anılırlardı.

S. Karaibrahimoğlu'nun Giresun adlı kitabında, Görele ile ilgili ayrıca şu bilgiler yer almaktadır;
Şakir Şevket, Görele hakkında şu bilgileri verir; "
Charles Texier'e göre
1832 yılında, ünlü (Küçük Asya) yazarı Charles Texier, XIX.yy. ortalarındaki Trabzon'u anlatırken Görele'ye de yer vermiştir. Texier, "Batıdaki Kerasus (Giresun) şehrinde ve Koralla (Görele) şatosu'nun bulunduğu yerde ve bütün bu yörede Kalibler (Anadolu'nun en eski Turanlı yerli halkı Halibler) oturuyorlardı. Şato haraptır" demektedir.

Salnameye göre Görele
Trabzon ilinin dört sancağı vardı, Bunlar; 1. Merkez Trabzon Sancağı, 2. Lazistan Sancağı (Rize), 3. Gümüşhane Sancağı, 4. Canik Sancağı (Samsun).

Trabzon Merkez Sancağı'na bağlı sekiz ilçe vardır: Of, Sürmene, Akçaabat, Vakfıkebir, Görele, Tirebolu, Giresun, Ordu.

Görele'nin Kaymakamı İzzet Efendi, Müftüsü İbrahim Hilmi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Mehmet Efendidir. Reşit Efendizâde Ali Efendi ile Kemalzâde Hasan Ağa ilçe yönetim kurulu üyesi, Kurtzâde Numan Efendi ile Karakulukçuzâde Berber Halil Çavuş ve Kamilzâde Hasan Efendi Belediye meclisi üyesidirler. Sarıcıoğlu Ali Molla ile İmamzade Temel Efendi, Ziraat Bankası şubesinin yönetim kurulu üyeliğini yapmaktadırlar. Ustaalizâde Hasan Efendi ile Tokatlı Hafız Osman Efendi eğitim komisyonu üyesidirler. Görele'de keten bezi, şal ve şayak dokunmakta, tabanca ve tüfek yapılmakta, tahta işi de bilinmektedir.

Sömürgecilik

Yukarıda belirttiğimiz gibi M.Ö. XV. yüzyılda Doğu Karadeniz kıyılarında bir takım koloniler kuran Fenikeli Saydalılar, hiçbir zaman toprağa yerleşmek amacını gütmediler. Onlar sadece ticaret işleri ile uğraştılar. Görelemizde yaşayan Orta Asya'lı Türklere temas edip onları tarımsal ürünler alıp yapılmış eşya verdikleri anlaşılmaktadır.

Fenikelilerin ardından M.Ö VIII. yüzyılda Karadeniz kıyılarına İyonyalı Miletoslular tarım ve ticaret yapmak amacı ile yerleştiler. Kendilerinden önce gelenlerin kurduğu Sinop, Giresun, Tirebolu, Trabzon gibi kolonileri geliştirirken, bunların yanına yenilerini de ilave ettiler. Bu bölgede oturanları boyundurukları altına aldılar. Köleci bir toplum düzeni kurarak sömürdüler.

Güney Rusya'dan, İskitler tarafından kovulan Kimmerler de M.Ö. 750'li yıllarda Doğu Karadeniz kıyılarına yayıldılar. Kimmerler M.Ö.700 yıllarında Asurluların baskısı ile Orta Anadoluya doğru göç edip gittiler.

Asuri kralları M.Ö. VI. ve V. yüzyıllarda Trabzon dolaylarını aldılar. Hitit İmparatorluğu dışında kalan Trabzon bölgesi M.Ö.VI. yüzyılda Pers kralı Kurus tarafından İran İmparatorluğu'na katıldı.

M.Ö.301 yılında Giresun, Büyük İskender'in Makedonya Krallığına, onun ölümü ile de Selevkilerin Asya Krallığı'na dahil oldu.

Fenikelilerin bugünkü Görele topraklarını ve onun üzerinde yaşayan Orta Asyalı insanları da görüp, onlarla ticari ilişkiler kurmuş olmaları mantık icabıdır.

Bunların esas geçim kaynağı hayvan beslemekti. Ötekilerinki ise yapılmış eşya ile bunları değişmekti.

Miletosluların amaçları ise hem ticaret, hem tarım yapmaktı ve bu amaçlarla toprağa yerleşmek için geldiler. Güçsüz insanları boyunduruk altına alarak, kölelik teşkilatını kurdular. Hiç şüphesiz ki Görele topraklarından onlar da faydalandılar.

Kimmerlerse, Asurlular ve Firikyalılarla olan mücadelelerinden dolayı buralara yerleşmeyip, doğuya ve güneye doğru gittiler. Asurlular da Medlerin baskısı altında buralarda tutunamadılar. Medlerin yerini alan Perslerse ancak Trabzon dolaylarına sahip oldular. Hititlerse Giresun dolaylarına sahip oldular.

Görele, İranlılarla Hititlere ait haritalara dahil olmadı. Ne Makedonyalı Büyük İskender İmparatorluğu ve ne de onun devamı olan Selevkilerin Asya Krallığı doğu Karadeniz'de hakim olamadı.

Bu devre ait medeniyete gelince Ari ırka mensup olanlar avcılık ve çapulculukla geçinirdi. Orta Asyalı yerlilerse eker, biçer, öğütürdü; hayvan beslerdi. Dokumacılığı bilirlerdi. Fenikelilerden kırmızı boya, süs eşyası; Yunanlılardan çanak, çömlek ve madeni eşya satın alır, onlara bitkisel ve hayvansal ürünler verirlerdi.

Pontoslular

Suriyeli Pontların adına izafeten bu adı alan devlet büyük bir kısmı Orta Asyalı olmak üzere çeşitli kavimlerden meydana gelmişti. M.Ö. 132 yılında Sinop'ta kuruldu. Kısa zamanda etrafa yayıldı. Büyük Mitridades'in oğlu Farnakos zamanında başkenti Trabzon oldu. Bu kral Hirades (Giresun)'i alıp imar faaliyetine girince kendisinden memnun olmayanlar göç ederek İkinci Hirades'i kurdular. Pontos devleti Roma İmparatoru Neron'un Lukullus adlı komutanı tarafından M.S. 69 yılında bir eyalet haline getirilerek hayatına son verildi.

Savaşçı bir devlet olan Pontoslular bilgiye de çok değer verirlerdi. Yunan dinlerinin etkisinde olup puta taparlardı. Paralarında Farnakya yazısı ile birlikte Zeus Heykeli, kartal resmi, bir atlı bulunurdu.

Romalılar

M.Ö. 69 yılında Roma'ya bağlanan Pontos Devleti ile beraber Görele toprakları da Roma İmparatorluğuna bağlanmış oldu. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrıldığı 395 yılına kadar 226 yıl aralıksız buraları Romalılar idare etti.

Feodal bir idare sistemine sahip olan halk genellikle çiftçilik ve çobanlıkla geçinirdi. Tuğladan çanak, çömlek kullanır; yiyecek ve giyeceğini de kendi üretirdi. Önceleri puta taparlarken sonraları hristiyan oldular. Ekonomik ve kültürel yönden Akdeniz medeniyetinin etkisinde oldukça kuvvetli idiler. Derebeylerinin angarya ve vergileri de ağırdı.

Bizanslılar

Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Görele'de Doğu Roma diğer adıyla Bizans İmparatorluğunun payına düştü. Bu yeni devlette halk çeşitli etnik gruplardan meydana geliyordu. Bu gruplar arasındaki dil, din, ırk ayrılıkları dolayısıyla aralarında bitmez tükenmez bir mücadele devam edip gidiyordu. 676 yıl sürüp, çeşitli entrikalara sahne olan bu devirde halk hiç rahat yüzü görmedi. Bu devirde savunma hizmetlerine büyük önem verilerek, Kuşçulu köyünde, Gedik kıranında, Çavuşlu'da, Kurukale'de, İnanca köyünde, Tekgöz köyünde ve Ağasar kıranında da Şahmelik kaleleri onarıldı veya yeniden yapıldı. Bu kalelerden bazıları Perslerin yapısı olup daha çok haberleşme işlerinde kullanılıyordu. Ateşle işaret ve haber verilirdi.

Bizans paralarının bir tarafında o zamanın imparatorunun heykeli, diğer tarafında ekseriyetle Zeus veya Apollon heykeli bulunurdu. Tournefort ise hatırasında bir taraftan Megas Avgilius'un başı diğer taraftan sağ elinde meşale, sol elinde çoban değneyi tutan cellat heykeli bulunanlarına rastlandığı kaydetmektedir. Ayrıca topraktan mamül küp, testi, çömlek, çanak, lahitlere, maden ve taştan mamül heykelciklere, ikonolara, haçlara, mozayıklara, şırahanelere, kayalar oyularak yapılmış sulama kanallarına rastlanmaktadır. O zamanlarda Doğu Karadeniz kıyılarında canlı bir ticaret olduğu bitkisel ve hayvansal ürünler ihraç edilip, testi, ve madeni eşya alındığı anlaşılmaktadır.

Pontoslular

IV. Haçlı Savaşı sonucu İstanbul'dan kaçan Bizans hanedanı 1204 yılında Trabzon'da ikinci Pontos devletini kurdu. 1461 yılında Fatih'in bu devletin hayatına son verdiği tarihe kadar 257 yıl buraları Trabzon hükümdarları yönettiler. Bu devlet hayatını çok güç şartlar altında sürdürdü.

Tarihi konumuzla ilgili olarak aşağıdaki yazıyı da okuyalım: Doğu Karadeniz Bölgesi eski çağlardan beri birçok kavimlere yurtluk etmiş, bu kavimlerin yaşamak için kendi aralarında olduğu kadar, tabiat ile yaptıkları mücadelelere tanık olmuştur.

Gerek Yunan, gerekse Latin egemenliği altındayken, bölge zamanın ekonomik, sosyal ve kültürel merkezi olan Akdeniz bölgesi ile yakın ilişkileri vardı. Bu nedenle ekonomik bakımdan güçlü, sosyal bakımdan iyi örgütlenmiş, kültürel bakımdan ileriydi. Ne zamanki dünyanın uygarlık merkezi Akdeniz'den Atlantik Okyanusu'na kaydı, Doğu Karadeniz Bölgesi yoksullaşmaya ve dünyanın geri bölgelerinden biri olmaya başladı. Buranın XV. yüzyıldan başlayarak gerilediği söylenebilir.

Görele Tarihi

Selçuklular Devri

Milattan binlerce yıl önce Anadolu'ya Türk akınlarının başladığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Said Paşa, Mir'atü'l-iber adlı kitabında "ezmine-i kadime" eski zamanlarda diyerek tarih öncesine varmaktadır. Tibar, Halib, Mosinik kabileleri ile Saka, Oğuz, Hun, Türkmen boylarının Anadolu'ya doğudan batıya yerleştiklerini yazmaktadır. Bu akınlar hiç şüphesiz Görele'ye de olmuştur.

Abbasiler devrinde Anadolu'nun bazı yerlerine Türkler yerleştirilmişti. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey zamanında Türk akıncıları Anadolu içlerine kadar girmişlerdi. Bu akınlar kesin bir sonuç vermemişti.

Alparslan'ın Gürcistan seferinde bazı akıncı kolları Anadolu'nun içlerine kadar akınlar yapıyordu. Suriye seferinin dönüşü mecburi olup, Malazgirt Savaşının başlamasından iki gün önce, Selçuklu ordularına, İmam Ebu Nasr Muhammet bin Abdülmelik el-Buhari zaferin müjdesini veriyordu. 26 Ağustos 1071 yılı Cuma günü öğleden sonra, azınlıkla çoğunluk, akılla hamakat, mertle namert, insancılla insafsız, barışçı ile maceracı kıyasıya savaştı. Yendi. O büyük zafer günü cefakar, vefakar, fedakar, mert, cesur, milliyetçi ve imanlı Türklere, bire karşı onla döğüşüp, esir olan Bizans İmparatoru Romenos Diyojen, büyük Türk Başbuğu Alparslan'ın çadırında af ve insafa nail olup, birde şerefli barış antlaşması imzalayarak başkentine döndü. Fakat kahpe Bizanslılar bu anlaşmaya saygı göstermediler. Bunca iyilik ve insafdan dolayı incinen Türkler tekrar Anadolu içlerine doğru akınlara başladılar.

Danişmentli Ahmet Gazi Savli Bey'e Alparslan, Samsun'dan Trabzon'un doğusuna kadar, işgal etmesini emretti. Neticede buralar zaptedildi. Böylece Görele topraklarına ilk defa Oğuz Türklerinin ayakları basmış oldu. Bu olaylar neticesinde Türk boylarının akıncı kolları, Doğu Karadeniz dağlarını aşarak yer yer kuzeye doğru indiler. Türkmen, Oğuz ve Çepni boyları başlarında melik, şah, şeyh ve dervişleriyle Karadeniz kıyılarında göründüler. Çevremizde en yakın yer ve yol olan Şebinkarahisar, Gökçeköy, Uluköy, Trabzon yolu üzerinden gelen akıncılar Ören, Oğuz, Şahmelik yörelerine yerleştiler. Böylece Türkler, Görele topraklarına kendiliklerinden iskân oldular.

Konuyla ilgili F. Sümer, Tirebolu Tarihi adlı kitabında şöyle yazmaktadır: 1071 yılındaki Malazgird zaferinden sonra feth edilen yerler arasında Trabzon'da vardı. Ormanlık geniş dağ zinciri ile kaplı ve çok arızalı bir yolu olan Trabzon'un açılmış olması ilgi çekicidir. Fakat Trabzon kimin tarafından fethedildi; işte bu bilinmiyor. Ord. Profesör Mükrimin Halil Yinanç, Doğu Karadeniz bölgesinin Mengücüklü Beyliği'ne tabi olduğu şeklinde bir tahminde bulunmuştur.

Anadolu Selçukluları Devri

Türklerin Anadolu'yu fethi neticelerinden, IV. Haçlı Seferi'nde İstanbul'dan kaçan Kommenoslar, Trabzon'da ikinci Pontos Devletini kurdular. Anadolu Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus, Trabzon Pontus İmparatoru I. Alexius'yi yenip esir aldı. Kardeşi Alaettin Keykubat'ta Ertokuş kumandasındaki ordusu ile bu devleti, yılda bin asker ve vergi vermek şartıyla kesin olarak devletine bağladı. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşından sonra bu imparatorluk İlhanlılara bağlandı ve onlara tabi oldu. Timurlenkde Trabzon'u aldı. Değersizliğinden dolayı ülkesine katmayarak bir miktar ganimet ve hazine alarak şehri serbest bıraktı. Bunun arkasından Trabzon Pontos İmparatorluğu hısımlık ilişikleride kurarak Akkoyunlular'a tabi oldu. 257 yıl süren hayatında bu imparatorluk tamamen bağımsız olamadı. Selçuklular, İlhanlılar, Timur ve Akkoyunlular gibi Türk uyruklulara tabi oldular. Netice olarakta Türkler Pontos ülkesinin çeşitli yerleri ile Görele'mizin bazı yerlerine de yerleştiler.

Osmanlılar Devri Fetihten Duraklama Devrinin Sonuna Kadar

Fatih Sultan Mehmet, Sinop ve Amasra dolaylarını kolayca fethedince, ordusuyla beraber Türkmenistan üzerine gidiyormuş hissini vererek, Erzincan üzerinden Trabzon'a yöneldi. Niksar, Şebinkarahisar ve Gümüşhane'ye fethedip Doğu Karadeniz Dağları üzerinden yeniden yol açarak Trabzon'a geldi. Daha önce gelen Mahmut Paşa komutasındaki Osmanlı donanması bekliyordu. Fatih Sultan Mehmed'i Pontos Kralı Davit şehir dışında karşıladı. Şehrin anahtarlarını teslim ederek af dileğinde bulundu. Affedilerek gemi ile İstanbul'a gönderildi.

Fatih Sultan Mehmet komutanlarından Hızır Bey'i Trabzon valiliğine tayin ederek çevredeki kaleleri fethetmelerini emretti. Bu kumandan Görele Kalesini fethederek kesin olarak Osmanlı Devleti'ne kattığı anlaşılmaktadır.

Fatih, Trabzon seferini son derece gizli tutmuştu. Yakınlarından biri ona seferin yerini sorunca, Fatih ona: "Şayet sakalımın tellerinden biri bilse derhal onu yolarım" cevabını verdi.

Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın annesi Fatih'e: "Oğlum, bir Trabzon için kendini bu kadar yormak çok değil midir?" deyince, Fatih: "Valide, İslamın kılıcı benim elimdedir. Eğer bu zahmetlere katlanmayacak olursam, 'gazi' ünvanına layık olamam. Bugün, yahut yarın Allah'ın huzuruna çıkınca sonra mahcup olurum" cevabını verdi.

Yüce Fatih niçin hazırlıkların bu kadar gizli tutmuştu. Neden Şebinkarahisar- Trabzon yolu yerine gür ormanların kapladığı Zigana geçidinden günlerce uğraşarak yeni yol yaptı.

M. Kemal Yanbey'in, Trabzon'un Fethi isimli kitabında da bahsedildiğine göre, Rum Ordusu yirmibin kişiydi; donanması da Osmanlı donanmasına eşitti. Çevre yolları ve geçitleri kalelerle kesilmişti. Bu kaleler arasında haberleşmek ve yardımlaşmak çok kolay ve mümkündü.Ayrıca halk böyle bir savaşa hazırlıklı idi. Bu sebeplerden dolayı Zigana dağlarından yeniden yol açmayı Fatih daha ehven-i şer buldu.

Bugün çevrede gördüğünüz kale kalıntıları o devrin hatıralarıdır.

Şehir, kasaba ve kıyıların Kazaklar ve korsan baskınlarından korunması için Trabzon'da bırakılan donanmaya Fatih, Amiral Kazım Beyi tayin ederek yeni fetihler için İstanbul'a doğru yola çıktı.

Yeni fethedilen yerleri, Osmanlılar hemen iskan (göçmen yerleştirme) ederlerdi. Trabzon dolayları da fethedilince insan yerleştirilmesi, Türkleştirilmesi gerekti. Bu sırada doğuda yaşayan Horasan asıllı Çepniler başlarında bulunan Acem meliklilerine isyan ettiler. Bu isyan önlenemeyince kovuldular, çeşitli boylar halinde, kırk bin çadırlık bu toplum, Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir'e yerleştirildiler.

O zamanın bir başka yerleşme şekli de, abdal, derviş, şeyh, şah veya melikelerden birinin boş ve verimli bir araziye yerleşmesi ve etrafına bir takım insanları toplaması ile olurdu. Diğer yerleştirme şekli ise sürgündü. Tamamen padişahın arzusu ile yeni fethedilen bir yeri yurtlandırmak için, bir başka yerin halkı kaldırılarak buraya yerleştirildi. Bazen de vergi vermeyen isyan eden yerlerin halkı, mecburi iskana (yerleştirme, sürgün) tabi tutulurdu.

Görele'ye yerleştirilen Çepniler, geldikleri yerlerin özlemini taşıyorlardı. Oralarda esnaf çiftçi ve çobandılar, burada da aynı işleri yaptılar. Oradaki yurtlarının isimlerini buradaki yurtlarına taktılar. Bir misal "Heri" gibi. Yine halk arasında ağızdan ağıza gelerek kısaltılmış bir söz vardır: "Horasanda bir kot tarlası var". Bu cümlenin asıl şekliyle anlamı şuydu: İlk gelen Çepniler, yeni yerlerini bir türlü beğenip yerleşemiyorlardı. Kızıp, azıp, bağırıp tekrar eski yurduna hareket ediyorlardı. Ondan sonra her azıp, bağırıp tekrar eski yurduna dönmek isteyene "Horasanda bir kotluk tarlası var" denir oldu.

Daha önceden Karadeniz bölgesi Oğuzların Çepni boyları tarafından Türkleştirilmişti. Türkmenler, 1302 yılında Giresun'a kadar inip çevrede bir takım beylikler kurmuşlardı. Oğuz Han'ın Üçok kolundan Gök Han'ın oğlu Çepniden türeyen boya, Çepni Boyu denmiştir. Bu boy Oğuz boylarının sosyal davranış, kültür ve fizik bakımından en seçkini idi. Bu sebeple varlıklarını devam ettirmişlerdir. Halen yurdumuzda pek çok Çepni köyleri vardır.

Diğer birbirinden seçkin Oğuz boylarından bir çoğu bölgemize yerleşmişlerdir. Bunlardan Çuvaş, Çavdari, Dodurga, Avşar boyları vardır. Hepside Oğuz Han'ın Bozok kolundandılar. Avşarlar, Bozok kolunun Yıldız Han'dan oğlu Avşardan türeyen koludur. Onlarda buralara yerleştiler.

Türklerden önce, buralarda, din, dil ve medeniyetleriyle birbirine düşman haline gelen etnik gruplar, bu yeni etnik unsurun gelmesiyle akıllara hayret verecek şekilde kaynaştılar. Sıcak kanlı, babacan ve yardımsever insanlar olan Türkler, varlıklarıyla beraber getirmiş oldukları merhamet, iyilik, müsamaha, dürüstlük ve kardeşlik gibi üstün temel vasıflarıyla bu karışık toplumu tam bir iç barış ve refah içerisinde idare etmişlerdir.

Görele'ye gelip yerleşen Oğuz boyları son derece milliyetçi ve yurtsever kişilerdi. Din ve vatan aşkının dışında her türlü ihtirastan uzaktılar.

Daha Orta Asya'da iken müslüman olarak gelmişlerdi. Fatih devrine ait, çevrede bulunan bir mezar taşı ve çevresindeki mezarlarla, kazılmış şahıslar incelenince, bu mezarın güney doğuya dönük ve daha sonra konulanların, güneye dönük olduğu, eskilerin etrafının bir sıra taşla çevrili olduğu, birkaç yüz kişiyi alacak kadar büyük tava biçimli çukurların da bulunduğu görüldü. Bunların diğer bilgilerimizle incelenmesinden şu kanaata vardık.

Öncelikle söyleyeyim bu mezarlık tepe üzerindedir. Bir tepe üzerinde, doğuya dönük olanlar, şamanist mezarlıklarının aynısıdır. Güney doğuya dönük olanlarsa Ali taraftarlarına atfedilmektedir. Bu tip mezarlar Kızılbaş mezarlıklarına benzemektedir. Çevredeki çukurlarsa toplantı yerleri ve bilhassa bayram günleri köycek, birlikte yenilen yemek yeridir. O devre ait cenaze törenlerinde davul zurna çalmak, silah atmak ve topluca yemek yemek adeti yakın zamanlara kadar gelmiştir. Bütün bu geleneklerde Şamanizmin, İslamiyete adepte edilmiş kokusu ile Türklüğün ebediyen yaşamasına dayanan dini ve siyasi milliyetçilik vardır. Bu mezhep ayrılığı giderek islam aleminde Türklüklerini eritmeme politikasına dayanıyordu. Nitekim ilk yerli müslümanların bir kısmı Hanefi mezhebinden iken, bir kısmı 212 tarikatı bulunan asla fena bir halleri bulunmayan Kızılbaşlık mezhebinin bir tarikatındandırlar.

İslamiyetin yüksek ahlak kuralları, din adamları tarafından öğretilip halk tarafından titizlikle ve saygı ile uygulanırdı. Yalancılık, sahtekarlık, dolandırıcılık, hırsızlık, mala, cana, namusa tecavüz, inancı kötüye kullanmak itimatı sarsmak gibi şeyler asla olmazdı.

Temeli Türklüğe ve İslamiyete dayanan doğu kültürü ile yeni temas neticesi Yunan ve Roma kültürü de az da olsa öğrenildi. İnce ve kalın keten bezi ile şal ve şayak dokunur; tüfek, tabanca, makas gibi demirden aletler; şimşirden kaşık ve çam ağacından tahta yaparlardı. Keçe teperler, yün örerlerdi. Kar ve buz tutmuş keçeden çadırlarda ve ahşap evlerde otururlardı. Buldukları zaman çokca yerlerdi, bulamadıkları zaman az yemek yemeye kanaat getirirlerdi. Ekmeği çok az yerlerdi. Başlıca yiyecek et, süt ve baldı. Yoğurt ve çökelekten yapılan bir cins çorbayı sofralarından eksik etmezlerdi. Bal şerbeti ve ayran da içkileriydi.

Selçuklular zamanında Görele'ye gelen Türkler tam bir serbestliğe sahip idiler. Fatih'ten sonra hükümete rağmen, din adamlarının halk üzerinde büyük etkisi vardı. Askerlik ve vergi işlerini, valiler doğrudan doğruya bunlarla görürdü. Görele önce Kürtün Kazasının Karaburun Bucağının bir kalesi olup, içinde 7 hane Türk, 134 hane Hristiyan ve dokuz da muhafız vardı. Bu haliyle Kürtün kazasının dört önemli kalesinden biriydi.

Bu bucağın yeri iyi seçilmiş olmakla beraber korsan baskınlarına karşı koyamazdı. Bu devirde çevrede bir çok tımarlar kuruldu. İsmail Beyli ve Beyli bu devirden kalmadırlar. Karaburun bucağı daha sağlam ve güvenli bir yer olan Görele Kalesine taşınmıştır. Bu kalede daha çok yazlık olarak kullanılmış, yanı başında bulunan Yavebolu (Adabük) kışlık merkez olmuştur. Kıl keçi, koyun, at, katır, arı ve tavuk beslerler; darı, buğday ve pirinç ekerlerdi. Meyvelerden üzüme çok önem verilirdi. Çeşitli hayvan türleri, şarap, maden ve dokuma ihraç ederlerdi.

Pazara gelen mallardan rüsumat alınırdı. Evlenen kadınlardan gelin resmi denen vergi alınırdı. Yüzden fazla koyundan da kışlık, yaylak vergisi olarak akça veya tulum peyniri alınırdı.

Çok canlı bir ticaret vardı. Doğu malları Trabzon'a ve diğer iskelelere de inerdi. Bu mallar gemilerle Akdenize taşırdı. Bu devir bir bolluk ve bereket devri idi.

Bu devreye ait birkaç noktayı daha açıklamamızda fayda vardır: Bunlardan biri Don Kazaklarının, Karadeniz sahillerine yaptığı devamlı korsan baskınlarıdır. Osmanlı Donanmasının karakol görevini yapmasına rağmen şayka denen ince, uzun, kürekli ve yelkenli süratli tekneler bu sahilleri vururdu. 1625 ve 1633 baskınlarında Görele Kalesi tamamen harap oldu. Asırlarca süren bu baskınları Rus ordusu değil Kazaklar tertip ederlerdi. Önceden iyice planlar, ekseriyetle gece baskını halinde tatbik ederlerdi. Tek kişi bırakmadan halkı kılıçtan geçirip mallarını da yağma ederlerdi. Doğu Avrupa Türkleriyle Asya Türklerini, Rus Orduları değil Kazak baskınları bu şekilde eriterek yok etme yoluna götürmüşlerdi. Böylesi olaylardan dolayı halk Evliya Çelebi'nin de bahsettiği gibi dağ eteklerinde mamur köyler kurmuşlardı.

Çağrılınca Göreleliler, iç ve dış savaşlara, gazi ve şehit olmak gayesiyle severek katılırlardı. O zaman buralarda uzun dönem yaşayan, gerçekten üç arşın (204 cm.) boyunda bir Türk boyu vardı. Bazı mezarlıklarda bunlara ait mezarlara rastlanmıştır. İşte bu boy, IV. Murat'ın Bağdat seferine Türkmen usulünce çoluk çocukları ile katılmıştı. Geri gelemedikleri için de sadece adları kalmıştır.

Duraklama devrinin sonuna doğru, devlet düzeninin iyice bozulmaya yüz tuttuğunu görüyoruz. Bunun da nedenleri iltimas, ipek ve baharat yolunun okyanuslara yönelmesi, Avrupa'daki yenileşme dolayısıyla ekonomik gerileme; suhte denen öğrencilerin isyan ederek köylere baskın yapması; harblerdeki yenilgiler, lakaydi ile devlet otoritesinin zayıflaması sonucu, korkunç bir hoşnutsuzluk ve güvensizlik başladı.Bundan sonra herkes başı selametinedir ki bu devire de kaç göç devri diyoruz. Viyana bozgunundan sonra, ağır ağır Görele'ye muhacir akını da başladı. Azak'ın kuzeyinden gelen göçmenleri, Kuzey Kafkasyadan, Tahma Suyu vadisinden gelenler takip etti. Bu muhacir akını 1915'e kadar devam edecektir. Yalnız bu yeni gelenlerde her türlü saldırganlık vardır. Adam öldürmek ve soymak bunların icadıdır. Çeşitli nedenlerle çatırdayan imparatorluk çatısı altında Göreleliler pek tedirgindir.

Karlofça Antlaşmasından Sevr Antlaşmasına Kadar

İki yüz yılı aşkın bu zaman içinde elimizde bir miktar Görele Tarihi'ni aydınlatacak vesika vardır. Sıra ile inceleyelim: "Kaza-i mezkur Tirebolu ve Vakf-ı kebir kazaları arasında ma'a kaza (köylerle beraber) 3945 haneyi ve 156042 dönüm araziyi şamildir.

Burada mukaddeme (önce) Korele adında bir kale yaptırılmış olduğundan nâmı o kaleye mensup hâlâ gerek kalenin ve gerek muharren (sonradan) Üçüncü-zade tarafından inşa olunup sonra her nasılsa tahrip edilen kasaba-i âtikanın (eski kasabanın) eserleri (izleri) mevcuttur.



Kullanıcı avatarı
Erhanbay
Bağımlı Üye
Bağımlı Üye
Mesajlar: 400
Kayıt: 06 Şub 2007 [ 13:05 ]

Görele

Mesaj gönderen Erhanbay »

Resim

Resim

Resim

Resim

Kullanıcı avatarı
Erhanbay
Bağımlı Üye
Bağımlı Üye
Mesajlar: 400
Kayıt: 06 Şub 2007 [ 13:05 ]

Görele

Mesaj gönderen Erhanbay »

Bu metinler ve resimler

LİNKİ GÖREBİLMEK İÇİN LÜTFEN KAYIT OL VEYA GİRİŞ YAP! web sitesinden alınmıştır. Yakında sizlere yeni fotoğraflar paylaşacağım..

Kullanıcı avatarı
VSaBaH
Tasarımcı Yönetici
Tasarımcı Yönetici
Mesajlar: 6135
Kayıt: 21 Kas 2005 [ 23:54 ]

Görele

Mesaj gönderen VSaBaH »

Adamım güzel de daha güzel fotolar bekliyoruz. Ben bu fotoları çok beğenmedim :D
 !
REKLAMLARA YAPILAN TIKLAMA BİZİM TEK GELİR KAPIMIZDIR. LÜTFEN ADBLOCK TARZI EKLENTİLERLE REKLAMLARI ENGELLEMEYELİM. BİZE EN GÜZEL TEŞEKKÜRÜ BU ŞEKİLDE YAPABİLİRSİNİZ. TEŞEKKÜRLER...


Resim

Cevapla