Hakan Ünsal : 'G.Saray başarıyı kutlamayı bilmiyor!'

Galatasaraylıların yeri...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
ARENA
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 827
Kayıt: 19 May 2018 [ 23:12 ]

Hakan Ünsal : 'G.Saray başarıyı kutlamayı bilmiyor!'

Mesaj gönderen ARENA »

G.Saray başarıyı kutlamayı bilmiyor!

UEFA şampiyonu kadrodaki isimlerden Hakan Ünsal, sarı-kırmızılı camiaya acı sitemler: "F.Bahçe 6-0'ı marka yaptı, G.Saray UEFA'yı yapamadı." Hakan'ın başka sitemleri de var:

Kenan Başaran'ın söyleşisi



Göğsünde UEFA şampiyonluğu ve dünya üçüncülüğü madalyası olan Hakan Ünsal, büyük başarılarına rağmen Türkiye'de hak ettikleri değeri göremediklerini söylüyor. 'İngiltere'den Fatih Hoca için geldim ama kadro dışı bıraktı' diyerek sitem ediyor.



2000 yılında Galatasaray’ın daha sonraki yıllarda dillerden düşmeyecek marşının son nakaratı yazılıyordu: “Üst üste 4 sene şampiyon olduk, Avrupa’nın kralı olduk. Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray.”

Bu tarihi yazan takımın sol kanadını tutan Hakan Ünsal'ın yeri hâlâ doldurulabilmiş değil; ne Galatasaray’da ne de Milli Takım’da. UEFA şampiyonu Galatasaray'ın ve dünya üçüncüsü Milli Takım’ın sol kanadı Hakan Ünsal, bu büyük başarılara rağmen futbolcu olduğunun farkına Türkiye’de varmamış: “Ben İngiltere’ye gittiğimde gerçek anlamda futbolcu olduğumu anladım.” Çok değil, sadece 3-5 aylık bir tecrübe söyletiyor bu sözleri futbol hayatının yüzde 99.9’unu Türkiye’de geçirmiş olan Hakan Ünsal’a.

İstanbul Merter’de pek de gösterişli olmayan bir binanın giriş katında karşılıyor bizi Hakan Ünsal. Burası bir kumaşçı dükkânı. Bizi içeri; duvarlarında Türkiye’de çok az futbolcuya nasip olan büyük başarıların izleri var: UEFA Şampiyonluğu Madalyası, Dünya Üçüncülüğü Madalyası, Devlet Üstün Hizmet Madalyası, unutulmaz maçların imzalanmış formaları vs. Bütün bu başarı simgeleriyle birlikte Hakan Ünsal’ı fotoğraflamaya çalışan arkadaşım Tolga Aktaş, epey ter döküyor.


Gereken değeri görmedik

Hakan Ünsal’ın kumaş işlerine girmeden önce futbolculuk kumaşından söze girelim...

40'ına merdiven dayamış Tugay Kerimoğlu hâlâ daha Milli Takım’ın yedekleri arasında oyuna gireceği dakikayı heyecanla beklerken ondan daha küçük olan Hakan Ünsal’ın eşofmanları çıkartıp “lacileri” çekmesi biraz erken değil miydi? “Evet, erken bıraktım” der demez sebebini de cevabına eklemesini istiyorum: “Galatasaray’dan ayrılma sebebim benimle alakalı değildi. Kulübün bir isteğiydi. Futbolu bırakmamızı istediler ama ben oynamak istiyordum, o yüzden Rize’ye gittim.”

Ancak, Hakan Ünsal’ın futbol hayatının son demi pek kısa; sadece yarım sezon sürdü Çaykur Rizespor’da. “Kolay değildi. İnsan bir standardı görüp, daha sonra da onun altına düşünce uyum zorluğu çekiyor” diyor. Ve kariyerinin zedelenmesine de fırsat vermek istemeyince “bir açıklama” ile futbola sessiz sedasız veda ediyor Hakan Ünsal.

“Siz tarih yazan adeta yaşayan efsanelersiniz bugün. Size gereken değer verildi mi” diyerek malumun ilamını istiyorum aslında: “Kesinlikle UEFA şampiyonu ile dünya üçüncüsü kadronun hak ettiği şekilde onore edildiğini düşünmüyorum. Birkaç ödül, konuşma ve törenden sonra bu iş kapandı gitti. Başarımız şans, tesadüf olarak adlandırıldı. Bir İngiltere'ymişiz gibi başarılarımız normalmiş gibi geçiştirildi.”


Aziz Yıldırım olsaydı

Bu noktada Hakan Ünsal, sarı-kırmızılı tribünlerde “ıslıklanmalara” neden olacak sözler sarf ediyor: “Ben o dönem, ‘Başımızda Aziz Yıldırım olsaydı, biz çok daha farklı olurduk’ dediğimde bazı taraftarlar kızdı ama maalesef Türkiye’de bu böyle. Galatasaray yönetiminin bu şekilde davranması o andaki başkanıyla alakalı. Başkan her ne kadar centilmen, bu işlere öneme veren bir insan gibi gözükse de sonuçta biz de yapılana icraata bakarız. Gerçek anlamda onore edilmediğimizi düşünüyorum.”

Hakan Ünsal’ın veryansın ettiği noktayı daha iyi anlamak için “maceranın” ikinci bölümüne dönmek lazım: UEFA şampiyonu kadro haliyle Avrupa’dan transfer teklifleri alıyor. Arif Erdem ve Fatih Akyel İspanya'ya, Hakan Şükür İtalya’ya giderken Hakan Ünsal da İngiltere’nin yolunu tuttu. Hakan Ünsal “Vay be hayat varmış” derken bir gün bir "sülüs" aldı: “Tez zamanda geri dön. İmza Fatih Terim”.

Elbette “akan sular” duruyor, "duran toplar" hareket ediyor neredeyse ve Hakan Ünsal tekrar Galatasaray’a dönüyor. Maceranın devamı ise tam bir hüsran: Önce kadro dışı kalmalar; sonunda da “ya jübile ya...” ikilemi..


Sebebini Terim açıklasın

Maceranın ikinci bölümüne dair bir tek soru sorulabilir: Fatih Terim’e kırgın mısın?

Sadece vefa için geldim. 10 yıl Galatasaray’da oynadım ama futbolcu olduğumu İngiltere’ye gittiğimde anladım. O değeri verdiler. Hakikaten Terim istediği ve Galatasaraylı olduğum için döndüm. Ve sonunda kadro dışı kalmak... Hâlâ bilmiyorum nedenini. ‘Gençlere şans vermek istiyoruz’ dediler ama inandırıcı bir sebep değildi bu.”

Bir kontra atak yapıp, “Dini inançlarınızdan ötürü olabilir mi” diye soruyorum bu kez: “Arif ile beni dini sebeplerle bıraksalar, kaptan Bülent’in hiç alakası yok. Orada başka sebep var ama onu söyleyecek olan o dönem bizi kadro dışı bırakan Fatih Terim ve o dönemdeki yöneticiler. Fatura bize kesildi. Terim’e kırgın değilim. O dönem hakikaten üzüldüm. Çünkü ben farklı olduğumu düşünüyorum. Oyuncu kalitesi olarak değil; İngiltere gibi rahat bir yeri bırakmışım, sonuçta Galatasaray ve Fatih Hoca için gelmişim. Sonucunda kadro dışı kalmam beni çok üzdü.”

Hakan Ünsal, 3 yıl aradan sonra Fatih Terim'le bir maç çıkışı karşılaşmış ama ne o “neden” diye sorabilmiş ne de “Sen sormadan ben anlatayım” demiş Fatih Terim.

“Yaşanması gerekiyormuş, yaşandı. Bundan bile bir tecrübe çıkıyor” diyerek kadere boyun eğerken Hakan Ünsal, “Neler öğrendiniz ki" diye şüpheyle soruyorum: “Vefanın çok olmadığını öğrendim. Hem Fatih Hoca ile yaşadığımız bu olay hem de kulübün bize yaptığından sonra hiç önemi yokmuş. İstediğiniz kadar iyi olun, büyük başarılara imza atın; gün gelir kapının önüne koyulursunuz. Bunu hak etmediğimizi düşünüyorum.”

Bu noktada “derin bir top” atmakta fayda var: Tarihe altın harflerle geçmiş bir futbolcuda onulmaz bir yara açılmış.


Kalmaz değil, kulüplerde paranız kalır

Yabancı futbolcular para sorunu çıktığında “arızaya” bağlamaktan geri durmazlar: “Kasıkta problem”, “yan çapraz bağlarda esneme” gibi gerekçelerle oynayıp oynamayacakları “maç saatinde” belli olur. Futbol diliyle şifrelenen bu vaziyetin meali şudur: Ya paramı verirsiniz ya da oynamam!


Yerli oyuncular böyle “arıza” yapmaya kalktığında ise yöneticiler “Hiç kimsenin bu kulüpte parası kalmamıştır” gibi beylik laflar eder.

“Bu doğru mu?” diyerek kısa bir pas atıyorum Hakan Ünsal’a: “En son ayrılırken 200 bin dolar alacağım vardı. Yaklaşık 1 yıl bekledim. Sonra ödeme yapılacağını söylediler. Ama ‘Durum hâlâ iyi değil, bize yardımcı ol’ dediler. ‘Peki. Ne yapalım?’ ‘Bi bölümünü alma.’ ‘Peki, ne kadarını?’ ‘Yarısını.’‘Tamam, yardımcı olayım ama yarısı da çok.’ ‘Yok yarısını alma.’ Sonunda yarısının üzerini çizerek parayı aldık. Kalıyor tabii. Benim parayı bırakmamdaki amacım giderayak da olsa bir faydamız olsun diyeydi. Yoksa tamamını alabilecek konumdaydım. Başkan sonra açıklama yapıyor: "Kimseye vereceğimiz yok. Ama 'Oyuncularımız alacağının yarısını bıraktı, teşekkür ediyoruz' da demiyor."


Başkana söylenecek çok şey var

Hakan Ünsal’a bu fedakârlıktan da bir “Yaşanması gerekiyormuş ki yaşanmış” dersi çıkıyor: “Ben ve Arif, Galatasaray kongre üyeliği için başvurduk. Bize; GS Kulübü’nü temsil edebilecek özelliklere haiz olduğumuz belirtilerek 11 milyar YTL gibi bir para yatırırsak üye olabileceğimizi gösteren bir yazı gönderdiler. O yazıyı hâlâ saklıyorum. Sonrasında Başkan ‘Geçen sene kontenjanım yoktu, bu sene kendi kontenjanımla üye yapacağım’ dedi ama bekliyoruz. Ben ve diğer arkadaşlarım paramızın yarısını bırakırken ve siz bunları biliyorken; halen üyelik parası istenmesi bana çok doğru gelmedi. Ha, bu parayı verebilecek durumdayım ancak biz 100 bin doların üzerini çizerken böyle bir yazı göndermek... Çok hoş değil.”

Hakan Ünsal, “deşme yaramı” kabilinden ekliyor: “Bu işlere çok girersek şu anki başkan ve yönetime çok fazla şeyler söylememiz gerekir.”



3 aslan hastane işinde battı

Evet ilk devrenin uzatma dakikaları da sona eriyor. İkinci devrede karşımızda “lacileri” çekmiş; yani işadamı Hakan Ünsal var. Daha futbolcuyken; 1997’de Arif Erdem ve Okan Buruk ile toplam 300 bin dolar kadar bir parayı bir tanıdıkla birlikte Balkan Hastanesi’ne yatırıyorlar. Gel zaman git zaman, verilen taahhütler yerine gelmediği gibi, “o tanıdık arkadaş” da hastane de batıyor.

Ama dedik ya, Hakan Ünsal, her yaşanılanı “tevekkülle” karşılarken ders de alıyor. Bu “saf ve heyecanlı” girişimin “kıssadan hissesi” ise şu oluyor: Ne iş yaparsan yap, bizatihi kendin başında ol, peşinden koş...

2004’te Galatasaray’da oynarken çevresinden “kumaş işine gir" diye teklifler alıyor. Ve yavaş yavaş temellerini atıyor; bacanakla birlikte. 22 yıldır bu işi yapan bacanağına itimadı tam.


Artık rakibe kumaş satıyor

Tekstil sektörünün zorlandığı bir dönemde işe soyunan Hakan Ünsal’ın “Ünsal Tekstil”inin ayakta kalmasında onun "Galatasaraylı Hakan Ünsal" olmasının katkısı büyük. Öyle ki Beşiktaşlısı da Fenerbahçelisi de kendisiyle çalışmaktan memnun.

“Heyecanlı, hareketli bir sektör. Farklı insanlarla tanışıyorsunuz” diyerek söze girdiği kumaş işine nasıl adım attığını ise şöyle anlatıyor: “Ahmet Çalık vasıtasıyla başlangıçta GAP ile başladık sonra Ahmet Öksüz ve dolayısıyla KİPAŞ Denim ile tanıştık. Bayilik istedik ve ilk defa tanışmamıza rağmen kabul etti. Bizi destekledi. Bir yere gelmemizde büyük etkendir.”

Formasını artık duvara asmış olan Hakan Ünsal, bugün müşterisi olan eski seyircisine çantasıyla gidip mal satıyor: “Kendini büyük görmek ve utanmak, çekinmek olmaz. Yeni bir firmayız. Birçok müşteriye gitmemiz lazım. Ulaşılması zor insanlara bile ulaştım. Bunda da Galatasaraylı Hakan Ünsal ve kariyerimin etkisi var. Hâlâ müşterilere tek tek gidiyorum. Müşteri de kendisine kumaş satan kişiyi görmek istiyor. İşin püf noktası da bu. Yoksa iş yürümüyor.”

Futbol sahalarının sol kanadında binlerce kilometre koşan Hakan Ünsal'ın artık en önemli hedefi aylık 400 bin metre kumaş satan Ünsal Tekstil’in bu rakamlarını 800 bin metrelere çıkarmak. Bugün itibariyle aylık 1-1.5 milyon euroluk bir ciro sağlayan şirketin kısa vadeli hedefi ise daha geniş bir mekâna taşınmak. Ama Merter’den ayrılmayı; örneğin Giyimkent’e taşınmayı düşünmüyorlar.


GS BAŞARIYI KUTLAMAYI BİLMİYOR

Efsane kadronun birbiriyle fazla bir irtibatı yok. Bu işi organize etmesi gereken belki biziz belki kulüp. O anlamda Fenerbahçe’yi takdir ediyorum. Bu tür organizasyonlara önem veren bir kulüp. Bizim gerçek anlamda bir yüzüncü yıl kutlaması yapmadığımızı da kabul edelim. UEFA şampiyonluğu sanki ayıpmış gibi sönük kutlanıyor. Bu başarıyı Beşiktaş veya Fenerbahçe kazansaydı müthiş kutlardı.



BİRÇOK YÖNETİCİ ÇIKARCI

Gerçek anlamda kulübünü sevdiği için yöneticilik yapan kişi sayısı çok az. Birçoğunun amacı çıkar sağlamak, egolarını tatmin etmek, transfer yapıp oyuncularla diyaloğa girmek, televizyona çıkmak ve kendi ismini duyurmak. Ya da kendi işiyle bu işi bağdaştırıp işlerini düzeltmek isteyenler var. Ama o iyi niyetliler içinde de kendine fayda sağlamak niyetinde olanlar var.


YORUMCULUKTAN 100 BİN DOLAR

Yorumculuk aklımın ucundan bile geçmiyordu. Lig TV’den Bahri Havadır ile Türkiye Gazetesi'nden Mustafa Karagöl teşvik etti. İlk olarak Galatasaray-Giresunspor kupa maçını yorumladım. Çok tedirgindim. Öksürürken bile yanlış düğmeye basmaktan tedirgindim. İşin gerçeği ben de bu işi yapabileceğimin farkında değildim. Bu işin iyisi yılda 400-500 bin dolar kazanır. Ben daha çömezim, gazete yazıları dahil yıllık 100 bin dolar ancak kazanıyorum.



6-0’LIK MAÇ HÂLÂ ÜZÜNTÜ VERİYOR

Fenerbahçe hâlâ 6-0’lık maçı kutluyor, biz ise UEFA’yı kutlayamıyoruz. İşte aradaki fark bu. 6-0’lık maç aklıma geldikçe sinirlenmiyorum ama üzülüyorum. En iyi dönemimizde bile Fenerbahçe’ye futbol şansımız tutmuyor. Beşiktaş’ın da bize pek tutmuyor. Keza Fenerbahçe’nin de Beşiktaş’a. Galatasaraylılar şunu artık biliyor: Fenerbahçe’ye karşı sıfır hatayla oynamak zorundasın. Tek bir hatasının gol olacağını biliyor.


GERETS TAVİZ VERMEYİ BIRAKTI

Tavizden insanların anladığı oyuncunun kafasına göre hareket etmesi değil. Bir hoca oyuncularının her söylediğini görüp duyarsa, takımda oyuncu kalmaz. Hoca bazen görüp görmezden duyup duymazdan gelecek. Her şeyi görüp duyarsa, oyuncuyla arasındaki uçurumu artar. Tavizden kastım bu. Hasan Şaş geçen yıl müthiş oynadı. Gerets, geçen yıl Hasan’ın bazı şeylerine izin vermeseydi bu yıldan farklı bir şekilde olmazdı. Şampiyon olduğu için bu sene daha fazlı sıkı tutuyor.


11 YILIN 10'UNDA PARA SIKINTISI VARDI

Galatasaray’a 1994 yılında geldim ve bu 11 yılın 10’unda para sorunları yaşadık. Hep o problemlerle oynadık; hâlâ da sürüyor. Yabancıya veriliyor ama yerliye verilmiyor. Çünkü onların sözleşmeleri çok daha sağlam. Yerli oyuncuda, parayı alan yabancıya kırgınlık oluyor. Ama bizim dönemimizde Hagi gibi ‘Yerliler almazken biz de almayalım’ diyenler oldu.


KARİYERE GÖRE İYİ PARA KAZANMADIM

Kariyerimle doğru orantılı para kazanmadım. Galatasaray’ın maddi sıkıntılar içine düşmüş olması talihsizliğimizdi. Kendi aramızda da “Transfer dönemi gelmiş veya sezon içinde para alamıyoruz. Fenerbahçe ve Beşiktaş’taki arkadaşlarımız bizden daha fazla para alıyor. Biz 4 yıl üst üste şampiyon olmuşuz ama onlar kadar alamıyoruz” diye konuşurduk.



Kullanıcı avatarı
ARENA
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 827
Kayıt: 19 May 2018 [ 23:12 ]

Mesaj gönderen ARENA »

Yabancı futbolcular para sorunu çıktığında “arızaya” bağlamaktan geri durmazlar: “Kasıkta problem”, “yan çapraz bağlarda esneme” gibi gerekçelerle oynayıp oynamayacakları “maç saatinde” belli olur. Futbol diliyle şifrelenen bu vaziyetin meali şudur: Ya paramı verirsiniz ya da oynamam!


:shock:

Kullanıcı avatarı
Ak_23
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 1068
Kayıt: 03 Şub 2007 [ 16:48 ]

Mesaj gönderen Ak_23 »

ARENA ,böyle şeyleri nerden buluyon..inş kaynağı sağlamdırr

Kullanıcı avatarı
ARENA
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 827
Kayıt: 19 May 2018 [ 23:12 ]

Mesaj gönderen ARENA »

REFERANS GAZETESİNDEKİ RÖPORTAJ'dan aynen alıntıdır...

Ayrıca ben başkaları gibi yalan haberlerle göz boyamaya çalışmam genç....

Cevapla