sütte mycobacterium bovis

Burada Gıda mühendisliği bölümü ile ilgili ödevlere,kaynaklara ve tezlere ulaşabilecek ve kendi kaynaklarınızı burada paylaşabileceksiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Cahit 61
Bağımlı Üye
Bağımlı Üye
Mesajlar: 114
Kayıt: 09 Tem 2007 [ 08:23 ]

sütte mycobacterium bovis

Mesaj gönderen Cahit 61 »

Mikrobiyoloji 2 ödevi









T.C.
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ
MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
GIDA MÜHENDİSLİĞİ

SÜTTE MYCOBACTERİUM BOVİS
HAZIRLAYAN
Cihan TAYFUN

DANIŞMAN
Yrd.Doç. Dr. Mustafa EVREN


SAMSUN - 2007


1. MYCOBACTERİUM BOVİS 1
1.1. Giriş 1
1.2. Sınıflandırma 1
1.3. Karakteristikleri 2
1.3.1. Morfoloji ve Kültürel Özelikleri 2
1.4. Biyokimyası 3
1.5. Serolojileri 3
1.6. Dayanıklılık 4
1.7. Antibiyotik Duyarlılığı 5
1.8. İzolasyon ve İdentifikasyon 5
1.9. Kontaminasyon Mekanizması 7
1.9.1. Enfekte meme başı 8
1.10. Tüberküloz 9
1.11. KAYNAKLAR 13

1. Mycobacterium bovis
1.1. Giriş
M. bovis'in neden olduğu hastalık; insanlarda dahil olmak üzere canlıların çoğunun organlarında belirgin bir takım yum¬ruların meydana gelmesiyle karakterize edilmektedir. Bu hastalık hay¬vansal üretimdeki zararlı etkilerinin yanı sıra halk sağlığı yönünden de önem taşımaktadır. Çiğ süt tüketildiği zaman, M. bovis'i insana taşıyan bir portör olarak rol oynar. Bu sustan kaynaklanan tüberküloz çoğu kez bağırsaklarda ve bademciklerde meydana gelir ve boyun lenf düğümleri iltihabına yol açar. M. bovis'den kaynaklanan insan tipi tüberküloz, pastörizasyon ve veteriner kontrol hizmetlerinin yoğun bir şekilde uygulandığı büyük şehirlerde nadir olarak görülmekle beraber tamamen ortadan kalkmamıştır. Bu durum çiğ süt yoluyla M. bovis enfeksi¬yonunun ciddi bir tehlike oluşturmadığı yolunda bir inanışa yol açma¬malıdır. Gelişmekte olan ülkelerdeki durum; M. bovis enfeksiyonunun süt hayvanlarında daha sık görülmesi nedeniyle daha fazla önem taşıya¬bilmektedir.
1.2. Sınıflandırma
M. tuberculosis ve M bovis arasında birçok benzerlikler vardır. 1898'de Theabeld Smith; bu iki tür arasındaki farklılığa dikkat çekmiştir. Şimdi M. bovis; M. tuberculosis'in suşlanndan biri olarak düşünülmektedir. Daha önceleri bu organizmlere tüberkül basillerinin sığır tipi suşları olarak bakılmaktaydı, ancak 1970'e kadar M. bovis'in terminolojisi yasal olarak yayınlanmadı.
M. bovis'le ilgili olan diğer organizmler M. afrinacum ve BCG'dir. M. afrinacum'un iki varyantı sığırla ilişkili olmadığından, Collins ve arkadaşları bunları sığır suşlan olarak değerlendirmemiştir. Ancak birçok laboratuvarda kullanılan testlerin prensibine göre bu organizmler M. bovis olarak identifiye edilmiş olabilmektedir. Calnette ve Guerin'in bacillus'u (BCG) M. bovis'in tanımlanan özelliklerine uymasına karşın anılan basillus susunda patojenite daha zayıftır.
M. bovis. M. tuberculosis ve M. afrinacum arasındaki fenotipik farklılıklar oldukça azdır. Bu yüzden, sınıflandırmada bu organizmler aynı grupta yer almakta, ancak diğer yavaş gelişen mikobakterlerden ayrılmaktadır. M. bovis ve M. tuberculosis arasındaki DNA benze¬şiminin hemen hemen %100 olduğu belirtilmektedir.


1.3. Karakteristikleri
1.3.1. Morfoloji ve Kültürel Özelikleri
M. bovis'in morfolojik ve kültürel özellikleri Wayne ve Cubica tarafından tanımlanmıştır. Kısa yada orta uzun çubuk şeklinde olup hızlı asit üretmektedir. İlk izolasyonunda gliserol içeren ortam üzerin¬deki gelişmesi zayıftır. Tekrarlanan ara kültürleri bu tür bir ortamda gelişmesine adapte olmasını sağlamaktadır. Organizma ne fotokromojenik ne de skotokromojeniktir. M. bovis'in yeni izole edilen kültürleri mikroaerofildir. M. tuberculosis'e kıyasla gelişmesi daha yavaştır ve disgonik olarak tanımlanır. Ancak tekrarlanan ara kültürlerde aerobik gelişmeye adapte olur. Yumurta ortamı üzerine aşılandığı zaman ince, kahverengimsi sarı renkte ve yumuşak koloniler veya 37°C' de 21 gün veya daha sonra hafif nemli granüler yüzey oluşturur. Gelişmeleri kolayca engellenir. 25 ve 45°C' de gelişemezler. Oleik asit albümin ağar üzerindeki kolonileri genellikle ince, düz olup, deterjan bulunmayan ortamlarda kolayca emülsifiye olmamaktadır.
M. bovis'in gelişiminde 5 farklı ortam kıyaslamak olarak incelenmiştir. Bunlar; J383 sodyum piruvat ve sığır kanı içeren bir ağar ortamı, Middlebrock ağar, Stonebrink ortamının iki modifikasyonu ve Lowestein-Lensen ortamıdır. En başarılı bulunanlar, J383 ortamı ile Stone¬brink ortamının düşük oranda malahit yeşili içeren modifıkasyonudur. J383 ortamında izolatlar diğer ortama göre yaklaşık 1 hafta daha önce tesbit edilmiş ve bu ortam daha fazla koloni içermiştir. 2 kısım JS83 ile 2 kısım modifiye Stonebrink ortamının kombinasyonu rutin kültür hazırlamada tavsiye edilmektedir. M. bovis' in primer izolasyonunda 14 veteriner ve tıbbi laboratuvar gliserolsüz ve pirüvat içeren L-J ortamı, modifiye edilmiş Middlebrook 7H11 ve/veya tüberküloz sığır ayan kullanımlın tavsiye etmektedir. Yumurta sarısı ağanda rutin kullunun için yeterli bulunmuştur. Ancak bu konudaki deneyimler henüz kısıtlıdır.
1.4. Biyokimyası
VVayne ve Kubica alışılmış düz formdaki M. bovis'in çeşitli biyokimyasal özelliklerini belirtmiştir. Bu organizma üreaz, asit fosfataz, u. esteraz, peroksidaz ve "T" tipi katalaz üretmektedir. M. bovis suşlan genellikle isoniazid'e dayanıklılık kazanmak için katalaz kullanır. Bu, 9 ml’ si içinde tellurit redüksiyonuna neden olur ve thiophen 2-6 karboksilik ait hidrazit (1 mg/ml) inhibisyonuna dayanıklılık göstermek¬tedir.
Fakat % 5 NaCl, pikrik asit (2 mg/ml), p-nitrobenzoik asit (0.5 mg/ml), hidroksilamin HC1 (0.5 mg/ml), isonizaid (lOmg/rnl), thia-cetazon (10 mg/ml), oleik asit (250 mg/ml), toludin mavisi (300 mg/ml) ve p-aminosalisiklik asit (1 mg/ml) varlığında gelişemez. M. bovis'in bazı fizyolojik ve biyokimyasal özellikleri M. tuberculosis ile aynıdır. Ancak bu iki tür arasında Çizelge l'de verildiği gibi bir takım farklılıklar bulunmaktadır.
1.5. Serolojileri
M. bovis, M. bovis BCG, M. afrinacum, M. tuberculosis ve M. microtinin seçilen suşlan arasındaki DNA analizleri bu türlerin % 90' dan daha fazla farklılık gösterdiklerini, bununla birlikte M. microti ile M. bovis, M. bovis BCG ve M. afrinacum'un bazı suşlan arasında daha düşük düzeyde (%85-89) bir farklılık bulunduğu görülmüştür. Sonuçlar M. tuberculosis kompleksinin 4 türü arasında (M. bovis, M. tuberculosis. M. microti ve M. afrinacum) çok yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir. Deneysel olarak duyarlı hale getirilen hayvanlarda yapılan testlerde M. tuberculosis kompleksindeki türlerin birbirinden ayrılamayacağı belirlenmiştir.Benzer şekilde basillus ekstraktlanndaki immunodifüzyon analizinde Stanford ve Grange M. bovis, M. tuberculosis, M. microti ve M. afrinacum için ortak bir model göstermiştir. M. bovis, M. tuberculosis ve M. afrinacumdan ekstrakte edilen T katalaza ait immünolojik çalışmalar bunların yapısal olarak benzer olduklarını, ancak diğer türlerden önemli ölçüde farklı bulunduğunu göstermiştir.
Wayne ve Kubica tüberkülin kullanımı ile M. bovis'in meydana getirdiği hastalığın M. tuberculosis' inkinden ayrılamayacağını tesbit etmiştir. Şimdiye dek tüberkül basillerinin sığır ve insan tiplerinin antijen bileşimince aynı olduğu düşünülmüştür. Bu durum insan tipi basillus enfeksiyonlarına karşı sığır basillus aşısının (BCG) kullanımındaki başarıyı, açıklamaktadır.
M. bovis'den elde edilen serum ile yapılan ELISA testlerinde bu mikroorganizmadan alınan saflaştırılmış antjenin en önemli immunoreaktif bileşenlerden biri olduğu tespit edilmiştir. Saflaştırılmış antijenin özellikleri kültürden elde edilen ham filtrata göre çok daha iyi bulunmuştur. Ayrıca saflaşürılmış antijenlerinin vivo ve vitro koşullara oldukça dayanıklı oldukları saptanmıştır.
M. bovisten izole edilen 43-100 kb fonsiyonunun bu mikroorganizmanın bünyesindeki diğer fonksiyonlardan daha yüksek düzeyde patojenite gösterdiği ve antibodilerin tanınmasında da bu fraksiyondan en yararlı tanımlayıcı ajanların hazırlanabileceği belirtilmektedir. Tür düzeyinden ziyade suşların ayrılmasında en azından böylesi bir tanı yönteminin spesifikliğine gereksinim duyulmasına karşın M. bovis ve M. tuberculosisin birbirlerinden ayrılmasında monoklonal antibodilerden yararlanılmaktadır. Ayrıca Morris ve İvangi'ye göre M. bovis izolatları arasındaki serotipik farklılıkları belirlemede monoklonal antibodi serilerinin herhangi bir farklılık göstermediği ifade edilmektedir. Özellikle antijenik karakterler arasında büyük benzerlikler olduğu belirtilmekte ise de Baess M. bovis ve M. tuberculosisin özellikle faj duyarlılıkları arasında bazı önemli farklılıkların gözlendiğini vurgulamaktadır
1.6. Dayanıklılık
M. bovis spor oluşturmaz, lipit içeriği yüksektir. Hücre duvarın¬daki bu lipitlerin hidrofobisitesi dehidrasyona karşı dayanıklılık ve uygun olamayan koşullarda organizmaların canlı kalmasını sağlamada önemli bir role sahip olabilmektir. Mikobakteriyel lipitler; mikolik asit, glikolipidler ve diğer birçok maddeyi içermektedir. M. bovis'in canlılığı farklı çevre koşullarında denenmiştir.
Vera M. bovis'in yazın (27.5°C) 203-237 gün boyunca ve kışın (22.4°C) 245-295 gün boyunca 5 İtlik su dolu bir balonun dibinde canlı kaldığını tesbit etmiştir. Su aktivitesi ve güneş ışığı ile ilgili olarak, Avustralya koşullarında M. bovis'in canlılığı araştırılmış ve bu amaçla sığır dışkısı içeren kuru ve nemli toprağa M. bovis inoküle edilmiştir. Mikroorganizma steril olmayan % 80 gölgede, karanlıkta ve labaratuvarda tutulan kuru ve nemli topraklarda 4 hafta canlı kalmış¬tır. Güneş ışığına maruz bırakılan substratlardan hiçbirinde 4 hafta sonunda M. bovis'e rastlanmamıştır. M. bovis hiçbir substratdan 8 hafta sonunda veya herhangi bir koşuldaki inokülasyondan sonra 32 haftaya kadar elde edilememiştir.
Shredova ve Kogan tüberkül basillerinin buğday, baklagil ve yulaf karışımlarının rizosferlerde de 100-200 gün içinde, yoncada 88-100 gün. soğan ve sarımsakta 75-90 gün, toprakta ise 500 güne kadar canlı kaldığını belirlemiştir.
Doğal koşullar altında, durgun su tüberkülozlu hayvanın son kullanımından sonraki 18 gün içinde enfeksiyona neden olabilmekte, oysa akarsu akıntı yönündeki alanlarda sığırlar için önemli bir enfeksiyon kaynağı oluşturmaktadır. Canlı tüberkül basilleri enfekte olmuş sığırın feçesinden ve feçesle temas eden (6-8 hafta içinde) yerden izole edilebilir. Ancak sığırlarda enfeksiyon süresi önemli ölçüde değişmektedir. Bu süre havanın kuru ve çayırların tırpanlanmış olması durumunda 1 hafta gibi kısa bir süre olabileceği gibi, nemli havalarda daha uzun olacaktır.
1.7. Antibiyotik Duyarlılığı
Wong ve arkadaşları in vitro koşullarda M. bovis'in hassasiyetini yalnız amoksilin ve 2 mg/1 klavulonik asitle kombine edilmiş amoksilin kullanarak incelemiştir. Broth kültürlerde yapılan değerlendirmede: M. bovis'in 8 mg/1 konsantrasyonunda tek başına amoksiline ve kombinasyon halinde ise 0.5 mg/1 konsantrasyona oldukça duyarlı olduğu bulunmuştur. Bu bulgular amoksiline kavulonik asit ilavesininin vitro koşullarda M. bovis'in duyarlılığını arttırdığını göstermiştir.
1.8. İzolasyon ve İdentifikasyon
M. bovis'in izolasyon ve identifikasyonunun M. tuberculosis benzer olduğu düşünülmektedir. M. bovis'in biyokimyasal özellikleri bu mikrooraganizmanm ayrılması temeline dayanarak daha önceki bölüm¬de anlatılmıştır. Bununla birlikte süt ürünlerinin rutin değerlendirme¬sinde iki metod hayvansal inokülasyon ve kültürel metotlar kullanıl¬maktadır.
Coolins ve Grange hayvansal inokülasyon denemelerinde sütten tüberkül basillerinin izolasyonunun zamana bağlı bir metot olduğunu vurgulamışlardır. Ayrı ayn hayvanlardan, hatta hayvanın farklı memelerinden alman süt örneklerinin değerlendirilmesinde uygun bir metotdur. Ancak hayvansal inokülasyon işletme sütünün değerlen¬dirilmesi için uygun değildir.
Inokulum sütün santrifüjü ve krema ile depozitin kom¬binasyonu sonucu elde edilmektedir. Bu preparasyonun 2 veya 3 ml'si deney hayvanının kalçasına inoküle edilir, inokülasyon için seçilen hayvan tavşandır. 1868'lerde Fransız operatör, Villemin tavşanlarını hastalıklı ineklerden alınan tüberkülozlu materyalle aşılamış ve tüberküloza yakalandıklarını tespit etmiştir. Tesadüfi olarak ineklerden tavşana enjekte edilen materyalin insanlardan alınan eşdeğer materyale göre daha tehlikeli olduğuda ortaya konmuştur.
M. bovis ve M. tuberculosis örneklerinin tavşanlara inokülasyo-nunun guinea domuzlarına göre daha iyi bulunduğu belirlenmiştir. Collee ve arkadaşlan iki basillus türü M.bovis ve M. tuberculosis arasındaki tehlike farkının katı ortamdan alınan kültürün 0.01 ve 0.1 mg (kuru ağırlık) tuzdaki süspansiyonlarının damar içine enjeksiyonları ile tavşanlarda ortaya çıkarılabileceğini belirlemiştir. Sığır basillusu akut tüberküloz meydana getirir ve hayvan genellikle 3 hafta içinde ölür. İnsan tipi basillus ise daha sınırlı bir enfeksiyon meydana getirir ve hayvan genellikle akciğer ve böbrekleri saran lezyonlarla birkaç ay sonunda ölür veya canlı kalır. M. bovisi M. tuberculosis'den ve M. bovisin virulent suşlannı M. bovis BCG'den ayırmada hayvan patojenite testi de kullanılmakta, fakat in vitro koşullarda daha ayrıntılı testlerin kullanımı önerilmektedir.
Neill.ve arkadaşlan sütte bulunan 20 mikroorganizma/ml'den daha az olan düşük miktarlardaki M. bovis'i tespit etmek için radyometri kullanmıştır. Sonuçlar geleneksel sürenin yarısı kadar zamanda elde edilmiştir.
Jarnagin ve arkadaşlan ince tabaka kramatografisi ile M. bovis'in hızlı identifikasyonunu tanımlamıştır. Araştırıcılar bu tekniği kullanarak 107 mikobacter izolatında lipit analizi yapmışlardır. İncelenen 38 M. bovis izolatmın 35 inde 0.75 reflektansda püskürtme işleminden sonra mavi-gri bir leke gözlenmiştir. M. bovis'i tanımlayan lipit olarak gösterilen bu leke, yalnızca M. bovis'de tespit edilmiş ve incelenen diğer mikobakter türlerinde görülmemiştir. Bu yöntem standart biyokimyasal testlerle beraber yüksek oranda kabul görmekte (%97.2) ve doğal olarak meydana gelen enfeksiyonlarda M. bovis hızlı bir şekilde tespit edilebilmektedir.
Diğer bir metotta , M. bovis'in aktif izolatlarmın identifikasyonunda hızlı bir immunoperoksidaz slide testi kullanılmıştır.
Kullanılan monoklonal antikor M. tuberculosis kompleksine ait organizmalar için spesifiktir. Söz konusu deneme M. bovis'in tiplendiril meşinde geleneksel biyokimyasal metotlara göre zaman ve maliyet yönünden önemli bir gelişme sağlamıştır.
DeKantor ve Barnardelli tarafından M. bovis'in identifikasyonu için halk ve hayvan sağlığında kullanım amacıyla pratik bir kit geliştirilmiştir. Bu arada L-J ve Stonebrink ortamında yapılan bir dizi test bulunmaktadır. Bu testler niasin, antimikrobiyal ajanlar ve tiophene karboksilik asid hidrazit'e karşı hassasiyet, tellurit redük-siyonu, guinea domuzları ve tavşanlara karşı virülens ve inoküle edilmiş guinea domuzlarının (M. bovis, M. tuberculosis ve M. aviumlile) tüberkülin reaksiyonları gibi isteğe bağlı testlerin ardından uygulanan oda sıcaklığı ve 68°C' de yapılan nitrat-redüktaz, Tween-80 hidrolizi, üreaz, J3-glukosidaz ve katalaz testleridir. Sonuçlara bağlı olarak ve herbir testin nisbi yarayışlığı, maliyeti, uygulanabilirliği ve biyolojik riskleri düşünülerek basit bir izolasyon şeması önerilmiştir.
M. bovis suşlarının ayrılmasında DNA restriksiyon endonükleaz analizi de kullanılmaktadır. Bu teknik kullanılarak. 25 restriksiyon enzimi incelenmiştir. M. bovis suşlarının ayrılmasında en belirgin yol Bet. Eli ve BC. II enzimleriyle elde edilmiştir. Bu enzimlerle 24 izolat için 4 ve 5 farklı yol ortaya konmuştur (Bet Eli 4; Be II 5 farklı model). Her iki enzimden alınan sonuçlar düşünüldüğünde 7 farklı kombinasyon elde edilmiştir. M. bovis'in iki referans susu için elde edilen izolasyon şeması birbirinden ve izolatlar için elde edilen şemalardan ayrılabilmektedir. Herbir enzimle M. bovis, M. africanum ve M. tuberculosis suşları için elde edilen izolasyon şeması genelde birçok özelliğe sahiptir, fakat tüm M. bovis suşları birbirlerine M. tuberculosis izolasyon şemalarından daha yakın ilişki göstermektedir. Araştırıcılar M. tuberculosis kompleksinin hücre içi ve hücre dışı özelliklerinin sınıflandırılmasında restriksiyon endonüleaz analizinin oldukça yararlı bir yöntem olduğunu ifade etmektedirler.
Zainuddin ve Dale ; M. bovis, BCG ve M. tuberculosis'i ayırma yeteneğinde olan gen problarını kullanmışlardır.
1.9. Kontaminasyon Mekanizması
Sütün M. bovis ile kontaminasyonu ya kontamine olmuş memeden gelir veya sağım sonrası kontaminasyon sonucu oluşur.
1.9.1. Enfekte meme başı
Süt hayvanlarında tüberküloz mastitisi halk sağlığı için önemli bir riskdir . 1948 yılında Wüson ; ineğin enfekte olmuş memesinin 5xlO3 - 5xlO6 mi oranında tüberkül basilleri salgılayabileceğim göster¬miş ve Granfe'e göre tüberküloz vakalarının % l'i enfekte meme ile ilgili bulunmuştur.
Zeigler ; tüberkülin-pozitif ineklerin %4'ünün süte tüberkül basilleri salgıladığını belirlemiştir. Benzer şekilde; Schwabe 11.6 milyon sığırın (yaklaşık %5) tüberkülin - pozitif olduğunu göstermiştir. Buna göre Aich ve arkadaşları 3.5 milyon süt hayvanının hızlı asit üreten basilleri salgılayabileceğim, bunun da ciddi bir halk sağlığı problemi olduğunu belirtmişlerdir. Guha ve Sarkar ise daha yüksek bir orandan söz etmişlerdir. Araştırıcılar 64 tüberkulozlu vakanın otopsiyle incelenmesinden sonra memeye ait tüberkülozda % 4.64 lük bir artış belirlemişlerdir. Tüberkülin pozitif hayvanların hemen hemen % 31.3'ünün sütlerinde hızlı asit üreten basiller bulunmaktadır. Brezilya'da kayıtlı 45.000 inek üzerinde yapılan bir çalışmada 1390'ının sütünde asit ve alkole dayanıklı basil bulunduğu tespit edilmiştir.
Tüberküloz mastitisindeki karakteristik özellikler özellikle arka bölümlerde ve genellikle memenin üst kısmında gelişen sertlik ve irileşme ile ortaya çıkmaktadır. Tüm şüpheli tüberküloz mastitis vaka¬larında lenf nodüllerine (yumrularına) dokunmak gerekir. Modüllerin memeyle birlikte büyümesi tam olarak tüberkülozis'i göstermez, ancak memedeki sertlikle beraber büyüme tüberkülozis veya lenfomatozis'i gösterebilir. Vakanın ilk aşamalarında süt mikroskobik yönden anormal değildir, sonraları meydana gelen çok ince foliküller çöker ve kehribar rengi berrak bir sıvı bırakır. Daha sonra yalnızca kehribar rengi sıvı salgılanır.
Nonnecke ve arkadaşları ; ineklerde laktasyon sırasında meme içine aşılamadan sonra lokal ve sistematik bağışıklık yanıtı üzerinde çalışmışlar ve parafin yağındaki ölü M. bovis'i nodüllere yakın her iki arka memenin salgılama dokusuna inoküle ettikten sonra 4 durum tesbit etmişlerdir. Sütte 2 hafta, kanda ise 6 hafta sonunda antijen (tüberkülin) reaktif lenfositler bulunmuş ve süt lenfositlerinin kan lenfositlerine göre tüberküline daha reaktif oldukları tespit edilmiştir. Antitüberkülin antikoru sütte ve kanda aşılamadan sonraki 10 hafta içinde artmıştır. (Kınık, Ö. 1998)
1.10. Tüberküloz
“Eğer bir hastalığın öneminin ölçüsü kurbanlarının sayısı ise özellikle veba ve kolera gibi çok korku saçan infeksiyöz hastalıklar tüberkülozun çok gerisinde kalır.”
Robert KOCH, 1882
Sığır tüberkülozunun etkeni M. bovis, Mycobactericeae familyasında tek cins olan Mycobacterium cinsinde yer almaktadır. Etken uzun veya hafif kıvrık çomaklar tarzındadır. Kokoid, flamentöz ve branşlı formlarına da rastlanabilir. 0.2–0.6 X 1.5–4.0 mm boyutundadır. Sporsuz, kapsülsüz, hareketsiz ve asidorezistans özelliğe sahiptirler. M. bovis 35 ˚C de 3-6 hafta içerisinde küçük (1 mm den az) şeffaf, beyaz, piramidal koloniler oluşturur. M. tuberculosis‘e göre daha yavaş ürerler. İlk izolasyonlarında besiyerine gliserin katılmaz. Middlebrook 7H10 agarda rough tipi koloni meydana getirir. Bu koloni tipi M. tuberculosis ile benzerlik gösterir. 22 ˚C ve 45 ˚C’de üreme göstermez. Hücre duvarında bulunan lipoidal maddelerden dolayı normal boyalarla boyanamazlar. Gram boyamada hücre duvarında bulunan kalın lipid tabakaları boyanın girmesine izin vermez. Bu yüzden etken Gram boyamada zor görülür.
Mikobakteriler, arymethan boyalarla (örneğin fuchsin ve auramin O) boyanma yeteneğine sahiptir. Etken, dekolorasyona direncinden dolayı ARB olarak adlandırılmaktadır.
M. bovis, Thiophene–2-carboxylic asit hydrazide (T2H), (1-5mg/ml), izonikotinik asite (1mg/ml), streptomisine (2 mg/ml) ve paraaminosalisilik asite (2 mg/ml) duyarlıdır. T2H‘ın düşük konsantrasyonlarına duyarlılığı M. tuberculosis’le ayırımında yardımcı olur. Niasini ve nitratı redükte etmez. Amidaz testlerinde M. bovis üreaz pozitif, nikotinamidaz ve pirazinamidaz negatiftir. Katalaz testinde; Semi kantitatif testte 45 mm den küçük kabarcıklar çıkarır. Isı stabilite katalaz testinde 68˚C’de 20 dakika tutulduğunda katalaz aktivitesini kaybetmez. Damlatma testinde de katalaz pozitiftir.
M. bovis kültürü için selektif ve selektif olmayan besiyerleri bulunur. Bu besiyerleri agar veya yumurta baz alınarak hazırlanmaktadır. Hazırlanan besiyerleri malaşit yeşili ve antibakteriyel maddeler içerirler. Yumurta baz alınarak hazırlanan besiyerlerinin başında Lowenstein Jensen (LJ) besiyeri gelir. Agar baz alınarak yapılan besiyerlerinde şeffaf görüntüsü nedeniyle kolonileri görebilmek daha kolaydır. Agar bazlı besiyerlerinde 10-12 günde görülebilen koloniler yumurta bazlı besiyerlerinde ancak 18-24 günde görülebilir. Üretilmesi ve incelenmesi amacıyla en çok kullanılan organik besiyeri LJ besiyeridir. Middlebrook 7H11 veya 7H11 gibi selektif besiyerleri LJ besiyerine antimikrobiyal maddelerin (siklohekzimid, linkomisin, nalidisik asit gibi) katılması ile hazırlanır. Bunun yanında sentetik (Sauton, Proskauer, Long, Beck), yarı sentetik (Dubos, Kirschner, Middlebrook) besiyerleri de kültürde kullanılmaktadır.
Son zamanlarda üremenin tesbitinde ümit veren çalışmalardan birisi de radyometrik kültür yöntemidir. BACTEC olarak adlandırılan sistemde kültür ve ilaç duyarlılık sonuçları 5–10 gün içerisinde sağlanabilir. BACTEC ile kültürde materyal, C14 ile işaretlenmiş palmitik asit içeren besiyerine ekilir. Mikobakterinin üremesi sırasında yağ asidini metabolize ederek oluşturdukları 14CO2 miktarının radyometrik yöntemle ölçülmesiyle sonuca gidilir. Ayrıca BACTEC TB 460 sistemi tüberküloz etkenlerini diğer saprofit mikobakterilerden NAP (P-Nitro-aacetylamino-b hydroxypropiophenone) testi ile ayırt edebilmektedir.
Mikobakteriler antitüberkülozik maddelere karşı farklı duyarlılıklar gösterirler.Isoniazid (INH), paraaminosalisilik asit (PAS), rifamisin, etambutol, morfozinamid, streptomisin, pirazinamid, rifamisin, tiyosetazona duyarlıdırlar. Bazen bu kemoterapiklere karşı dirençli suşlar ortaya çıkabilmektedir. Son yıllarda kemoterapötiklere dirençli suşlara karşı kinolon grubu ilaçların etkili olduğu bildirilmektedir.
M. bovis fiziksel ve kimyasal maddelere oldukça dirençlidir. Fenol (% 2), kreozol (% 1), formalin (% 3) ve NaOH (% 5) içinde 4 saatte (Arda ve ark., 1992). 70-95 derecelik alkolde 10 dakikada içerisinde ölürler. Direkt güneş ışınlarına ve ultraviyole ışınlarına karşı duyarlıdır, pastörizasyon ısısında genellikle ölürler.
Mikobakterilerin hücre duvarının kimyasal yapısı karmaşıktır. Hücre duvarı yüksek oranda lipid içerir. Toplam lipid miktarı, hücre duvarı kuru ağırlığının % 60 kadarını oluşturur. En iç tabaka mikolik asit-arabinogalaktan ve peptidoglikandan oluşur. En dış tabaka peptidoglikolipid yapısındaki “Mikozid C” den oluşur. Ayrıca yapıda polianyonik glikolipidler (fosfo ve sülfolipidler) ve peptidoglikolipidler (Wax-D) bulunur. Hücre duvarındaki lipidler boyanma özelliklerinde rol oynayan, aynı zamanda adjuvant özelliğinde maddelerdir. Lipidlerin purifiye edilmesi ile sülfür içeren glikolipidler ortaya çıkartılmıştır. Bu sülfolipidler sülfotid olarak adlandırılırlar. Hücre duvarında yer alan bu lipidler virulent tüberküloz basilinin makrofajlar içerisinde yaşamını devam ettirmesine yardımcı olurlar. Sülfotidler mitokondriyalarda fosforilatif oksidasyona da engel olmaktadır. Ayrıca sülfotidler fagozom–lizozom fuzyonunu durdurmaktadır. Tüberküloz basillerinden ayrılan çeşitli komponentler değişik hücre reaksiyonlarına yol açarak konakçı yanıtını etkilerler. Hücre ağırlığının % 50’sini oluşturan proteinler tüberkülo-protein ve Wax-D, geç aşırı duyarlılıktan ve deri testinin pozitifliğinden sorumludur. Ayrıca Wax-D peptidlere bağlanarak granulom oluşumu ve makrofajların etkilenmesine katkıda bulunur. Polisakkaridler, nötrofillerin duvardan dokuya geçişini sağlarlar. Fosfatidler, tüberkül oluşumunda rol oynarlar. Dış tabakada yer alan maddelerden kord faktörü bir trehaloz-dimikolat olup tüberküloz patogenezinde rolü olduğu düşünülmektedir. Kord faktörü tüberkülin duyarlılığına neden olmamasına karşın fagositlerin göçünü önler, leukositler üzerine toksik etki eder, granulom oluşumuna neden olur. Ayrıca kord faktörü hücrelerin mitokondri zarına toksik etkilidir. Kord faktörü karaciğer mitokondriyalarının bozulmasına ve büyümesine neden olmaktadır. Karaciğer hücre ribozomlarına ve endoplazmik retikulum üzerinde de olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Mikozid-C ise basil ve toksik kord faktör etrafında koruyucu zırh oluşturur. Mikobakterilerin parçalanma ürünleri ve kültür süzüntülerinden antijen özelliğinde, protein, lipid ve lipopolisakkarid yapısında pek çok madde ayrılmıştır. Bunlar sitoplazmada (soluble) ve hücre duvarında (insoluble) lipidlere bağlı olarak bulunmaktadır. Bunların bir çoğu hücre duvarının yapısında bulunan ve immunolojik özelliği bulunan maddelerdir.
Polisakkaridler esas olarak hücre duvarında bulunurlar. I ve II olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Antijeniktirler ve çabuk tipte aşırı duyarlılık reaksiyonuna neden olurlar. Arabinomannan ve arabinogalaktan adlı antijenler, alkali ekstraksiyon, etanol presipitasyon, iyon değiştirici kromatografi ile elde edilirler. Oldukça saflaştırılmış antijenlerdir. Bu işlemlerde antijen özelliği olmayan mannan ve glukan da elde edilir. Antijen özelliğindeki arabinogalaktan ve arabinomannan, concanavalin-A kromatografisiyle de elde edilebilir.
Peptidler ve proteinler etkenin hücre duvarı ve sitoplazmasında bulunurlar. Geç tip aşırı duyarlılığa neden olurlar. A, B, C, D olmak üzere 4 fraksiyona ayrılmışlardır.
Lipidler, etkenin hem hücre duvarının yapısında hem de serbest olarak yer alırlar. Bu lipidler, trehaloz mikolat, trehaloz sulfolipid, trehaloz lipooligosakkarid, mikozid, fosfatidil inositol dimannozid, fosfatidil inositol pentamannozid, lipoarabinomannan’dır.
Tüberküloz basilinin hücre duvarı, organizmada geç tip aşırı duyarlılık reaksiyonu ve infeksiyona karşı dirençten sorumludur. Bundan dolayı infeksiyonun seyrinde hücresel immunite ön planda gelmektedir. Hücresel immun yanıt tüberküloz basillerinin organizmada yayılmasını önler. Basilin Wax-D ve tüberkülo-proteinlerine karşı gelişen geç tip aşırı duyarlılık klinikte hastalık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Organizmaya giren tüberküloz basilleri ilk önce polimorf çekirdekli lökositler (PNL) ile karşılaşır. Basilleri fagosite eden PNL’ler lipidden zengin hücre duvarını parçalayamazlar ve basile kısa bir süre hücre içi parazitlik olanağı sağlarlar. Bu sürenin sonunda PNL’ler lizise uğrar ve serbest kalan basiller makrofajlar tarafından fagosite edilirler. Aktive olmuş T hücresi dirençte anahtar rol oynayan lenfokinleri (IL-4, IL-5, IFN-g, GM-CSF gibi) salgılayarak makrofaj aktivasyonu ve kemotaksisinini sağlar. Gamma interferon (g-IFN), makrofajlarda mikobakterilerin öldürülmesinde başrolü oynar. g-IFN seviyesi hücresel immuniteye bağlı olarak hızla yükselebilmektedir. Dolayısıyla koruyucu immunitede rol oynayan antijenlerin saptanmasında bir kriter olarak bu sitokinin artan düzeylerinden yararlanılabilmektedir. İmmunitenin gelişiminde, duyarlı lenfoid hücrenin mikobakteriyel antijeni tanıması önemlidir. CD+8 T lenfositler gen kompleksinden bağımsız (MHC Sınıf I) antijenle enfekte hedef hücreleri nonspesifik lizise uğratırlar. CD+4 T lenfositleri ise spesifik (MHC Sınıf II) antijenleri aracılığıyla lizise neden olurlar. Mikobakteriler NK hücrelerini de aktive ederler. Makrofajların fagositozu gerçekleştirmelerine karşın, c-AMP artışı ve virulant suşlarda sülfatidler nedeniyle fagozom-lizozom füzyonu engellenir. Tüberküloz basilleri hücresel yaşamını böylece devam ettirir. Aktif tüberkülozda bazen immunosüpressif mekanizmalar da rol oynayabilir. Süpresyonda en önemli faktörlerden biri süpressör T lenfositlerindeki artıştır. Mikobakterinin D-arabino D-galaktan gibi polisakkaridlerini içeren immun kompleksler nonspesifik süpresyon yapabilir. Aktive monositlerin PGE2 yapmaları da immunsüpresyona yol açar. Bu durum PPD’ye cevabın baskılanmasına neden olur. Monositlerdeki süpresyon aktivitesi MHC Sınıf II kompleksindeki değişiklik ve IL-1 yapımındaki artma ile beraberdir. Bütün mikobakteriyel infeksiyonlarda güçlü antikor cevabı, esas olarak peptidoglikana bağlı arabinogalaktan kompleksi ve hücre duvarı lipoarabinomannanlarının 5-alfa-D-arabinofurasonil birimlerine, daha az derecede ise sitoplazmik membran fosfatidil- inositol mannosidlerin uç mannopiraanosil birimlerine bağlıdır. Yapılan değişik çalışmalarda basilden elde edilen değişik antijenlere karşı özellikle IgG olmak üzere IgA ve IgM cevaplarının geliştiği gösterilmiştir. Tüberkülozun akut döneminde IgM antikorları oluşurken, IgA düzeyleri hastalığa göre paralel olarak artış göstermektedir. Özgül IgE lere rastlanmamıştır.
Tüberküloz, hayvanlar arasında en çok sığırlarda görülür. Bunun dışında domuz, kedi, köpek, koyun, keçi, at ve kanatlılar gibi evcil hayvanlarla bir çok yabanıl hayvan da infeksiyona duyarlıdır. (Anonim)






1.11. KAYNAKLAR
1. Kınık, Ö, Gönç, S., Akalın, S., 1998, Çiğ Sütte Patojen Mikroorganizmalar, Uluslar arası Sütçülük Federasyonu yayını Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın no 527, İzmir.
2. Anonim, LİNKİ GÖREBİLMEK İÇİN LÜTFEN KAYIT OL VEYA GİRİŞ YAP!



Cevapla