Büyük Balık / Ahmet Altan / Taraf / 24.04.2010

Köeş yazılarını ve makaleleri bu bölümümüzde paylaşabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
dikenüstünde
Süper Yetkili
Süper Yetkili
Mesajlar: 2285
Kayıt: 14 Eyl 2007 [ 07:06 ]

Büyük Balık / Ahmet Altan / Taraf / 24.04.2010

Mesaj gönderen dikenüstünde »

Büyük Balık / Ahmet Altan / Taraf / 24.04.2010

Ümraniye’deki bir evde yakalanan cephanelik, “Ergenekon” örgütünün ortaya çıkmasına neden olmuştu.

O cephaneliğin peşinden gidenler geniş bir ağa ulaşmışlardı.

Şimdi sanırım “Ümraniye cephaneliği” gibi “kritik bir ilmik” Danıştay baskınıyla ilgili olarak ele geçiriliyor.

O cinayetin arkasında çok büyük bir örgüt olduğu anlaşılıyor.

İşin üstüne gittikçe, “cinayetin” çevresindeki kuşkulu ağ da genişliyor.

Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK’a ait bir güvenlik kuruluşunun Danıştay’ın “kameralarındaki” cinayetle ilgili kayıtları sildiğinin kanıtlanması birdenbire bu “cinayetin” tahminlerimizden daha da “derin bir operasyon” olduğunu yüzümüze çarptı.

İpin ucunu çektikçe “olta ağırlaşıyor” ve balığın büyüklüğü hissediliyor.

Bir kere işin içinde OYAK olduğu anlaşıldı.

OYAK’ın “kamera kayıtlarını silen” personeli ise ortada yok.

Kimse onların nerede olduğunu söylemiyor.

OYAK’a ait güvenlik kuruluşunun başındaki eski MİT görevlisi emekli albay da sırra kadem bastı.

Ama “kararan” tek kamera Danıştay’daki değil.

Danıştay’ı gören Sıhhiye’deki “Orduevi’nin kameraları” da karardı.

O kamera kayıtları istenmiş ama Orduevi’nin kayıtları gönderildiğinde bu kayıtlar “açılamamış” bir türlü.

Bunu yazılı olarak Genelkurmay’a sormuşlar, onlar da yazılı bir cevap vermiş.

Cevap pek anlaşılabilir gibi değil ama “sezebildiğim” kadarıyla “bizdeki kayıtlar artık yok” diyorlar.

Danıştay cinayetiyle ilgili “ordunun kayıtları” da kaybolmuş anlayacağınız.

Eldeki “açılamayan Orduevi kaydı” neden TÜBİTAK’a gönderilmemiş, o anlaşılamıyor.

Zaten bu cinayetin yargılama aşamasında yaşanan ve anlaşılması imkânsız birçok tuhaflık var.

Bütün o mahkeme safhalarının bir daha gözden geçirilmesi gerekiyor.

Mahkeme, Danıştay’ın kameralarının “bozuk” olmasını hiç sorgulamamış.

Orduevi’nin kayıtlarının “açılamamasını” da sorun etmemiş.

Danıştay’daki cinayetin katil zanlısının “arkasında” kimin olduğunu ortaya çıkarmak için kılını bile kıpırdatmamış.

Tam aksine, neredeyse aceleyle bunun “örgütsüz bir cinayet” olduğunu karara bağlamaya uğraşmış.

Dava, İstanbul’daki Ergenekon Mahkemesi’ne geldikten sonra işin seyri değişti, kameralardaki kayıtların silindiği resmî raporla belirlendi.

Ankara’daki mahkeme neden bunu yapmadı?

Sadece bu mu...

Bu cinayetin bir görgü tanığı var, bu tanık, katilin keşfe geldiği gün yanında iki kişi daha olduğunu söylüyor ve katili teşhis ediyor.

Ama bir şey daha söylüyor:

“Beni Emniyet’te susturmaya çalıştılar” diyor.

Böylece karşımıza işin bir de “polis” bacağı çıkıyor.

Emniyet’teki bu cinayeti soruşturan polisler neden “tanığı” susturmaya çalıştılar?

O polisler kimlerdi?

O polisler hakkında bir soruşturma açıldı mı?

Tanık, kendisinin Emniyet’te “susturulmak istendiğini” mahkemede söylediği halde neden mahkeme bu açıklamayı kaale almadı?

Ordu, kendine ait bir kuruluştaki elemanların “kameralardaki kayıtları silmesiyle” ilgilenmiyor, kendine ait Orduevi’nin kameralarının görüntülerini arşivlerinden siliyor.

Polis, tanığa “susması” için baskı yapıyor.

Mahkeme bunlara hiç aldırmadan, cinayetin Ergenekon bağlantısını soruşturmadan dosyayı kapatmaya uğraşıyor.

O zamanki cumhurbaşkanı aceleyle bir açıklama yapıp bu cinayetin “laik cumhuriyete karşı yapılmış bir saldırı” olduğunu iddia ediyor.

Gazeteler ortaklaşa manşetlerle cinayeti “şeriatçıların” üstüne yıkmaya çabalıyor.

Danıştay cinayetinin faili eğer olay yerinde yakalanmasaydı bütün Türkiye karmakarışık olacaktı.

Bu çok planlı, organize bir saldırı.

Ve, arkasında büyük bir güç var görülebildiği kadarıyla.

Şimdi İstanbul’daki Ergenekon Mahkemesi bu saldırının üstüne gittikçe daha çok belge ve bilgi ortaya çıkacak.

Ergenekon’un daha derinlerine inilecek.

O derinliklerde belli ki “büyük balıklar” bekliyor.

Keskin dişli, zehirli balıklar.

Yakalanmaya yaklaştıkça daha da canavarlaşacaklar herhalde.

Kendimizi sakınarak ama kararlı bir şekilde ipin ucunu çekmeliyiz.

Bütün bu zehirli balıkları yakalayıp, tarihimizde belki de ilk kez temiz sularda yüzeceğiz.



Cevapla