Çernobil'den Sesler / Svetlana Aleksiyeviç

Kitap tanıtımlarımıza bu bölümümüzden ulaşabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
prensess
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 1082
Kayıt: 02 Nis 2007 [ 18:56 ]

Çernobil'den Sesler / Svetlana Aleksiyeviç

Mesaj gönderen prensess »

LİNKİ GÖREBİLMEK İÇİN LÜTFEN KAYIT OL VEYA GİRİŞ YAP!



Çernobil’den Sesler : Bir Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi
Yazarı: Svetlana Aleksiyeviç
Yayını: Aytaşı Yayıncılık




“Gazete haberlerini hatırladım: “Nükleer santrallerimiz çok güvenli, öyle ki Kızıl Meydan’a bile bir tane yapılabilir, bir semaverden daha zararsızlar. Yıldızlar gibiler, onlarla bütün dünyayı aydınlatacağız.”

“Radyasyon neye benzer? Belki filmlerde gösterirler. Hiç gördünüz mü? Beyaz mı? Ne renk? Bazıları ne kokusu, ne de rengi olduğunu söylüyor; başkaları ise siyah olduğunu. Toprak gibi. Ama eğer renksizse o zaman Tanrı gibi bir şeydir. Tanrı her yerdedir ama O’nu göremezsiniz.”

“Yağmurdan korkuyorum. Çernobil böyle bir şey. Kardan, ormandan korkuyorum. Bu bir soyutlama, bir akıl oyunu değil, insanca bir duygu. Çernobil evimin içinde. En kıymetli şeyimin, 1986 yılında doğan oğlumun içinde. Şimdi o hasta.”

“Eve döndük. Orada giydiğim bütün giysileri çıkarıp çöpe attım. Kasketimi küçük oğluma verdim, onu çok istiyordu. Hep o kasketi giydi. İki yıl sonra oğluma beyin tümörü teşhisi koydular... Hikayenin sonunu siz de yazabilirsiniz. Artık konuşmak istemiyorum.”

Bu topraklarda kalmaktan korkuyorum. Bana bir radyasyon cihazı verdiler, onunla ne yapacağım? Çamaşır yıkıyorum, çamaşırlar sakız gibi oluyor ama cihaz tıkırdıyor. Yemek yapıyorum, turta pişiriyorum, yine tıkırdıyor. Yatağı yapıyorum, yine. Buna neden ihtiyacım var? Çocuklarımı doyurup ağlıyorum. “Neden ağlıyorsun, anne?”

“Suç kimin? Nasıl yaşayacağımızı araştırmak yerine, suçun kimde olduğunu merak ediyoruz.... Bütün atom santrallerinin kapatılmasını, bütün nükleer fizikçilerin hapse atılmasını mı istiyoruz? Onları lanetliyoruz! Ama bilgi tek başına suçlu olamaz. Bugünün bilim adamları da Çernobil’in kurbanları oldular. Çernobil’den sonra yaşamak istiyorum, Çernobil’den sonra ölmek değil. Anlamak istiyorum.”




:ok: :ok: Turgay Fişekçi'nin yazısı sizin kitabı anlamanız için daha yararlı olabilir...


Ukraynalı gazeteci Svetlana Alekseyeviç, Çernobil'den Sesler kitabını, 1986'daki Çernobil nükleer felaketinden sonra yüzlerce kurban ve tanıkla yaptığı röportajları derleyerek yazdı.

Son yılların ülkemizde en çok tartışılan konularından biri nükleer enerji santrallarının kurulması. Tartışmaların özünü de kurulup kurulmamasından çok nerede kurulacağı oluşturuyor. Önceleri Mersin'in Akkuyu yöresi gündeme gelmişti. Son zamanlarda da Sinop konuşuluyor. Ama nükleer santral için nerenin adı geçse, o yörede hemen protesto gösterileri başlıyor. Neden? Çok değil, 21 yıl önce 1986'da dünya Çernobil felaketini yaşadı çünkü. Kuzey komşumuz Ukrayna'da patlayan Çernobil Nükleer Santralı'ndan göğe yükselen radyasyon bulutları ülkemizi de etkilemişti. Günümüzde de hâlâ, Karadeniz bölgesindeki yüksek kanser artışlarının nedeni olarak o dönemde yağan radyoaktifli yağmurlar gösteriliyor. Sık sık gündeme gelse de ne denli tartışılsa da aslında Çernobil ve sonrasında yaşananları tam olarak anlayabilmemiz kolay değil. Çünkü bilimsel verilerin sayılara dönüşmüş soğuk yüzü, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından sonra yeryüzünün yaşadığı bu büyük nükleer trajediyi anlatmaya çok da yeterli olmuyor. Ukrayna'nın kitapları, tiyatro oyunları ve belgesel filmleriyle dünyaca tanınan gazetecisi Svetlana Alekseyeviç, 1986'da gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinden sonra röportajlar yaptığı yüzlerce kurban ve tanığın anlattıklarından yola çıkarak Çernobil'den Sesler adlı kitabını oluşturmuş. Kitabın birinci bölümü, 'Ölüler Ülkesi' başlığını taşıyor. Bu bölümde yansıtılan izlenimler ölüme yazgılı insanların sözleri. "Çernobil, bütün savaşlardan beter bir savaş. Saklanacak yerin yok. Ne yer, ne gök, ne de suyun altı," diyor, İkinci Dünya Savaşı'nı da görmüş tanıklardan biri. Kazada ölen, yaralanan ve radyasyona uğradıkları için türlü hastalıklara yakalananların yanı sıra sonradan başka yerlerden getirilerek kaza sonrası çevrenin temizlenmesinde kullanılan insanlar da var. Radyasyon artıklarının temizlenmesi için önce robotlar denenmiş, ancak robotlar havadaki aşırı radyasyon nedeniyle sistemleri bozulup çalışamayınca onların yerine insanlar kullanılmış.



'OĞLUM KASKETİMİ GİYDİ'


Orada çalışmaya gidenlerden her birinin de ayrı ayrı öyküleri var, başlarına gelenlerle ilgili. Bakın biri nasıl: "Eve döndük, orada giydiğim bütün giysileri çıkarıp çöpe attım. Kasketimi küçük oğluma verdim, onu çok istiyordu. Hep o kasketi giydi. İki yıl sonra beyin tümörü teşhisi koydular." Afganistan savaşından döndükten sonra Çernobil'e gönderilen bir asker de ikisini şöyle karşılaştırıyor: "Afganistan'dan geri dönerken en azından yaşadığımı biliyordum. Halbuki burada durum tam tersi, bu şey insanı eve gittikten sonra öldürüyor." Bir başkası da şunları söylüyor: "Arkadaşım öldü. Dev gibi oldu, şişmanladı, fıçı gibi. Komşum, o da oradaydı, vinç işletiyordu. Kömür gibi karardı ve çekti. Öyle ki, ona çocuk elbiseleri giydiriyorlardı. Nasıl öleceğimi bilmiyorum ama bana konulan teşhisle uzun yaşamayacağım kesin."


YAŞAYANLARIN ÜLKESİ

İkinci bölüm, 'Yaşayanların Ülkesi' başlı
ğını taşıyor. Burada ise felaketten sonra ölmeyip da hayatta kalmayı başarabilenlerin serüvenleri aktarılıyor: "Küçük kızım, diğerleri gibi değil, biraz farklı bir çocuk. Doğduğunda bebek şeklinde değildi, her yerinden dikilmiş küçük bir torbayı andırıyordu. Vücudunda hiçbir delik yoktu, sadece bir çift göz. Kaka, çiş yapacak delik yok, bir böbrek de yok. Yaşamının ikinci gününde onu ameliyat edilirken seyrettim. Gözlerini açıp gülümsedi, ağlayacağını sanmıştım. Onun durumunda olanlar yaşamıyor, hemen ölüyorlar. Ama o ölmedi. Dört yıl içinde dört ameliyat geçirdi. Belarus'ta bu kadar çok patolojiyle doğup da yaşayabilen tek çocuk benim kızım. Onu televizyonda göstermeye kalksak, hiç kimse çocuk yapmak istemez." Bu bölümde en etkileyici anlatımlardan biri de Çernobil'deki yangının söndürülmesi için çalışan itfaiyeciler, helikopter pilotları, madenciler gibi görevlilerin başlarına gelenler.

ETKİSİ BİN YIL SÜRECEK


Kitabın son bölümünde ise yaşadıklarının etkisiyle çaresizleşmiş, ne yapacağını bilemeyen insanların yaşamlarından kesitler aktarılıyor. Hayat, her şeyi bilimden de sanattan da daha iyi anlatıyor. Bu nedenle yazar, kendini ortaya hiç koymadan yalnızca kayda geçirdiği tanıklıkları alabildiğine yalın biçimleriyle kitabına aktarmış. Çernobil olayının anısına açılan müzeler, çekilen fotoğraflar, belgesel filmler, hiçbiri bu büyük trajediyi tam olarak anlatmaya yeterli değil. Bir bilim adamının dediği gibi, etkileri binlerce yıl sürecek: "Çünkü uranyumun çözülmesi 238 yarı ömür eder. Zamana çevirecek olursak milyonlarca yıl. Toryum ise 14 milyar yılda çözünecek." Bütün bunlardan sonra yeryüzündeki çok sayıdaki nükleer santralın varlığı, depolarda bekletilen atom silahları düşünüldüğünde insanoğlunun kendi sonunun üzerinde oturduğunu söylemek çok da boş bir söz olmasa gerek. Hele hele yeni nükleer santrallar yapmayı düşünenlerin öncelikle böylesi sonuçlarını da bir kez daha irdelemeleri gerekmez mi?



Cevapla