“Beni candan usandırdı…” Gazeli Üzerine Düşünceler / A.Güler

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Veda
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 3335
Kayıt: 11 May 2008 [ 19:04 ]

“Beni candan usandırdı…” Gazeli Üzerine Düşünceler / A.Güler

Mesaj gönderen Veda »


“Beni candan usandırdı…” Gazeli Üzerine Düşünceler


Aydın Güler


Meni candan usandurdı cefâdan yâr usanmaz mı
felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı



Kamu bîmârına cânan devâ-yi derd eder ihsân
Niçün kılmaz mana derman meni bîmâr sanmaz mı



Gamum pinhan dutardum men didiler yâre kıl Rûşen
Disem ol bî-vefâ bilmem inanur mı inanmaz mı



Şeb-i hicran yanar cânum töker kan çeşm-i giryânum
Uyarır halkı efgânum kara bahtım uyanmaz mı



Gül-i ruhsâruna karşu gözimden kanlu akar su
Habîbüm fasl-ı bahardır bu ahar sular bulanmaz mı



Değüldüm men sana mâ’il sen itdün aklımı zâ’il
Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı



Fuzûlî rind-i şeydâdur hemîşe halka rüsvâdur
Sorun kim bu ne sevdâdur bu sevdâdan usanmaz mı



Gazel üzerine söyleyecek elbette çok şey var. Metnin bütününden herhangi bir parçasına, redifinden vurgusuna dikkat çekici unsurların bolluğunu görüyoruz.

Gazelin şekil ve yapı özelliklerine bakarsak musammat olarak yazılmış bu gazel, beyitlerdeki iç uyaklarının bulunduğu yerden dörtlüğe dönüştürüldüğünde uyak şeması abcb, dddb, eeeb , fffb, gggb, hhhb, ıııb oluyor. Kafiyeden bahsetmişken aynı konudan devam edelim. –maz mı yapısı gazelde redif, -an ekinin de tam uyak görevinde olduğunu görüyoruz.

Bu gazel, mefa’îlün/ mefa’îlün/ mefa’îlün/ mefa’îlün aruz kalıbıyla yazılmış olup nazım birimi de beyittir.

İçeriğe geçmeden önce değinilmesi gereken son şey de Fuzuli’nin gazeldeki ses kullanımı ile ilgili. Gazelde 78 ince vokale karşılık 121 kalın vokal görülmektedir. Divan edebiyatında şairlerin anlatılan konuya göre seslerin seçildiğini biliyoruz. Burada da aynı şeylere rastlıyoruz. Bir aşığın ağlamasının, yakarmasının, sitemkar haykırışlarının ince seslerle değil, kalın seslerle olması daha makuldur. Nitekim Fuzuli de böyle düşünmüş olacak ki vokallerin sayısı bakımından bariz bir fark oluşturmuş.

Şiirin dış özelliklerinden, yapısından bahsettikten sonra anlamına ve dizelerde anlatılan konulara değinelim.

Öncelikle gazelimizde divan edebiyatında “sen-ben-o” teması olarak da bilinen “aşık-maşuk-rakib” üçlemesi işlenmiş. Hatta gazele bakarak rakib değil, rakiblerin olduğunu da söyleyebiliriz

Nitekim ilk beyitte de Fuzuli “beni candan usandırdı, cefadan yar usanmaz mı” diyerek gazeline de sitemiyle başlıyor. Sevdiğinin kendisine çok fazla acı çektirdiğini, bu acı nedeniyle artık elindeki tek karşılık, tek cevabı olan canından vazgeçtiğini söylüyor. Aynı beyitin devamında söylenilenler ile çok daha çarpıcı: “ Ahımdan felekler yandı, muradımın mumu yanmaz mı ” . Öncelikle bu dizede sorulan sorulardan dolayı, istifham sanatının yapıldığını söyleyebiliriz.

Bu dizede ah ile çıkan ateşin feleği yakması önemli bir ifadedir. Keza zaten “ah” kelimesinin orijinal yazılışı da mumu, mumluğu ve ateşini çağrıştırmaktadır.

Aynı şekilde “felek” kelimesi de şiir için önemli bir şifre olarak yorumlanabilir. Batlamyus’un İslam kozmogonisi ile ilgili yazdığı eserinde feleğin 9 kattan oluştuğu. İsa’nın da göğe yükseltilmesi olayında 4. feleğe kadar yükselebildiğini çünkü üzerinde dünya malı olan bir toplu iğne olduğunu kaydeder.

Buna ek olarak, felek konusunda diğer bir görüş ise 7 felek, 7 yıldız kavramıdır. Yedi gezegenin yer aldığı yedi felek dünyanın etrafında döner. Her bir felekte sırası ile Ay, Utarid, Zühre, Şems, Mirrih, Müşterî, Zühal yıldızları bulunmaktadır.[1]

Felek ile son olarak kaydedebileceğimiz şey ise sözü geçen yıldızların insanların hareketlerine olan etkisinden dolayı, şairlerin en çok yakındığı merci olmasıdır. Kadere isyan edemeyen divan şairleri tüm sözlerini feleğe yöneltmişlerdir.

Tüm bu cefanın, eziyetin nedenini Fuzuli bize ikinci beyitte söylüyor:” kamu hastalarına dertlerin devasını ihsan eden sevgili bana niye derman vermez, beni hasta sanmaz mı” . Tüm bu dertlerin, tüm bu cefaların nedeninin sevgilinin kendi aşkına inanmaması olduğunu görüyoruz. Çünkü sevgili kendisine inansaydı kendine cefa etmeyecekti, ah etmesine gerek kalmayacaktı, ahlar felekleri yakmayacaktı. Tüm bunların yerine duaları kabul olmuş, muradının mumu yanmış olacaktı.

Divan edebiyatında bimar mazmununun kullanım kapsamı çok geniştir. Aşık hasta ise maşuk için Lokman Hekim’e telmihte bulunulur. Hasta olma durumu aşık ile maşuk arasında bir buluşma nedeni de olabilir. Bimar olmanın sebebi önceden vücuttaki dört sıvı arasındaki dengenin bozulması olarak gösteriliyordu. Bu dört sıvı, göz yaşı, kan, safra ve balgam idi. Göz yaşını tetikleyen şey ise kalbin tam ortasındaki kara nokta olan süveydadır. Aşık kendisine kayıtsız kalındıkça, aşkına karşılık bulamadıkça ağlamakta, artan göz yaşı da kendisini hasta etmekteydi.

Kamu bimarı ifadesi ile sevgiliye ilgi duyanlar anlatılır. Bu şiirde topluluk adı kullanıldığından dolayı rakibin tek olmadığını görüyoruz. Sevgili hayranlık duyulan birisidir ve ona çok kişinin ilgi duyması da böyle açıklanabilir.

Aşık ile rakib arasındaki çekişme divan edebiyatının tüm dönemlerinde görülür. Şair bazen rakib kelimesini tersten yazar. Başı aşağı gelsin diye. Ona söylemediğini bırakmaz. Çünkü aşık ile maşuğun arasındaki en önemli engeldir. Aşık ile maşuğun ayrılması da hoş karşılanmadığı için ve hatta şair de daima aşığın tarafında yer aldığı için rakib kötü, yalancı, iftiracı, zahid kişiler olarak tanıtılır.

Rakible ilgili bu düşüncelerden sonra görüntü bir anda değişir, karanlık ortaya çıkar ve feryatlar yükselir. Üçüncü dizede Fuzuli “ayrılık gecesi canım yanar, ağlayan gözlerim kan döker, feryatlarım halkı uyandırır da kara bahtım uyanmaz mı” diyerek bu tabloyu netleştirir.

Üçüncü beyit imgeler ve mazmunlar açısından zengin bir beyittir. Tasavvufi öğeleri de içinde barındırır. Bu öğeleri daha sonra ele alacağım. Bunun dışında gözün ağlamaktan artık kan döker hale gelmesi önemlidir. Çünkü aşık ağlama, sitem etme, ah etme aşamalarından geçip gözlerinden kan dökme aşamasına gelmiştir.

Öte yandan maşukların genel tasvirine bakarsak onların esmer, gamzeli, gül goncası gibi dudağı olan, kaşın ok gibi göründüğü bir sevgili buluruz. Burada Fuzuli, aşığın ile maşuğun yanakların kırmızılığını belirtiyor. Bir çeşit eşitleme yoluna gidiyor. Aşık gözünden yaş döküldüğü için yanakları kandan kızarmış, maşuğun ise gamzesi olduğundan o bölgedeki kanın yüzeye daha yakın olmasıyla ikisinin de yanaklarındaki renk eşliğini görebiliriz.

Aşık derdinden o kadar muzdarib ki artık feryatları figanları halkı uyandırır olmuş. Ancak bu feryatların hiçbiri kara bahtını değiştirmeye, iyiye çevirmeye yetmemiş. Bu arada Fuzuli’nin platonik aşktan zaten memnun olduğunu da kaydedelim. Zira kendisi başka bir eserinde “Aşk derdine derman arayan derman bulamasın” diyerek aşk anlayışını açık biçimde ortaya koymuştur.

“Yanağının gülüne karşı gözümden kanlı yaşlı yaşlar akar, sevgilim gülün bahşıdır, bu akarsular bulanmaz mı” diyerek dördüncü beyitinde de hem sorularına devam ediyor, hem de az önce verdiğimiz maşuk tipine uygun olarak yanağını güle, yani kırmızılığına dikkati çekiyor.

Bir yandan da akarsuların bulanmasını da kışın yağan karın baharda eriyerek dereye, nehire karışmasıyla suların bulandığından yola çıkarak gözünden akan kanların göz yaşlarını bulandırdığını belirtiyor.

Beşinci beyitte “Ben gamımı gizli tutardım, bana derdini yara aç dediler. O vefasıza desem bilmem ki inanır mı inanmaz mı” ifadesiyle ikinci beyite tekrar gönderme yapıyor. Orada da kendisini bimar olarak görmeyen maşuğun bu beyitte de kendi söylediklerine inanacağından kuşkulu görünüyor.

Sevgilinin kuşkulu olması daha da ıztırap çektireceğinin habercisidir. Çünkü aşığın sevgisinden emin değil, aşığı sınıyor ve büyük ihtimalle kendisine karşılık vermeyecek. Karşılıksız aşk da bu yüzden bu kadar acı ve ızdırap vericidir. Fuzuli içinse bu acının ayrı bir önemi ve güzelliği vardır.

Sevgili kuşkulu ki, aşığına ilgi göstermiyor, vefa göstermiyor. Kendisiyle ilgili olduğu ve hatta aşığının varlığından bile haberi yok. Bu da durumu elbette biraz da zorlaştırıyor.

“Ben sana meyilli değildim, sen aklımı yok ettin, bana söven gafiller seni görse sövdüklerinden dolayı utanmaz mı” ifadesi ile doğrudan Yusuf ve Züleyha kıssasına telmih yapılıyor.

O kıssada da Züleyha kendi çalışanı ve kölesi olan Yusuf’a aşıktır. Züleyha’nın çevresindekiler de bir köleye aşık olduğu için Züleyha’yı eleştirirler. Bir gün Züleyha aşkının büyüklüğünü ve Yusuf’un güzelliğini kanıtlamak için onu eleştiren bayanları davet eder. Hepsine birer bıçak ve portakal verir. Misafirler portakalları soyarken Yusuf’un içeri alınmasını ister. Yusuf’ u gören misafirler onun güzelliği karşısında şaşkınlıktan hepsi bıçakla ellerini keserler. O zaman anlarlar ki Züleyha Yusuf’a aşık olmakta haklıdır. Bu güzellik karşısında kayıtsız kalmak mümkün değildir.

Ayrıca üzerinde durduğumuz altıncı beyitin ilk dizesinde şairin “ben sana meyilli değildim, sen aklımı yok ettin (aklımı başımdan aldın)” demesiyle aşığın maşuğunun güzelliğini görmesiyle aklının başından gittiğini, ondan sonra maşuğuna meylettiğini belirtiyor.

Gazelin son beyiti olan makta beyitinde ise “ Fuzuli çılgın bir rinddir, halka da rüsvadır. Sorun bu ne sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı” diyerek sevdasının aklını başından aldığını, bu uğurda halka rezil olduğunu belirtiyor.

Ama daha çarpıcı bir şey var ki, Fuzuli, aşığı “aşkından çıldırmış bir rind” olarak tanımlıyor. Daha önceki beyitte de aynı konuya değinmişti şair. Ancak yeni bir şey ekliyor. O da aşığın rind olmasıdır. Bilinir ki maşuğun çevresinde daima bir rind ve zahid kavgası vardır. Rind ve zahidler bir çekişme halindedir. Şairler de bu çekişmenin istisnasız olarak rind tarafını tutarlar. O yüzden zahidlerle dalga geçerler, onları küçük düşürürler.

Divan şiirinde aşık rind, rakip zahiddir. Ortada bir maşuk olduğundan zaten rekabet içindedirler. Ancak rekabettin dallanıp budaklanması içinde bulunulan durumu iyice acımasızlaştırır.

Son dizede ise aşığın aşkından rezil olmasına karşılık bu aşkın ne kadar büyük olduğunu söylüyor ve bu aşktan usanmaz mı diyerek soruyor.

Fuzuli’nin bu gazeli mecaz aşktan ilahi aşka uzanan bir köprü gibidir. İçinde hem tasavvufi öğeler bulundurur hem de mecazi aşkı anlatır. Bu zamana kadar ele aldığımız bakış açısı, mecaz aşk üzerineydi. Ancak şiirin belirli noktalarda tasavvufi bir bakış açısıyla da yorumlanması gereklidir.

Örneğin “şeb-i hicran” olarak söylenilen ayrılık gecesi ifadesi bizi doğrudan bezm-i elest’e götürür. Burada Elest bezminde toplanan ruhlara “Ben Tanrınız değil miyim?” diye sormuş, karşılığında “Evet, sen bizim Tanrımızsın” yanıtını almıştır. Bu olaya Kalu Bela da denmektedir. Bu ruhların kavlleşmesi yani yeminleşmesi olarak da bilinir. Elest bezminden sonra herkes Tanrının varlığını, birliğini bilmiş ve cevaplarıyla sözlerini bozmayacaklarını söylemişlerdir. Oradaki coşkun ruh haline karşılık dünyaya inince buranın karanlık olduğunu, gerçek aşkı olan tanrıdan ayrı uzakta olan şaire hayat ayrılık gecesi olarak görünmektedir.

Yine beşinci beyitteki fas-ı gül ifadesi ile de peygambere telmih vardır. Çünkü peygamberimiz Hz.Muhammed(S.A.V.) ‘in sembolü de güldür. Burada şair peygamberine olan sevgisini ve bağlılığını göstermektedir.

Aynı şekilde altıncı beyitte de Yusuf kıssasına telmihi açıklamıştım.

Yine son beyitte şairin bir rind olması da Allah’a korku ve çıkarla bağlı değil, sevgiyle, aşkla bağlı olduğunu gösterir.

Görüldüğü üzere, Fuzuli’nin bu gazeli hem estetik güzelliklerle doludur hem de geniş bir anlatım yelpazesine sahiptir. Çokça mazmunun böylesine şifre misali kullanılması çok önemlidir.





Kullanıcı avatarı
Veda
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 3335
Kayıt: 11 May 2008 [ 19:04 ]

“Beni candan usandırdı…” Gazeli Üzerine Düşünceler

Mesaj gönderen Veda »



Fuzuli'nin en güzel gazellerinden biridir bu. Aşık-maşuk-rakib üçgeninde çok güzel duygular mevcuttur bir şiirde. Duymayan çok azdır bunu -liseye gelip de-

O yüzden yeteri kadar anlamlandırılması ve anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. İlahi aşka ağırlık veren şairlerden biri olan hatta en iyilerinden biri olan Fuzuli'nin bu şiirinde Eski Edebiyatımıza dair pek çok kavramı görebiliriz. Aşık-maşuk-rakib, felek, hicran, gam, bimar gibi...

Cevapla