Yarın'ın öyküsünü unutmak zor

Kitap Özetlerine bu bölümümüzden ulaşabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
tarla__kusu93
Süper Yetkili
Süper Yetkili
Mesajlar: 2167
Kayıt: 30 May 2008 [ 21:22 ]

Yarın'ın öyküsünü unutmak zor

Mesaj gönderen tarla__kusu93 »

Resim
İlk sayısı Eylül 1981'de yayımlanan ve bir dönem Türk edebiyatına damgasını vurmuş Yarın dergisinin anlatılmamış öyküsü zengindir, başlayınca uzun sürer

SEMİH GÜMÜŞ
Yaşadığımız günlerin daha neler getirebileceğini tam bilmediğimiz belirsizlikler ortasında, bazen Kızılay'ın çevresindeki sokaklarda, bazen Zafer Çarşısı'nın sağ kuytuluğuna inen merdivenlerin sağındaki kahvede buluşup gizlilikle kotarmaya çalıştığımız dergi Yarın'dı. Hem görünmez adamlar olarak görüşmemiz gerekiyordu, hem de o güne dek bir kültür ve edebiyat dergisini birlikte çıkarmayı düşünmemiş birkaç arkadaş arasındaki ilk anlaşmanın ilkelerini belirliyorduk. Bir edebiyat dergisi çıkarmak için kendimize yetmeyeceğimize göre, yanımızda kimleri bulacaktık...
Sözgelimi daha ne ben Akif'in şiirlerinden adamakıllı haberdardım ne de o benim ilk yazımın Yazko Edebiyat'ta gizlice yayımlandığını biliyordu. 1980'den önce birbirini tanıyan o birkaç arkadaş, önce nasıl bir dergi çıkaracağımızı günlerce konuşup sonra derginin tasarımını çalışmaya başladık. Dergi "sanat edebiyat dergisi" alt başlığını taşıyacak, ama elbette önce bir edebiyat dergisi olacaktı. Bizim asıl ilgi alanımız edebiyattı. 1981'de içerde yaşanan ürkütücü koşulların yanında, dışarda gitgide çoğalan karabasan, hem de politik bir sanat-edebiyat dergisi çıkarmayı neredeyse olanaksızlaştıracak pek çok etkenle bizi sınırlarken, çevremizi yakınlarında olduğumuz, Kızılay, Sakarya çevresindeki biracılarda bütün gün edebiyat sohbetleri ettiğimiz şair ve yazar arkadaşlarımız genişletiyordu.


Uzun ömründeki doğrular ve yanlışlar
Ali Cengizkan, Ömer Ateş, Akif Kurtuluş, Taner Gürel ve ben Yarın'ın ilk Yazı Kurulu'nda yer alırken, derginin Eylül 1981'de çıkan 1. sayısındaki imzalar, nasıl bir dergi çıkardığımızı şimdi de anlatır: Seferis, Herkül Millas, Şükran Kurdakul, Ali Cengizkan, Özdemir İnce, Akif Kurtuluş, Oscar Niemeyer, A. Mümtaz İdil, Selçuk Demirel, H. M. Enzensberger, Serol Teber, Abdülkadir Budak, Ahmet Erhan, Ömer Ateş, Ahmet Ada, Şükran Farımaz, A. Lunaçarski, Ahmet Günbaş, Alain Bosquet, Taner Gürel. Eski ve yeni kuşaktan ilk akla gelen pek çok şair ve yazar Yarın'ın içinde, yanında toplandı ve dergi kısa sürede beş bin adet satılmaya başladı. Bu arada dönemin zor koşulları içindeki dik duruşu, Yarın'ın hapishanelerden yaklaşık beş yüz sürekli okur kazanmasını sağladı.
Yarın, onun çevresinde yer alan yazarların koruyup kolladığı bir dergi olurken, on yıla yaklaşan uzun bir ömür sürmeyi başardı. İlk sayısındaki "Sanat ve edebiyatımızda toplumcu gerçekçiliğin genç soluğu" başlıklı çıkış bildirisi o günlerde çok etkili olmuş, ama biz de edebiyat anlayışımızı o bildiriyle sınırlamıştık. Düşüncelerimizde epeyce katıydık; çevremizle kurduğumuz ilişkileri sıkı ilkelere bağlamıştık; etkinliği yüzünden dediği dedikçi tutumunu içindeki ve çevresindeki yazar ve şairlere dayatan bir dergi çıkmıştı ortaya.
Neden sonra daha aklı başında yazarlar olarak çözümlediğimiz toplumcu gerçekçilik, Yarın'ı çıkaranların o günlerdeki politik kaygılarının ürünüydü ama tek geçerli edebiyat anlayışı gibi görülüyordu. Edebiyatı hep bütüncül ve genel olanı, büyük sorunları ilgilendiren bir yaratma biçimi olarak gören toplumcu gerçekçilik, bizim edebiyat beğenilerimizle tam olarak örtüşmese de, politik kaygılarımıza sımsıkı bağlıydı. Toplumcu gerçekçiliğe bağlanmak Yarın'ı kalın bir çizgiye çekti elbette. Kendi içimizde uyulması gereken ilkeler belirlemenin yanı sıra, politik kaygılar içinde görmediklerimize karşı sert bir muhalefet çizgisi de benimsedik.
Gene de Yarın'ın dönemin en radikal kararlılığı olarak gördüğü ilgi, edebiyatımızın değerlerini kucaklama konusundaki çabası ve çok geniş bir alana yayılan etkinliği, onu son yirmi beş yılın en önemli dergileri arasına sokmuştur. Birkaç sayı yayımlanabilen tıknefes dergilerin edebiyat tarihine yazılmış gibi gösterildiği yerde, Yarın'ın elbette unutulmaz bir yeri vardır. Ona karşı yapılmış en önemli yanlış, gene kendi içinden gelen, yazarları ve şairleri uzaklaştıran, politik bir gençlik dergisine dönüştürülme çabalarıydı ki, bir zor oyunuyla gerçekleşen bu dönüşüm, onun dört yılda kazandığı saygınlığın erimesine neden olmuştu.
Aslında Yarın'ın asıl önemli yanı, doğruları ve yanlışlarından önce, taşıdığı duygusal yük ve Ankara'da bizim kuşağımızın çevresini kuşattığı, kendini parçası gördüğü, bir şemsiye gibi üstünü örtüp kolladığı bir dergi oluşudur. Çoğumuz ondan çıktık, birçok genç yazar ilk ürünlerini orada yayımladı. Bazen birbirimizle anlaşamadığımız için yazı kurulunda değişiklikler oldu, bazen geçici küslüklerimiz. Sakarya Caddesi'ndeki biracılardaki uzun edebiyat tartışmalarımızın büyüsüyle geçirdik Ankara yıllarını.
Yarın'daki anlaşılması zor yazılarını çok önemsediğimiz Veysel Öngören ile onun Bismil'e gidişinden kısa süre önce sıkı bir kavgamız olmuştu ve tek nedeni şairlerle ilgili tartışmalarımızdı. Alkolden ayrı düştüğü bir ânını görmediğim Veysel Ağbi, şairlere tek söz söyletmezdi. Ahmet Say ile de iki dergi arasındaki rekabet yüzünden bozuştuk, ama Türkiye Yazıları da bizim için hep kardeş dergiydi. Muzaffer İlhan Erdost ile Remzi İnanç'ın derginin ilk çıktığı günden başlayan desteği de Yarın'ın defterinde yazılıdır. Can Yücel de bizi hiç kırmaz, sürekli şiir vererek, Çocukların yanındayım, demek isterdi; neden sonra Özdemir İnce, Uğur Kökden, Ataol Behramoğlu, Afşar Timuçin yer aldı yanımızda.
Ali Cengizkan, Ahmet Erhan, Hüseyin Ferhad, Akif Kurtuluş, A. Mümtaz İdil, Ömer Ateş, Şükrü Erbaş, Turgut Çeviker, Adnan Azar, Ahmet Telli, Müslim Çelik, Atilla Çınar, Ergül Çetin, Ömer Türkeş, Murat Yetkin, Gürhan Uçkan, Azer Yaran, Adnan Satıcı yıllarca derginin içinde ya da yanı başında yer alan şair ve yazarlardı.
Ahmet Erhan'ın gencecikken Behçet Necatigil Ödülü'nü (1981) aldığı haberini birlikte otururken almıştık ve bir ödül ya da aramızdan birinin kitabının yayımlanacağının öğrenilmesinin yarattığı coşkuyu şimdi anlaşılabilecek biçimde anlatmak kolay değil.
O zamanlarda genç bir şairin ve yazarın kitabını yayımlatması çok zordu ve bir kitabın yayımlanacağı haberi her zaman sevinçle karşılanırdı. En deli dolumuz Yaşar Miraç'ın Yeni Türkü Yayınları'nda art arda yayımladığı şiir kitaplarında sıranın kime geleceği çok önemliydi; daha sonra biz de Yarın Yayınları'nı kurup arkadaşlarımızın şiir ve inceleme kitaplarını yayımladık.
Yıpratan değişiklik
Bir sanat ve edebiyat dergisi olmanın yanı sıra ortaya koyduğu politik tavır ve etkinliğinin gitgide artması yüzünden dergi polis tarafından sıkıştırılmaya başlanmıştı. Yarın'ın örgütsel bağları olup olmadığı kuşkusu yakın çevremizdeki arkadaşlarımızın da endişesi arasındaydı. Bu endişe bütün bütüne hiç yok olmadı, ama derginin o sırada yalnızca çalışanlarınca ve sınırsız bir inisiyatifle yönetiliyor olması, tedirginlikleri azalttı. Kaldı ki, derginin dünyasına giren herkes her şeyi, her zaman eşit biçimde paylaşıyordu. Şimdi o yıllara dönüp baktığımda, yaptığım en anlamlı işlerden birinin Yarın'ı örgütsel bağların gölgesinden kurtarmak olduğunu görüyorum. Ancak bizden sonraki dönemlerinde dışardan yapılan müdahale değiştirdi Yarın'ı ve bu değişim onun yıpranmasına ve yok olmasına neden oldu; ömrünü de doldurmuştu elbette.
Yarın'dan söz etmeye Gürhan Uçkan ile Adnan Satıcı'nın art arda zamansız ölümleri nedeniyle karar vermiştim aslında. Yarın'ın anlatılmamış öyküsü zengindir, başlayınca uzun sürer. Gürhan Uçkan o hikâyenin başlangıcından iki yıl sonra, 1983'te katılmıştı aramıza. İsveç'te yaşıyor, oradan gönderdiği şiir çevirileriyle dergiye katkıda bulunuyordu. Şiir çevirilerini Yarın Yayınları'nda Üç Kıtadan Sesler adıyla da yayımlamıştık. Yarın'lı yıllar içindeki ilişkilerimiz hep çok sıkı fıkı oldu ve dergiden ikimizin de uzaklaştığı yıllarda görüşemez olduk. İsveç, İstanbul, Ankara arasında mekik dokumak da kolay değildi. Alçakgönüllüydü Gürhan Uçkan, görünmez bir kişiliği vardı. İsveç Akademisi'nce "2002 Yılı Çevirmen Ödülü"ne değer görülmüştü.
5 Aralık 2006'da, 58 yaşında, Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü'nü alacağı tören gününden iki gün önce, ansızın yitirdik onu.
Sonra da bu yılın başında Adnan Satıcı ayrıldı dünyamızdan. Adnan Satıcı da Yarın'cılar arasındaydı, bütünüyle içinde olmasa da, en yakınında... Hayatın savurduğu küçük hayatlardan birini yaşamayı kabul etmiş, şiirleri ve yazılarına her şeyden çok değer vermiş, bizim kuşağın kendinde kişiliklerinden. Öne çıkmayan, ama o kuşağın mizacına uygun bir şair.
Yarın'ı bundan sonra gidenlerle anacağımı biliyorum. Kim gelir bundan sonra onun yanına, hâlâ buruk bir anı olarak içimizde yaşadığını belli eden kıpısını dinlemeye. Hiç değilse Gürhan Uçkan ile Adnan Satıcı'yı hatırlatmama neden oldu...



Cevapla