sevgiliye mektuplar

Aşk ve sevgi ile ilgili herşey....
Cevapla
Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

sevgiliye mektuplar

Mesaj gönderen büşra »

Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile \"seni yaşıyorum\" sevgili... ”

Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum sevgili. Ilık bir Eylül gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sevdana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana. Tek bir nefes bile gülümsemem için yeterdi bana..Sensizlikte kanarken sol yanım, ben hep seni düşledim zembereği kırılmış zamanın avuçlarında. Seni aradım güneşin sıcak alnında, senin ellerini aradım yağmurun ıslak dualarında.


Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Sana çıkan tüm yollar arsız dikenlerle süslenmişti sanki. Ayaklarım kan revan..Bir yanım uçurum bir yanım sensizlik ama her şeye inat sana geliyorum. Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geliyorum bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım ılık bahar bir elimde bulutların saçlarından arakladığım rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyorum bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye bir elimde bir yudum umut zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye. Sana geliyorum sevgili....

Unutmadan sevgili; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve esrarkeş yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını. Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna. Pes etmedim sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “ yenilmedim sevgili....

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Seni sordum memleketimden göçen turnalara. Ama bulamadım seni. Yüreğimin derinliklerinde. kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım seni. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki ben seni gidişinle suskunluğuna gömeyim sevgili…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım sevgili. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşları sevdim. Seni hep \" aldığım nefes \" bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir adamı sevginle tamamladığın için sevdim seni...


Satırlarıma sonvermeden bilmen gereken bazı şeyler var sevdiğim. İyi dinle beni sevgili. Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla sevgili.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Yalnızlığında kanattım fakir kelimelerimi. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var sana canım. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım sevgili “. Yanlış duymadın sevgili. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum sevgili. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Hem de defalarca… Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

Sen bu satırları benden uzaklarda okurken ben bir kelebek edasıyla baharın ince dallarından binlerce çiçeği yüreğimin eteklerine topluyor olacağım. Bir gün Cennetin taze baharlarında buluştuğumuzda giyineceğin “ beyaz duvağı “ süslemek için en parlak yıldızları çalacağım gecenin kirpiklerinden. Sen benden “ bir ömür “ uzaklıkta yaşarken sensizlikte bile sen varmışçasına sevdana nefes alıyor olacağım. Her gece günahlarınla sevişip güneşle beraber perdelerine gelip yüzüne ilk gülümseyen ben olacağım sevgili... Sen beni unutsan da ben seni yüreğimde yaşatacağım. Uzaklarda bir yerde yaşıyor ve nefes alıyor olmanı en büyük mutluluğum bilip acılarına delicesine yanacağım. Közlenmiş yüreğimle bir sonbahar gecesi ıslak saçlarına yağacağım avuçlarımda güller ile. Gözbebeklerinden yuvarlanıp ayakuçlarına serileceğim. Gülüşlerini nefesim bilip “ sensizlikte “ bile sana yaşıyor olacağım sevgili. Adını yüreğime vurulmuş bir mühür bilip dudaklarında anılan dua olarak hep seninle nefes alacağım sevgili..

“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili. Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “

Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları

Ömür defterinin en masum günahında.
Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.

Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin; “ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”



Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

Mesaj gönderen büşra »

Hayata bir anlamdır bahar. Bahar sevdalara bir ayaklanıştır. Utangaçlıklara bir uyanıştır aşklar. Ve sevdalardan kanatlanıştır zamanlarına yenik her insanın aşk adına anımsadığı kayboluşlar.

Ve mayıs. İçeriğinde saklanan tüm duyguların varoluşunda bedenlere bir mühür gibi yakıştırılandır.Yazılarında şiirlerinde her insanın insan olarak büyütüldüğü bütün ortamlarda hatırlanandır. Sevdadır,aşktır,paylaşmaktır baharın sonunda bize biz kadar kalanı.

Mevsiminden çıkan yorgunluklarımızın bulutlar kadar özgür kılındığı,ve yaşama heveslerinin ruhun istediği yöne akıp gitmesini sağladığı bir saydamlıktadır. Hayat bize baharlar kadar yakındır. Görmek istedikten sonra yaşamak istedikçe o sonu hiç bitmesin dedirten masallar kadar sıcaktır yürekler. Ve ellerimizde mesken tutunan sevdalar gibi hasrettir hayallerimiz kadar çoğalan geceler.

Nasıl şekillenirse bedenlerde mutluluklar ve şiir şiir artarak yükselen baharlar, mevsimi olmayan diyarlarda küçük bir tılsımdır güne uyanışlar. Yaşanılan şehirlerin monotonluğuna sıradanlıktan kopartılan umutlar gibidir mayıslar.

Yeni gelenin verdiği sevinçtir belkide kimbilir. Paylaşımını gün gün arttıran sabahlar. Ve hergüne bir umut bahar adı verilen duygular. Ötesinde aşk ve sadece aşka ait kayboluşlardır hatırlananlar. Bir sevgiliyi öper gibi sonsuzluk üzerine yazılandan.

Atlasında farklı dünyaları tutupta getiren bir okyanus düşüdür aşıklar. Ve bulut altında yağmur kovalar gibi elele tutuşmalar. Bu yalnızlıkta sadece aşk var dedirten gizli buluşmalar. Sonların hüzün getirmediği yüreklerde bir yanımız umut bir yanımız kendi çizgisinde ömür tüketen hayatlarımız. Buğusunda kalp içine çizilen iki minik harf ve gövdesinde ne hayatlar taşıyan suskun ağaçlar.

Bir limandan el sallayan minik avuçlara yürektir yağmurlara tutulan sabahlar. Ve ardısıra nice şair tüketen toplumlar. Alışkanlıklar, alıştırmalara alışamayan insanlar, kendi literatüründe yarım tanımlı hayatlar, gökyüzünde grafiklenen aşklar ve mevsimine ağır gelen mayıslar.

Karmaşa dolu yollarda herkes kendi yüküyle tanınır. Ne umutlar vardır ceplerde okunduğu gibi yazılır. Yazıldığı gibi anlatılır. Ve hatıralar yalnız hatırlamak için tanımlanır. Yörüngesinde bir başkadır şarkılar. Nice dudaklarda kendine ait olmayan anlamlar kazanır. Gelen yaz'dır. Aşklarımıza ait bambaşka bir hayattır. Daha fazla çaba,daha fazla yürek katılandır.

Ve kendi gökyüzünde uçurulan uçurtmaların rengidir sıcak akşamlar. Hüzünü kapı önlerinde bırakırcasına anlaşılmayandır zaman. Bir sevgilinin düşlerinde çoğalandır mayıs. Bir sevgilinin düşlerinden sevdalara kanatlanış.

Kör noktalardan bir macera,kendini temizleyen nehirlerin arasında gezinen kekik kokusu, saydamlığında yüreklere bir metafor,rüzgarında suskunluk,yağmurunda anımsayıştır yeniden doğuşlara. Yol verir gibi gecesinde bütün yıldızlara. Ve binlerce yürekten el sallayan güvercin beyalığı sevdalara....

Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

Mesaj gönderen büşra »

Bu gün dışarı baktığımda; esen yağmurun tazeliğini en ücra, en unutulmuş damarlarıma kadar içime çektiğimi
ilk kez anımsadım.
Farkındalık bu olsa gerek.
En küçük çiğ parçasına kadar tüm benliğiyle ıslanmış yaprakları düşündükçe,
her yarimin nem tutmuş olduğunu hissettim.
İlk kez ıslak sokaklarda pervasızca yürüyen bir kediyle beraber,
çıplak ayak soğukluğuna estim dünyanın.
O kokuyu -insanın içine huzur verentoprak kokusunu- yağmula beraber ilk kez çektim içime.
Acaba ağaçlar üşüyor mudur?
-Battaniye veriyim mi?;p
Ya da kediyi nescafe içmeye davet etsem gelir mi?
Ehe!.. Bilinmez...
Peki ya bulutların dili olsaydı; ne anlatırlardı acaba bize?
Bu kadar soğuk, nemli ve çürümeye yüz tutmuş bir kaç kelime mi fısıldarlardı içimize?
Peki ya bulutlar; yağmur olup yağmak yerine bizlerle konuşsalardı,
kelimelerle yok olup gider miydi anlattıkları?
Yine hissettire bilirler miydi bu ıslaklığı, bu apansız duyguları? =(
Sanırım Hayır...
İşte hergün içime yağan bu hüzünle dışarıya kanamak için kırdım aynaları,
kağıtlara akıttım içimi, kan oldu kelimelerim,
kanadım belki dünyaya ama ya en fazla şiir dendi
ya da aynı bu yazı gibi bir kaç sönük kelimede kaldı içim, mutluluğum, benliğim, kanım, vs. vs... =(
Peki ben ne zaman bulut olacağım?
Ne zaman içimden geçenleri tüm benliğiyle, tüm ürpertiyle, tum soğukluğuyla anlatabileceğim dünyaya, ağaçlara, kuşlara..?
Ya hep kedilerle yürümek zorunda kalırsam?
Acaba ağaçlar hala üşüyor mudur?
Yine saçmalık!... ='(
Peki ya ''... bulutları pembeye boyasam, Yağmur pembe yağar mı?...'' =(

Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

Mesaj gönderen büşra »


Bilmem kaçıncı yılı sensizliğin. Sancıları dayanılmaz kramplara dönen hasret, yüreğimde çok derin izler kazımakta. Hapsolan gözlerim, okyanus gözlerine, sensiz asırlara bedel olan, bir kaç yılın mahkumiyetinde beraatini beklemekte. Çaresizlik prangalarını ayaklarıma vurduğun o güneşli günde, ne fırtınalar, ne kasırgalar koptu, henüz hasretinin yorgunluğu ile tanışmamış yüreğimde.

Hayalini düşlerime kazımak istercesine, kaç yüz gece rüyalara yattım. Okyanus gözlerine, düşlerimde dahi bakamamanın hüznünü geçen yıllara satır satır yazmak istedim, fakat sayfalar, kavuran hasretinle aşılmaz çöllere, kalemler ise yüzyıllara boyun eğmiş, kurumuş, asil çınarlara döndü.

Ben düşlerimi yazamadım, okyanus gözlüm....

Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

Mesaj gönderen büşra »

Yine sessiz bir kış seheri, odamın perdeleri açık, kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar , yaylı yatağım , yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana, birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ,ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok, annemi hiç görmedim , babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum , sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu, ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır, yeri göğü inletirdi, bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi , bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm, içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da, artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı, iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından, eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından, şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ , ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum, hay aksi , yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman, aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun, tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun ,eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz, hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi,! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne, bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat, adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.

“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!

Hep birini sevmek istemiştim, yitikte olsa yalanda olsa , yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim , yan yana olmasak da , beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın, ama yoksun! Olsun diyorum, ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim , ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa ,yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da , tüm kalplere mühür vurulsa da , seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da, benim kalbim seni anar , benim sevdam tüm mühürleri söker , ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme, ben duyamıyor olsam da , kim bilir belki karanlık kıskanır, belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma , bir demet papatya bırak mezarımın başucuna, ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz, amaçsız, ölesiye sevdim, tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı, ızdırap , keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!

Seni seviyorum, seni seviyorum
Öylesine değil , ölümüne, bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin, hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim, sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim, beşikten mezara kadar değil , ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor , ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde , ellerini tutarken, sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım, şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım , usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”

“ Vakit geldi Eski Toprak!”

Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

Mesaj gönderen büşra »

Aşktan yoksun hayatın m€chul oyuncusuyum b€n...

Aşkın bütün zararlarını gördüğüm hald€ üstüne gidiyorum canımı acıtıyorum , kalbim€ çivil€ri b€n çakıyorum...B€lliki yokluğun da varlığında t€s€lli d€ğil ki bana canım hala acıyor...G€çmiyor sancılarım , dinmiyor sızım...

S€vgi k€lim€sin€ bir n€f€s kadar yakınk€n bir yıldız kadar uzağım sayend€...

Aşkı bulduğum anda kayb€tm€l€r€ alıştı artık yür€ğim.G€l€n gid€ni arattı kalbimd€ ama gid€n d€ unutturmadı yür€ğimd€ k€ndini..

Bir çok ş€hir d€ğiştirdim...Mutluluğu buldum sanıp €limi uzattım, dokundum sıcaklığını hiss€ttim ama yin€ avuçlarımın
arasından akıp gitti , tutamadım...Bir , iki , üç ... h€p aynı ş€y artık €fsan€l€r€ v€ s€vdalara inanmıyorum...

N€ doğru İNSAN var
N€d€ doğru s€vda şu lan€t dünyada...

Yalanlarla , iftiralarla dolu boş v€ anlamsız bir yaşam...Kalbi d€lik insanlar €trafımı sarıyor...Korkuyorum b€nd€ gerç€ğimi
yitiririm diy€...Halbu ki kayb€ttiğim ş€yl€ri üz€rin€ bin €kl€y€r€k hayatıma €kliyorum huzur v€rsin diye...

Olmuyor yin€ d€ olmuyor kahr€tsin...
Amansız bir salgın hastalık b€nimkisi sonucu ölüm biliyorum...Çok €rk€n olan gitm€l€r€ €kl€n€c€k b€d€nim...
Bırakarak h€r ş€yi , h€rk€si unutarak g€liyorum sana çırılçıplak ruhumla...

Kullanıcı avatarı
büşra
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 810
Kayıt: 05 Tem 2006 [ 18:24 ]

Mesaj gönderen büşra »

Sen gittin ya.. Eksik kaldı ömrüm. Sen gittin ya, sensizliğime döndüm. Varlığınla başlayan hayatım son nefesini verdi bir imzanla. Şimdi bana ait olmayan bir yürekte de çarpıyor varlığın. Sen gittin ya, sana ait bir şeyler kaldı bende. Hepsini bir gözyaşına koyup bir mendile sakladım.

Bir hayatın sırlarını bir göz yaşına sığdırıp herkesten ve senden habersizce, bir mendile katladım. Sana diyemediğim "Seni seviyorum"lar, bir geleceği sakladığım hayallerim, beni ben yapan benliğin.. nasıl da girdiler bir mendile. Nasıl?

Aşkımdan haberin yok, ölüyorum. Sen bir başka yüreğin kollarında uyuyorsun. Sana sevgimi haykıracak bir gün için yaşıyor(d)um. Şimdi nefes alan, nefes veren, canlı olan ama normal olmayan bir insan tanımadığın. Gizli bir aşkı gizliyorum senden. Sen bana ait olmayan gözlere bakıyorsun. Benim pişirmediğim yemekleri yiyorsun, benim olmadığım bir sofraya oturuyorsun. Bilseydin aşkımı, söyleyebilseydim bir kez olsun. Katlanırdım hepsine. Benim olmadığım bir hayatta varlığını kabullenirdim belki. Bende kalmasaydı bu "Seni Seviyorum"lar ve ismin anıldıkça fırlamasaydı hıçkırıklar yüreğimden. İsmin bir hastalık olmasaydı tıp sözlüğümde. Ben de kabullenirdim gittiğini.

Seni beklemeseydi bir çift göz her gece evinde bu sızı olmazdı yüreğimde. Sırlarım olmazdı belki. Bilseydin yüreğimi. Seninle aynı dalgaların çarptığı bir sahil kasabasında renklendirmeseydin dünyamı, aynı aya yıllarca baktığımızı bilmeseydim. Seni senden habersiz günlerce izlemeseydim, adını bilmeseydim, deniz kenarında yüzünü okşayan rüzgar olmak istemeseydim, gözlerini görmeseydim bu kadar acı çekmezdim. Derdimi gizlemeyi tercih etmezdim sevmeyi bilmeyen insanlardan.

Sen gittin ya.. eksik kaldı ömrüm. Sen gittin ya.. ben öldüm. Sen, hayallerimin benden habersiz kahramanı; gittin ve varlığımı sona erdirdin. Sen gittin ya bu yürekle yaşanmaz artık bende.


Sen gittin ya, kaybedecek neyim kaldı??

Kullanıcı avatarı
iSaR
Ayrıcalıklı Üye
Ayrıcalıklı Üye
Mesajlar: 869
Kayıt: 09 Haz 2007 [ 13:30 ]

Mesaj gönderen iSaR »

Paylaşım için Sağol... =D>

Cevapla