1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

AŞKTAN KORKMAK KORKAKLIKTIR

Gönderilme zamanı: 18 May 2006 [ 21:59 ]
gönderen medcezir85
AŞKTAN KORKMAK KORKAKLIKTIR

Her yerde kan, her yerde aci, her yerde gozyasi. Haykiran, ordan oraya bilincsizce kosusan insanlardan olusan o mahseri kalabalikta umutsuzca aradigi ama her seferinde tam dokunmak uzereyken kendinden uzaklasan sevdigi, eli silahli adamlarin arasinda hizla yitip giden aski, uzaklardan gelen silah sesleri, basinin ustunden gecen kursunlar ve birden herseyi sona erdiren o yurek donduran ses..........

Ciglik cigliga, ter icinde uyandiginda son hatirladigi , kabusunun sonunda yok olup giden sevdigi, cani, hayati, aski, umudu, arzusu, herseyi.......

Basucundaki lambayi yakip , saate baktiginda yatali sadece 40 dakika oldugunu gorup sasirdi genc kadin. O kadar kisa surede mi gormustu butun o korkunc anlari? Cep telefonunu eline alip kalkti yataktan. Sevdiginin her seferinden oldugu gibi arayacagini biliyordu. En son kabusunda kac dakika sonra aramisti? Bir saate yakin beklemisti onu hatirliyordu sadece ...Ilk baslarda her ikisi de ne garipsemislerdi bu telepatiyi... ama askin getirilerinden biriydi iste bu da......her seferinde hissederdi kabus gordugunu ve mutlaka arardi......

Urperdi, uzanip yatagin ustunden sabahligini aldi bir faydasi olmayacagini bile bile, urpertisinin asil nedeni duydugu endiseydi, korkuydu, caresiz beklemenin acisiydi, beklerken cekilen kalp agrisinin sizisiydi......ama yine de umutla sarindi sabahligina, sicakligindan medet umarak.....

Gercegi ogrendigi ilk gunden, butun direnmelerine, butun korkularina, butun umutsuzluklarina ragmen yine de kacamayarak kalbini, bedenini , ruhunu bu sevda denizinin hircin dalgalarinin koynuna biraktigi ilk gunden beri, biliyordu her seferinde bunları yasayacagini. Askini uzak yollara her ugurlayisinda ondan gunlerce haber alamayacagini, bu amansiz izdirabi cekecegini, bu bilinmezligin hasretini daha da korukleyecegini, askini acilara terketmemek, kuruntularin bir kurt gibi icin icin sevdayi kemirmesine izin vermemek icin harcamasi gereken cabanin insan ustu olmasi gerekecegini, hepsini, hepsini biliyordu ......

Alnini zifiri geceye bakan cama dayadi......Yildizlar ne kadar parlak, ay ne kadar berrakti bu gece.....” Sen olmadigin zaman hep aya ve yanindaki o parlak yildiza bakiyorum geceleri”, demisti birinde sevdigi adama, “ cunku biliyorum ki sen de bir yerlerde ayni yildizi ve ayi goruyorsun. O yuzden hep onlara anlatiyorum hasretimi, sevgimi, sana ulastirsinlar diye”. Gulumsemisti genc adam , tipki ilk tanistiklari gunku gibi.....

Paris’te tanismislardi. Hayallerinin sehrinde, hayalini bile kuramayacagi bir aska merhaba demisti.

Gunlerdir yurumekten ayaklari yara olunca gordugu ilk eczaneden iceri girmis ve bir kutu yara bandi almisti....Saint Sabin sokaginda.....Paris’in on birinci bolgesindeydi o sirada......eczaneden cikip buldugu ilk banka oturmus ve ayakkabilarindan cikartip ozgurlugune kavusturdugu ayaklarinda hic de hos durmayan su torbaciklarini bir bir yara bandiyla kamufle etmeye baslamisti..Ayakkabisini tekrar giyip ayaga kalktiginda artik kendisini rahatsiz etmediklerini farkedip buyuk bir memnuniyetle gulumsemis ve tam o anda karsidaki binalardan birinin girisinde duran genc bir adamin kendisine baktigini gormustu. Gulumsuyordu genc adam ve gulumsemesindeki o bariz hayranlik sokagin karsisindan bile rahatlikla farkediliyordu.......O gozlerdeki sicaklik aradaki mesafeye ragmen ona kadar ulasip , yuregini sarmaladiginda hic sasirmadi......gozlerini gozlerinden ayirmayan genc adam yolu gecip ona dogru ilerlerken sadece tek bir sey dusunuyordu “ Ilk olarak ne soylemem gerek?”.

- Merhaba , dedi genc adam, Fransizca.

“Fransiz degil “, diye dusundu , ”guzel bir aksani var ama fransiz degil”,

- Merhaba , diye cevap verdi fransizca.

- Gulumsediginize gore pansumanlar ise yaradi demek ki?

- Beni mi izliyordunuz?

- O banka oturdugunuzdan beri

Gulumsedi genc kadin. Sirtinda hissettigi karincalanmanin sebebi oydu demek ki, oysa, bunun capkin ilkbahar gunesinden kaynaklandigini dusunmustu...Ne saflik .....

- Nerelisiniz ? , diye sordu genc adama. Alacagi cevap hayati bir onem tasiyormus gibi nefesini tuttugunu farketti beklerken..

Bu sefer genc adam gulumsedi.

- Aksanim hala kotu anlasilan. Ele veriyor beni , dedi, Turkum ben.

Sesinde bariz bir gurur sezinledi genc kadin. Cevabi aldiginda kalbi bir atimini atlamis miydi yoksa ona mi oyle gelmisti?

- Ben de , dedi bu sefer turkce.

Genc adamin yuzunde beliren o genis tebessumu gorunce bir atim daha atlayan kalbi demin yanilmadigini kanitladi ona.

- Ama sizin hic aksaniniz yok.

- Biliyorum , dedi , genc kadin, bu yanim cok hosuma gidiyor . Kimse fransiz olmadigimi anlamiyor.

Muzip bir gulumseme yerlesmisti gozlerinin kosesine. Genc adam atlamadi bu muzip cocugun disari cikmak icin verdigi cabayi. Hosuna bile gitti ve icinden bir ses o cocugu mutlaka gormesi gerektigini fisildadi kalbine.

- Burda mi yasiyorsunuz? , ayni anda sorulan bu soru her ikisini de gulumsetti ama daha sesli, daha rahat.

Her ikisinin de cevabi “ hayır “ di. Erkek is icin, kadin gezmek icin ordaydi. Erkegin adi Engin , kadininki ise Gamze’ydi. Engin doktordu , Gamze grafiker. Her ikisi de hafta sonuna kadar Paris’teydi. Sessiz bir anlasmayla birlesen gunluk programlari gibi hic farkina varmadan hayatlari da birlesmisti o anda......

O aksam , Seine nehrindeki gezinti teknelerinden birinde yanyana otururlarken, hic konusmadan, isiklar icinde yuzen sehri seyretmek yerine, birbirlerinin gozlerinde kaybolmayi sectiler. Cok az konusup, cok fazla bakistilar, gozlerinden ogrendiler haklarinda merak ettikleri herseyi, birbirleri hakkinda ogrendikleri en ufak bir detay bile bir daha silinmemek uzere belleklerine kazindi. Nelerden hoslandiklarini, neleri sevmediklerini hep o kisacik Paris gun ve gecelerinde yasayarak ogrendiler.......

Paris’teki son gecelerinde restoranda oturmus , donunce ne yapacaklarini konusurken, caddeden gecen itfaiye arabalarinin sirenleri konusmalarini bir anligina bolunce Gamze,

- Hep eslerini dusunurum, dedi, hep tehlikeli mesleklerde calisanlarin eslerini dusunurum. Nasil dayaniyorlar, kocalarinin her an tehlike icinde olmasina. Itfaiyeciler, polisler, askerler.... Hele de subaylar.....onlarin eslerinin isleri cok daha zor. Hem gorevleri tehlikeli hem de uzun zaman evden uzak kalıyorlar. Hic bana gore degil.....Ben yapamazdim. Esimin , sevdigim adamin ne benden bu kadar uzak olmasina ne de tehlikeli bir iste calismasina dayanamazdim. Hayir , bu bana gore degil......

Ve ona Kenan’i, beraber olamayacagi icin terkettigi eski sevgilisini, anlatmisti....sirf meslegi yuzunden biraktigi eski sevgilisini... haksizlik ettigini bile bile terk etmisti onu... meslegi, evet meslegi, neden olmustu. Bunu ona da acik acik soylemis ve gozlerinden , derinlerde cektigi aciyi butun berrakligiyla okumustu. Kendisinden uzun sure nefret etmisti ama , taniyordu da kendisini. Yapamazdi. Baraj insaatlarinda gorev alan , devamli ulkenin dort bir yanindaki barajlari dolasan, dolgu calismalarinda patlayicilarla icice olan , bir yil orda, uc yil burda, sonraki iki yil baska bir santiyede dolasip duran bir adamin karisi olamazdi. O , yerlesik olmayi severdi, sevdigi hep yaninda olsun, tehlikesiz bir isi olsun, evden cikarken acaba aksam donecek mi diye merak etmesin isterdi.....bencilce....O ayrilik kararinin tepelerinde asili kaldigi gunler boyunca, Kenan ona uzun uzun hic kimsenin hayatinin sabah evden cikip aksam sag saglim donecegi kadar garanti altinda olamayacagini anlatmaya calismis ama Gamze’nin inadini kiramamisti. Sonunda dogru teshisi koymustu son nokta misali: “Sen aslinda beni yeterince sevmiyorsun sevseydin benimle nereye olursa olsun gelirdin, ben sevdigim icin meslegimi de kabul ederdin“, demisti. Gamze bu gercegi kabul etmemisti, edememisti bir turlu. Onu seviyordu ama korku dolu gunler geciremezdi. ......Bu kadar basitti iste....

Sozlerinin sonunda, donup, gulumsemisti Engin’e. “Iyi ki oyle tehlikeli bir gorevin yok.”, demisti. Uzanip elini tuttarken ve guvenle sikarken, genc adamin gozlerinden gecen bulutu kacirmisti. Gorebilse ne degisecekti ki? Coktan onundu herseyiyle. Yillarca inandigi bircok degeri onun ugruna nasil olup da bir anda degistirecegini o an soyleseler inanmazdi. Ve o an aslinda yarindan daha yakindi.........

Restorandan ayrildiklarinda Engin’deki derin sessizlik artik gozden kacirilamayacak kadar belirginlesince.......ve neler oldugunu sorunca.......ve Engin onu Seine nehrinin kiyisindaki rihtimlardan birine inen merdivenlere suruklediginde........... ve onu banklardan birine oturttugunda,.....tam karsisinda azametle yukselen Notre Dame’in kulelerine bakmisti. Kulaklarinda calan alarm zilleri mi yoksa canlar mi diye..........Notre Dame derin bir sukunet icinde uzaniyordu geceye.........ve Engin konusmustu sonunda........

- Ben “ SINIR TANIMAYAN DOKTORLAR “ icin calisiyorum , demisti......

Sınır Tanimayan Doktorlar.?... Médecins Sans Frontières? Hani su nerde bir ic savas olsa halkina yardim etmek icin oraya kosan doktorlar.....hani bir gecenin kor bir yarisinda sicak yatagindan, bir hafta sonunun en neseli bir aninda sevdiklerinin kollarindan cagirilip savasin icine gizlice sizan doktorlar.....hani gittikleri ulkedeki yerel yetkililerin bile cogu zaman istemedigi doktorlar........hani su olumle burun buruna yasayan, dunyanin ucra koselerinde zorda kalmis insanlara tibbi yardim goturebilmek icin kendi hayatlarini tehlikeye atan, zaman zaman gitmeleri gereken yere ucaktan parasutle atlamak pahasina zamaninda yetisen doktorlar......

Gamze basini kaldirip bir kere daha bakmisti Notre Dame’in can kulelerine. Hayir butun bu gurultu sadece kendi beynindeydi. “Kenan’in ahi tuttu” diye dusunmustu

Ertesi sabah donus yolculugu ezici bir sessizlikte gecmis, Gamze Engin’in butun aciklamalarina, yalvarmaya varan cabalarina kapatmisti kendini. Ne kulaklari, ne ruhu, ne kalbi duymustu onu.

Engin’in israrlari İstanbul’da da devam etmisti. Bikip usanmadan aramisti Gamze’yi. Gunlerce genc adamdan gelen mesajlara cevap verdirmemisti genc kadinin yuregindeki korku.....eve her gelisinde telesekreterde ondan gelen kisa ama yuregini mutlulukla sarip isitan mesajlari bulmus, sonra oturup defalarca dinledigi bu sesle aglamis, aglamisti. Sonunda harcadigi cabanin bosuna oldugunu anlamistidi. Cok gec kalmisti artik. Onu seviyor, sirf sevmekle kalmiyor onsuz yasayamiyordu .......Ayri kaldiklari su kisacik sure icinde onu dusunmedigi bir tek an bile gecmiyorken, herkesde , heryerde onu goruyorken, hala onu istemedigini , sevmedigini soylemesi sadece aski inkar etmekti o kadar. Hem butun yaptigi sadece onlerinde uzanan beraber gecirilebilme ihtimali olan sureyi bos yere harcamakti. Gercegi goz ardi etmeye calismak , kabul etmekten daha zordu. O da kolay olani secmis ve kabul etmisti sonunda.......Eline telefonu almis ve Engin’i aramisti......ve onun onunde actigi kapidan girip , gercek askla tanismisti.....ve gormustu ki gercek korkaklik asktan korkmakmis.

* * * * * * *

Iste simdi oturmus, kacinci defa oldugunu artik kendisinin bile unuttugu ani bir ayrilisin ardindan, Engin’den gelecek bir kac kelimeyi bekliyordu. Kac gun olmustu gorusmeyeli, konusmayali, ona dokunmayali, tenini hissetmeyeli.....tam dokuz gun, gece yarisini gectigine gore onuncu gundu bugun.......

Bir fincan cay hazirladi kendisine, duvardaki haritadan su anda nerde olduguna bakti....Ghana , yerel kabileler arasinda savas, salginlar, yaralananlar.......cayindan bir yudum alip , fincani sehpanin ustune birakti, koridoru gecip, soldaki odaya girdi, yere dusmus oyuncak ayiyi alip, oglunun kollarinin arasina yerlestirdi, yorganini omuzlarina kadar cekip, sevgiyle yanagini optu. Babasina ne kadar benzedigini dusunup gulumsedi.....Engin’in kucuk kopyasi.....

Oturma odasina donup , fincanindan bir yudum daha aldi. Sehpanin ustundeki fotograflarina bir opucuk gonderdi parmaklarinin ucuyla, pencereden gorunen aya bakip gulumsedi ve kitabini acti. Telefon gelene kadar cok vakti vardi nasil olsa........