Tabutçunun sonu ya da Hz. Ebubekir'in harmanisi (*)

Köeş yazılarını ve makaleleri bu bölümümüzde paylaşabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
dikenüstünde
Süper Yetkili
Süper Yetkili
Mesajlar: 2285
Kayıt: 14 Eyl 2007 [ 07:06 ]

Tabutçunun sonu ya da Hz. Ebubekir'in harmanisi (*)

Mesaj gönderen dikenüstünde »

Rasim Özdenören / Yeni Şafak /27 Mayıs 2010 Perşembe

Tabutçunun sonu ya da Hz. Ebubekir'in harmanisi

Tolstoy'un Halk İçin Hikâyeler adını taşıyan kitabında bir tabutçuya ilişkin bir hikâye anlatılır. Şöyleydi (aklımda kaldığınca):

Tabut imal ederek geçimini sağlayan bir adamcağızın işleri, galiba biraz durgunca gidiyorken, çevrede zenginlerden birinin ölümcül bir hastalığa yakalandığına dair bir haber işitilir. Haberi alan tabutçu, adamın nasıl olsa öleceğini hesaplayarak onun servetine yaraşır bir tabut imal etmek ister. En değerli malzemeyi bir araya getirir, sanatının bütün hünerlerini ortaya koyar, keser, biçer, yapar, yakıştırır, gece boyunca çalışıp (belki de birkaç gece ve gündüz) tabutu meydana getirir. Tabutu cilalar, görenlerin ölüp içine girmek isteyeceği güzellikte bir sanat eseri ortaya çıkartır. Fakat bu işi çıkartmak için kendini öyle helâk etmiş, öyle yorulmuş, öyle hırpalanmıştır ki, bedensel gücü daha fazla yaşamaya takat getiremez ve adam, ölmesi beklenen zengin kimseden daha önce beka âlemine göçer. Hem de, yaptığı tabutun yanı başında... Ziyaretine gelenler, onu, orda, kendi eliyle yaptığı tabutun yanında ölmüş bulunca, bu tabutu –bu güzellikteki bir tabutu- ancak kendisi için yapmış olabileceğini düşünerek onu o tabutun içine koyarlar ve öylece defnederler.

Bu hikâye kendinden alınması gereken hisseyi vermekte kıskançlık göstermiyor sanıyorum: başkaları için tabut hazırlayanlar, hiç akıllarında yokken, hazırladıkları tabutlara kendileri konabilir! Gün doğmadan neler doğar! Veya gün ola harman ola! Veya kim eşer derin kuyu, o düşer yüzün koyu! Veya en doğrusu, kime niyet kime kısmet!

Ama bu öyküyü, başkaları için tabut hazırlayanlar, gün gelir, o tabuta kendileri girer, diye okumak en dolambaçsız yaklaşım olur. Fakat kıssanın verdiği akıbeti görebilmek için biraz beklemek, azıcık sabır gerekli...

Belki doğrudan ilgisi olmayabilir, ama farklı bir okuma biçimi daha önerebiliriz. Böylece yukarıdaki anekdotun tersyüz edilmiş biçimini elde etmek mümkün olabilir. Şöyle ki: Hz. Ebubekir, bir gün sokaktan geçerken orada bir kadınla bir erkeği birbirine sarılmış halde görünce: "Aman yarabbim, bunların gidecek yerleri de yok!" diyerek harmanisini çıkartıp onların üstünü örter. Yani: "Ey ahali! Şunlara bakın!" diye onları ifşa etmez, onları gizlemeye çalışır. Bu, o kişilerin işlediği fiili mazur gördüğünü mü gösteriyor? Hayır, defalarca hayır! Bu, Ebubekir Sıddık'ın insanların şereflerine ve haysiyetlerine gösterdiği hassasiyeti ortayı koyuyor. Onun, başkalarının izzetini korumada gösterdiği duyarlığı ifşa ediyor. O kişilerin kendi izzetlerine sahip çıkmada onun kadar duyarlı olmamasına rağmen... Çünkü o, başkasının şerefini, izzetini, haysiyetini, namusunu ayaklarının altına alarak yükselme tıynetinde olanların, başka bir gün bir başkasının onun namusunu ayağının altına almakta beis görmeyeceğini biliyordu.

Bütün bunlara rağmen Allah'ın üzerine örttüğü hicabı sıyırıp atarak başkasına tabut hazırlayanlara da müstahak olsun desek mi?



LİNKİ GÖREBİLMEK İÇİN LÜTFEN KAYIT OL VEYA GİRİŞ YAP!



Cevapla