Hiphop'un öyküsü Graffiti & Breakdance RAP MUZiK TARiHi

Müzikle ilgili aradıklarınız(Bu bölümde telif hakları yasasından dolayı MP3 ve video klip yoktur)
Cevapla
Kullanıcı avatarı
sıfır
Ayrıcalıklı Üye
Ayrıcalıklı Üye
Mesajlar: 2292
Kayıt: 23 Kas 2005 [ 20:20 ]

Hiphop'un öyküsü Graffiti & Breakdance RAP MUZiK TARiHi

Mesaj gönderen sıfır »

Hiphop'un öyküsü

Hip Hop’un öyküsüB-boys, system, herculords… Bu kelimelerin hip-hop kültüründe ne anlama geldiğine bakmadan önce, ilk ifade edilişlerinden biraz gerilere gidelim ve kendini ifade etme olanağı olmayan binlerce insanın uzun bir süre için tek ifade aracı haline gelen hip-hop kültürünün köklerine bir bakalım. Yes yes y’all.
It’s the serious, serio-so jointski,
You’re listening to the sound system:
The Herculords… cu-lords… lords…
And I just want to say to all my b-boys… boys… boys…
Boys:
Rock On!
Time to get down to the a.*.
But please remember:
Respect my system and I’ll respect you and yours

Şimdi bu dizeleri kuru kuru okuyor olmanız pek olası değil ama, biz yine de uyarımızı yapalım: Bu sözleri içinizdeki basın sesini biraz yükselterek ve ritm eşliğinde okumak lazım. Çünkü, bir ritmin üzerine söylenen bu sözlerin başlattığı ve hala devam eden bir tarihin öyküsüne başlıyoruz. Bu sözler bundan yaklaşık 25 sene önce, genç bir Jamayikalı DJ tarafından bir partide söylenmiş ve bir yaşam stilinin başlangıcı niteliğinde. Bu sözler aynı zamanda da müzikte bir devrimin, New York’un Bronx semtindeki yıkık dökük evlerde düzenlenen, dış dünyaya kapalı uzun partilerin ifadesi niteliğinde. Sadece bir müzik türü olarak kalmayan, tüm bir yaşama dağılan hip-hop’un ifadesi.

Hip Hop’un öyküsüB-boys, system, herculords… Bu kelimelerin hip-hop kültüründe ne anlama geldiğine bakmadan önce, ilk ifade edilişlerinden biraz gerilere gidelim ve kendini ifade etme olanağı olmayan binlerce insanın uzun bir süre için tek ifade aracı haline gelen hip-hop kültürünün köklerine bir bakalım.

Bugün hip-hop öncelikle boğazına kadar stile batmış, hatta stilin kitabını yazmış starların dev plak şirketleriyle anlaşmalar yapıp, milyon dolarlık klipleriyle devamında gelecek milyon dolarlık turnelerini tanıttıkları devasa bir endüstrinin önemli bir parçası.

Oysa hip-hop bir başkaldırı olarak başlamış. Ve hep göz önünde olan dev ünlüler tarafından olmasa bile, guruları tarafından hala bu kimliğiyle devam ettirilmeye çalışılıyor.

Hip-hop kültürünü hip-hop türü müzik yapan bir sanatçıyı takip ederek tam olarak anlamak pek mümkün değil, çünkü hip-hop kültürü 4 ana bölümden oluşuyor: Breakdance, graffiti, rapping ve DJ’ing hip-hop’un kilometre taşları ve hepsi birbirine paralel gelişerek hip-hop’u doğurmuş. Bunların her birini tek bir yazıya sığdırmak çok zor ve biz işe en asıl ve en bilinenleri olan DJ’ing ve rappingle başlıyoruz.

Hip-hop’u başlatanlar ve şekillendirenler Amerikalı siyahlar. Tarzlarını kendileri yoktan var etmiş değiller, mensubu oldukları siyah kültürün sözlü özelliğinin hip-hop üzerindeki etkisi tartışılmaz. Sözü müzikle, melodiyle uyumlu hale getirerek mesajı vermek siyah kültürün kökeninde var. Afrika’daki kabilelerden, kilise ayinlerine kadar her yerde öne çıkan bu stil, rap’in de temelinde.

Siyahlar ve Sözlü Kültür

Siyahların tarihi sözlü anlatımla belirlenmiş. Meramını melodik sözlerle anlatmanın siyahlarla özdeşleştirilmesinin sosyo politik bir tarihi de var. Bizim filmler sayesinde ucundan tanık olduğumuz gibi, siyahların kilise ayinleri pek bir neşeli, pek bir hareketli ve gürültülüdür. Onlar Tanrı’yla konuşarak, şarkı söyleyerek ibadet ederler. Bu kilise ayinleri ayrımcılık günlerinde siyahların sosyalleşme merkezi görevi görmekteymiş. Bu ayinlerde korkutucu ve susturan Tanrı, onun tarafından koyulan yasaklar ve kasvetli ibadet ayinleri değil, ona duyulan sevgi ve onunla sohbet etmenin, şarkılar yoluyla ona seslenmenin verdiği neşe hissedilir hep. Kilisede vaaz veren rahibin konuşması da sık sık dinleyicilerin ‘Hallelujah’, ‘Yes, Lord!’ ve benzeri nidalarıyla kesilir, ki bu bir saygısızlık değil, bir gereklilik, kendini vaaza tam olarak verme ve vaaza yardımcı olma göstergesidir. Benzer şekilde, Afrika kabilelerinde anlatılan hikayeleri sessizce ve tepki vermeden dinlemek de bir saygısızlık göstergesidir, hikaye sık sık tekrarlamalar ve tasdiklerle bölünür.

Hip-hop’un ilk adımları

Hip-hop’un başlangıcı, 70’li yılların Amerika’sı. O yıllarda Amerika’da siyah öfke gayet büyük. 1968 yılında Martin Luther’ın öldürülüşünden sonra siyah ayaklanmalar kontrol altına alınamıyor. Şimdiye göre daha az tehlikeli Harlem’e hiçbir beyaz ayak basamıyor. Siyahlar kendi yaşam bölgelerini belirlemişler ve o bölge içinde kendi kurallarıyla yaşıyorlar. Siyahların çok fazla sorunu var; ayrımcılık, maruz kaldıkları ikinci sınıf insan muamelesi, ayaklanmalar. Peki siyah gençliğin durumu ne? Siyah gençler bir yandan siyah olmanın getirdiği bu sorunlarla, bir yandan da genç olmanın sorunlarıyla boğuşmak zorunda. Kendini ifade etmek tabii ki en önemli gereklilik. Ve bunun en iyi yolu da kendi arkadaş grubunu kurmak ve beraber bir şeyler yapmak. Örneğin parti vermek. O sıralar disko müzik pek bir moda, disko ateşi her yanı sarmış, John Travolta’nın Saturday Night Fever filmi için siyah gömlekli beyaz takım elbiseli haliyle verdiği “az önce pistte dağıtırken omuzum çıktı ama yine de dansa devam ediyorum” pozu her 3 Amerikalı beyaz gençten birinin duvarını süslemekte. Disko DJ’liği underground bir meslek olmaktan çıkmış, disko müzik her yana dağılmış. 1967 senesinde Jamayika’dan Bronx’a taşınmış olan Clive Campbell isimli bir genç ise reggae müziği New York’lu gençlere sevdirmeye çalışmanın beyhude bir uğraş olduğunu anlamış ve kendi çapında bu parçaların üzerine funk ve latino mixler atmaya başlamış.

Hip Hop’un öyküsüDaha sonra DJ Kool Herc, Godfather of HipHop Culture olarak tanınacak olan Clive, 1973’de kız kardeşine doğum günü partisinde müzik işini üstleneceğine dair söz verir ve iki pikap ve iki zayıfça hoparlörden oluşan müzik sistemiyle harikalar yaratır. Partiye gelenler onun DJ’liğinden o kadar etkilenirler ki, kendi partilerinde de gelip müzik yapması için teklifler yağar. Doğum günü partileriyle piyasaya adım atan Herc işi gittikçe büyütür ve Bronx çevresinin en aranan parti DJ’lerinden biri olur.

O zamanlar DJ’lerin partilere katılan kişileri isimleriyle hitap ederek selamlaması adettendir ve Kool Herc de partilerine katılanlarla şarkı sırasında muhabbet eder. Tabii, bu selamlama karşılıksız kalmaz, particiler de DJ’e karşılık verirler. İşte yazının başındaki sözler Kool Herc’in topluluğu havaya sokmak için söyledikleridir. Müzik eşliğinde söyleşme böyle sürer giderken, DJ Herc muhabbeti müzikle uyumlu bir hale getirmeye başlar ve rap müzik işte bu salonlarda başlar.

B-Boy, Herc’in yaptığı müzik eşliğinde dans eden gençlere verdiği isim. Onları B-Boy yapan sadece dans etmeleri değil, taze hip-hop kültürünün her alanına gönülden bağlı olmaları. Yani, graffiti yoluyla binalara renkli imzasını bırakan bir genç de B-Boy. Hip-hop kültürünün diğer iki önemli öğesi breakdance ve graffiti’ye bir başka yazıda bakacağız.

Herc, partilerinde insanları gözlemlerken sade ama güçlü ritimlerin insanları dans etmeye heveslendirdiğini fark eder ve parçaların bu bölümlerini uzatmak için aynı plağı iki ayrı pikapta çalar; ritim birinde bitince öbüründe baştan başlayacak şekilde çalmaya başlar; ya da bir parçayla başka bir parçanın breaklerini arka arkaya çalar. Böylece Herc o zamana göre bile gayet ilkel sayılabilecek müzik sistemiyle hip-hop’un temeli olan breakbeats’i icat etmiş olur. Artık tek parçanın hükmü biter, parçaları karıştırarak kendi parçasını oluşturmak meşru hale gelir; hem de dinleyen herkes buna bayılır. Hip-hop kültürünün en ana kısmı olan DJ’ing ya da emceeing işte Herc’in ellerinden böyle doğar. (emcee / MC: Master of Ceremonies mikrofonu kullanmaya izni olan tek kişi) Herc’in hayranları ve partilerinin müdavimleri olan Grandmaster Flash ve DJ Bambaata da Herc’in başlattığı akımı kendi fikirleri ve imkanlarıyla genişleterek isimlerini duyurmaya başlarlar.

Hip Hop’un öyküsü Bu arada sayıları gittikçe artan DJ’lerin müdavimleri, müziği kapalı odalardan sokaklara taşır; sokakta müzik çalarak, dans ederek, duvarları boyayarak hip-hop kültürünün ilk adımlarını atarlar.

Kool Herc’in sıkı hayranlarından Afrika Bambaata 73 senesinde The Universal Zulu Nation’ı kurar. Zulu Nation kendini hip-hop kültürünü yaşatmaya ve zenginleştirmeye adamış insanlardan oluşan bir topluluktur. Zulu Nation hala dünyadaki en büyük hip-hop organizasyonu olarak biliniyor. Her ırktan, her dinden ve her dilden üyesi var. Mottosu Barış, Birlik, Sevgi ve Eğlence olan Zulu Nation’ın sayfasına şuradan ulaşılıyor.

Bu üç DJ’den hangisinin hip-hop’un babası olduğu günümüzde bile tartışılmakta. Her biri kendisine bu sıfatı yakıştırıyor, hatta bu konuyla ilgili bir açık oturuma katılıp birbirleriyle dalaşmışlıkları bile var. Onların kurucusu sayıldığı bu ilk döneme şimdi old school (eski okul / ekol) deniliyor. Old school, stilin arka planda kaldığı, müziğin ve sözlerin öne çıktığı ilk hip-hop dönemi.

Beastie Boys New school ise bu ilk dönem müziğinin girdiği çıkmazdan sonra başlayan dönemin ismi. 1979 yılında Sugarhill Gang tarafından piyasaya çıkartılan ilk rap albümü Rapper’s Delight 2 milyon satınca devamında yüzlerce rap albümü gelmiş. Seksenli yılların başında ise tüm bu albümlerin, rap parçalarının birbirine benzerliği dinleyici kitlesinde önemli bir düşüşe sebep olmuş ve rapin geçici bir akım olduğu neredeyse tasdiklenmiş. Tam o sıralarda piyasaya sürülen dijital sampler’lar, DJ’lere daha karmaşık ve özgün müzik yapma şansını verince yeni bir rap akımı ivme kazanmış. Public Enemy, KRS One, Beastie Boys ve LL Cool J’in ilk temsilcileri olduğu New school’la rap müziği yeni kimliğine kavuşmuş. Ve artık müzik listelerinden inmediği bugünkü haline kadar gelmiş.

Old school ve new school ayrımında, hip-hop kültürünün iki ana dalı olan DJ’ing ve rap söz konusu. DJ’ing konusunda yeterince bilgilendik. Peki, rap ya da rapping nasıl doğmuş?

Rap İngilizce to rap fiilinden geliyor. Rap müziği çıkmadan çok çok önceleri de kullanılan bir terim. Rapper, 20. yüzyılın başlarında polise ispiyonculuk yapan kişilere takılan isim, bildiğimiz gammazcı. Kelimenin melodik konuşmayı çağrıştırmaya başlaması 40’lı 50’li yıllara rastgeliyor. Melodik konuşmayla rakibi alt etme işlemine rap yapmak deniyor. En çok rap yapanlar radyo DJ’leri ve politikacılar. Günümüzdeki rapin en isabetli tanımlarından birini ise Public Enemy’nin beyni Chuck D. yapmış: “CNN’in getto versiyonu.”

Puff Daddy’nin, Vogue dergisinin Kasım sayısında yayınlanan röportajda söylediklerini okuyunca insan ister istemez “Getto ve çağrıştırdığı her şey hala hip-hop’un mu, hip-hop getto’dan ayrılalı çok oldu mu” diye soruyor: “Mücevherler sadece bir kızın değil benim de en iyi arkadaşım. Elmasın bana verdiği hissi çok seviyorum.”

Hip-hop ve rap ilk çıktığı gettolarda hala ilk anki heyecanıyla ve ilkeleriyle yaşıyor, can çekişse de ölmüyor. Amerikalı siyahların durumu belki 30 yıl öncesine kadar çok daha iyi ama gettolarda yaşayan gençler için durumun çok da iyi olduğu söylenemez. Gettodaki yaşamdan kurtulmak ve kendini kabul ettirmek için çok uğraşmak gerekiyor. Ne maddi durumu ne de eğitimi iyi olmayan Amerikalı bir siyah gencin ise önünde pek de fazla seçenek yok; hip-hop müzik yapmak ya da bir basketbol starı olmak için gece gündüz antrenman yapmak bu noktada tek kurtuluş gibi görülüyor.

FugeesSosyal olarak aktif olan ve plak şirketlerinin ve reklam kampanyalarının peşinde koşmak yerine, yararlı işler yapan hip-hop sanatçıları da var. Örneğin Camp Cool J ve birçok artist AIDS araştırmalarına bağışta bulunuyor, seçim kampanyalarında aktif roller alıyorlar. Amerika’da hip-hop’çuların etkili bir politik güç olduğunun fark edilmesi Bill Clinton zamanına dayanıyor. Yapılan araştırmalar göstermiş ki, Bill Clinton’un saksofon çalması, müzikle ilgili olması ve siyahların sorunlarına gösterdiği ilgi ona seçimlerde çok oy kazandırmış. Seçime katılan genç siyahların %84’ü, yani neredeyse tamamı oylarını Clinton’a vermişler. Uzun bir zaman sonra Amerika’da Demokrat Parti’li bir Başkan’ın seçilmesinde önemli rol oynayan hip-hop jenerasyonu, şimdi politik gücünün çok daha farkında ve oluşturulan sayısız sivil örgütle kendini gösteriyor. Geçtiğimiz seçimlerde Demokrat Parti adayı Al Gore da Clinton’ın yolundan giderek seçime kısa bir süre kala Fugees’in eski elemanlarından Wyclef Jean’in kendisini desteklediğini açıklayarak oy istemişti.

Amerika dışında hip-hop

Nefret
Hip-hop sadece doğduğu yer olan Amerika’da ve isim babaları olan Amerikalı siyahların değil, dünyanın birçok ülkesinde, her ırktan sanatçının mensubu olduğunu iddia ettiği bir kültür. Hip-hop Fransa ve Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde hem o ülkenin vatandaşı olduğu halde kendini azınlık olarak hisseden ve hem de azınlık gruplarından birine mensup sanatçılar tarafından yaşatılıyor. Örneğin, Almanya’da yaşayan ikinci jenerasyon Türk gençleri de kendi seslerini duyurmak ve politik duruşlarını ifade etmek için hip-hop’u seçiyorlar. Nefret ve Cartel (şimdiki adıyla Karakan) bunların en bilinenleri. Almanya’daki Türk hip-hop grupları için hip-hop yabancı düşmanlığına, şiddete ve bunların getirdiği sorunlara karşı kendini ifade etmenin en etkili yolu. Kanak Attak (almanca)ise Almanya’daki tüm Türk hip-hop gruplarını, sevenlerini ve kendini bu yolla ifade etmek isteyenleri bünyesinde toplayan bir proje; yani bir nevi Universal Zulu Nation’ın Berlin gettolarındaki ayağı.

Getto

Getto elbette sadece bir Amerikan terimi değil. Herhangi bir ülkede azınlıkların ve yoksulların yoğun olarak yaşadıkları bölgelere getto adı veriliyor. En meşhur Türk gettosu ise Berlin’deki Kreuzberg. Kreuzberg Berlin duvarı yıkılmadan önce, Batı Berlin’in duvara en yakın olan ve Alman şehirlilerin pek uğramadığı bir sonradan olma semtmiş. Almanya’nın başta Türkler olmak üzere birçok az gelişmiş ülkeden işçi ithal ettiği 60’lı yıllarda, bu yeni gelenler için Kreuzberg’de bir yaşam ünitesi oluşturulmuş. Almanya’da ikinci jenerasyon olarak bilinen Türk gençlerinin hip-hop’u seçmelerinde de Kreuzberg’deki getto yaşamı bir araç olmuş. Gerçi Kreuzberg artık sadece yabancıların kendi kendilerine yaşayıp gittikleri bir dış semt değil; Berlin’in sanat camiasının, entelektüellerinin, punklarının, bohemlerinin mesken edindiği şehrin en renkli, en Türk ve en hip bölgesi.


Graffiti’nin başlangıcına dönmek için taa eskilere, çok eskilere gitmek gerek. Eski Mısır’da yolculuğa çıkanlar geçtikleri yerlerin duvarlarına adlarını ya da resimlerini çizerek iz bırakırlarmış. O zamanlar adı bu olmasa da işte size ilk graffiti. İnsanoğlu Mısırlılar’dan bu yana geçtiği yerlere imzasını bırakmaya devam etmiş. Duvara yazı yazma, insanın şehire, dışarıya kendinden bir iz bırakma isteğinin bir uzantısı elbette. Ve insanların yaşam mekanını sadece güzel eviyle sınırlamayıp, sokakları da yaşam mekanı olarak gördükleri ülkelerde graffiti sanatı çok daha yaygın. Bizde ise ara sokaklarda rastlanınca şaşırtan tek tük graffitinin dışında pek fazla bir şey olmamasının deşmek istemeyeceğimiz nedenleri vardır. Sık sık rastladığımız, genelde kırık bir Türkçe’yle yazılmış “buraya çöp döken eşektir!” türü uyarı yazılarını da graffitiden saymıyoruz.

Gelelim şimdi bildiğimiz haliyle graffitinin çıkış yeri olan Amerika’ya. Konumuz hip hop kültürü ama graffiti sanatı 60′lı yıllarda iki ayrı grup tarafından kullanılan bir yöntemdi. Politik gruplar görüşlerini belirtmek için, sokak çeteleri ise hükmettikleri bölgeleri belirleyip herkese duyurmak için sokak duvarlarına imzalarını bırakmaya başladılar. Coolbread ve Cool Earl adında iki genç isimlerini duyurmak ve kamuoyunda ilgi çekmek için bombing (bombalama) diye de bilinen şehrin tüm duvarlarına isimlerini yazma işlemini ilk uygulayan iki kişi.

Graffiti ve Breakdance
Graffitinin şehir duvarlarından metrolara, yani underground’a inmesi ise ulak olarak çalışan ve bu sebeple sık sık metroyla yolculuk eden TAKI-183 takma adıyla tanınan Yunanlı bir gencin oradan oraya haber taşırken sprey boyalarla metroların üzerine adını yazmasıyla başlamış. TAKI bu gencin adı yerine kullandığı bir kısaltma, 183 ise yaşadığı caddenin adıymış. Çoğu metro istasyonunda rastlanan bu ad herkesin ilgisini çekmiş. Benzerleri olan JULIO 204, FRANK 207 ve daha birçoğu metrolara isimlerini ilgi çekecek şekilde yazmaya başlamışlar. Bu isimler çoğaldıkça, rekabet ortamının zorunluluğu olan farklı olarak öne çıkma arayışları da başlamış. En ilgi çekici, en renkli yazı biçimini kullanarak adını yazma uğraşı ortaya yepyeni stiller çıkarmış. Ve böylece tag adı verilen graffiti yazarı imzasına semboller, ilgi çekici resimler eklenmeye başlamış. Zamanla kullanılan harflerin boyutları büyümüş, harflerin içi desenlerle süslenmeye başlanmış, yaratıcılık sınır tanımamış. Şehrin her yerini kafasına göre boyayan bu anonim sanatçılar medyanın da ilgisini çekmiş çekmesine ama haklarında en fazla bir iki yazı yazılmış, geçilmiş. Graffiti bir üniversite öğrencisinin ilgisini çekene kadar, underground sanatçılar tarafından icra edilmeye devam edilmiş. Hugo Martinez adlı öğrenci, graffiti’deki potansiyeli fark edip, United Graffiti Artists derneğini kurmuş ve graffiti örneklerini bir sergide sanatsever kitlelere sunmuş.

Graffiti’nin hip hop kültürünün bir parçası olmasın nasıl açıklıyoruz peki? Bu graffiti yazarlarının çoğunluğu gettolarda yaşayan siyah ve Latin kökenli gençlerden oluşmaktaymış. Geçen yazımızda bahsettiğimiz gizli hip hop partilerine katılan gençler bu ambiyansı sokağa taşıyıp kendilerini göstermek için her yere imzalarını atmaya başlamışlar. Graffiti evlerde saklı kalmayıp tüm şehre yayıldığı için hip hop’un yayılmasında ve tanınmasında en etkili yol olmuş.

Graffiti’nin ilgiyi kendine çekmek ve sesini duyurmak için etkili bir yol olduğu anlaşılınca, duvarlara, metrolara yazılanlar sadece tag’lerle sınırlı kalmamış; graffiti adeta içini dökerek yaratıcılığını sergilemenin yolu olmuş. Gerçekten de graffiti’nin yoğun olarak uygulandığı şehirlerde her duvarda bir sanat eserine rastlamak mümkün. Tabii Amerika’da graffiti’nin şehir düzenini ve göz zevkini bozduğunu düşünenler de var. Bir graffiti eserinin ömrü bu sebeple çok uzun olamıyor ama silinenin yerine çok kısa zamanda bir yenisi ekleniyor. Şehir aktivizminin önemli bir parçası olan graffiti hala bir sanat dalı olarak kabul edilmiyor ama bu graffiti sanatçılarının pek de umrunda değil. Onlar kendi gruplarını kurup anonim kalmaya devam ederek izlerini şehrin muhtelif yerlerine bırakmaya devam ediyorlar. Graffiti çevrelerinde tanınmak ve isim yapmak için öncelikle işin erbaplarıyla tanışıp onların yanında çömezlik yapmak gerekiyor. Bu grupların içinden yetişip yavaş yavaş adını duyurmaya başlayanlar da kendi gruplarını kuruyorlar. Hatta dünyanın dört bir yanından graffiti sanatçıları, ünlülerle tanışmak ve onları iş başında izleyip feyz almak için Amerika’ya, graffitinin anavatanı Bronx’a geliyormuş. Çoğumuzun bu sanat eserlerini canlı görme şansı yok ama internette dünyanın her yerinden graffiti örneklerini içeren devasa siteler mevcut. Bizim önerilerimiz ekosystem ve B-Boys. Sonuncusunda sadece graffiti değil, genel olarak hip hop kültürüyle ilgili bol faydalı bilgi, hip hop sampleları, linkler ve de duvarlara yazmak için yeterli tesisatı olmayanlara teselli olarak graffiti fontları mevcut.

Biz buradan Bronx’a ve hip hop bağlantımıza geçiş yapalım. Graffiti harflerinin DJ’in ses sisteminden çıkan ritimin uyumuyla salındığını, hareketliliklerini buradan aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tıpkı partilerde dans esen B-Boy’ların bedenleri gibi.

B-Boy şimdi nesli tükenmiş olan, garip hareketlerle eğilip bükülen insanları tanımlamak için kullanılan bir terim değil öncelikle. Her ne kadar breakdance bizim için yüzlerce yıl öncede kalmış gibi olsa da, hip hop’un hala devam ettirilen bir ekolü. Şimdi fark apoletli montların, kolları dirseklere kadar sıyrılmış ceketlerin, omuzda taşınan piknik tipi teyplerin revaçta olmaması. Yoksa breakdance hala kıvrıla kıvrıla yoluna devam ediyor.

Dansın adının breakdance olmasının sebebi, hip hop müziğinin temel öğesi olan breakbeat’e uyumlu bir şekilde hareket edilmesi. Aynı müzik gibi dansta da Bebop, Soul-Train, Funk gibi akımlardan etkilenme ve onları yeniden harmanlama söz konusu. Tabii ki bunların üstüne yeni şeyler de ekleyerek; kafanın üzerinde dönerek yapılan helikopter dansını ya da birbirinin bedenine akım vererek kıvrılma yoluyla yapılan electric boogie’yi daha önce kimsenin denemediği kesin. Bu zor hareketler bir bakıma getto’da yaşayan ve pek bir şeye hakim olmasına izin verilmeyen gençlerin kendi bedenleri üzerindeki hakimiyetlerinin bir ifadesi. Ve onlar da sokaklara çıkıp dans ederek hip hop’un dışarı taşmasında etken olmuşlar.

B-Boy’lar 1980′li yıllardan itibaren sadece breakdance yapan gençlere değil, duvarlara graffiti yaparken breakdance yapan, DJ’lik sanatıyla uğraşan ve rap’le kendini ifade eden insanlara verilen ad olmuş. Hip hop kültürü böyle böyle bu 4 ekolün hepsini kapsamış.

Graffiti ve Breakdance 80′lerde breakdance kendi başına inanılmaz büyük bir dans hareketi haline gelmiş. Ancak beyaz Amerikalı çocukların okuldan sonra karate kursuna gider gibi breakdance kurslarına gitmeye başlamalarıyla, biraz bozulmuş. Fazla popülerleşen her şeye olduğu gibi yavaş yavaş göz önünden yok olmuş, ama bu yazıdan anlaşıldığı üzere kesinlikle ölmemiş.

Tarihin en derin acilarin yasandigi, kentlerin yerle bir edildigi, on milyonlarca insanin hayatini kaybettigi 2. dunya savasi sonrasi, Fasist Mussolini italyasi ve Nazi Almanyasina karsi zafer elde eden iki ulke olan Kapitalist Amerika Birlesik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi dunyanin egemenligine oynayan iki dev guc olarak ortaya cikmisti.

Yasanabilir yeni bir dunya hayalli, geride kalan tum insanlari etkisi altina almisti. Savas sonrasi dogan cocuklar, 1960lara gelindiginde ergenlik yasini geride
birakmis, temelde aile kurumunun baskici kutsalligina karsi isyanla ortaya cikan özgurluk savunucusu birer genc olmuslardi.

Oldukca ferah gecen ve sivil tarihinin en renkli dönemi 1960larin estirdigi ruzgar, dunyanin her yerini etkisi altina almisti. ‘Beat Kusagi’ böyle bir dönemde ortaya cikmis ve tarihin akisina damgasini vurmustu. ‘Savasma- Sevis’ yasam felsefesiyle ayaga kalkan gencler, daha fazla özgurluk, daha fazla adalet istiyordu. 1960larin bu Beat Kusagi, 60 sonrasi genclik hareketinde oldugu gibi hiphop kulturunun ortaya cikmasini tetikledi

Öte yandan Amerikan ‘Kuzey-Guney’ ic savasi sonrasi kölelikten kurtulan siyahiler, daha özgurluklerinin tadini bile cikarmadan sanayi devriminin isgucunu olusturmak icin kuzey kentlerine göc etmisler; hayatta kalma mucadelesi sonrasi, temel insan haklarindan ancak 1960lardan itibaren söz etmeye baslamislardi.

Her turlu siyah sivil hareketlerin polis tarafindan bastirildigi 60li yillarda; 1964te Harlemde bir siyah ayaklanma olmus ve tum ulkeye yayilmisti. 1965te ise Los Angeles te cikan ayaklanma ise kanli sonuclanmis, 34 kisi ölmus, 900 yakin kisi yaralanmisti. 1966 yilina gelindiginde ise California - Oakland da siyah bir cocugun otomobil altinda kalarak can vermesiyle yukselen protestoyu da polis yine copla dagitmis; pek cok kisi yaralanmisti. iste The Black Panter Party (Kara Panter Partisi) hareketi burada, polisle catisip kanli bir maglubiyete ugrayarak dogdu. The Black Panter Party, dönemin militan lideri Malkom-X in dusunceleriyle, Marx, Lenin ve Mao nun teorilerini sentezleyip Halkla iktidar sloganiyla özetliyordu. Siyah Özgurluk Hareketinin liderlerinden Martin Luther King ve Malcolm X-in önculugunde ‘siyah bilinc’ gelismis ‘Black Power’ adiyla buyuk bir halk hareketine dönusmustu.

FBİ tarafindan ‘Public Enemy Number One’ (Bir Numarali Halk Dusmani) ilan edilmisti. Bu radikal yasadisi örgut, ileride hiphop tarihinin gelmis gecmis en sert grubu olarak kabul edilen Public Enemy’i ortaya cikmasina temel kaynak olusturacakti.

Hiphop’i doguran en önemli hareketlerden biri de, siyahilerin bu özgurluk hareketiyle birlikte yayilan ‘Siyah Guzeldir’ anlayisiydi. Rap muziginin buyuk babasi olarak kabul edilen Funk muziginin öncu isimlerinden olan James Brown, ‘‘Söyle ona yuksek sesle. ‘Ben Siyahim; gururluyum’’ sarkisiyla meydan okuyordu beyaz sövenizmine. ‘Siyah guzeldir’ söylemi Muhammet Ali’nin basarisiyla genis taban buldu kendine. Bu taban hiphop kulturunu yaratacak genclere buyuk bir pozitiv enerji verecekti. 1970li yillara gelindiginde ‘Siyah Özgurluk Hareketi’nin cok önemli kazanimlari bulunmaktaydi.

Kölelikten kurtulmus, bazi temel kazanimlar elde etmis olan siyahiler, eglenmeyi, dans etmeyi, kafayi bulmayi, özgurce seks yapmayi, istedigi gibi giyinip suslenmeyi yasamin merkezine koyan bir ruh haliyle yasiyordu. iste, ‘disko’ muzigi bu iyimserlik icinde patladi. ‘Disko’ muziginin önculerinden Chic’in ‘Goog Times’ (Guzel Zamanlar) bu dönemin ruhunu oldukca basarili bir sekilde dillendirdigi icin buyuk bir basari elde etmisti.

Yine, 2. dunya savasi sonrasi Jamaika’da ustlenen Amerikan askerlerin oraya göturdugu plaklar sayesinde Jamaika sokaklarinda r&b, soul ve caz yayilmaya baslamisti. 30 40 hoporlörden olusan ve ‘ses sistemi’ adi verilen acikhava diskolarindan, dj’ler davul ve bas-in balyoz gibi vurdugu beat’lerin uzerine yayilan reggae melodileriyle derin bir saund yakalamislardi.


RAP'İN ÇEŞİTLERİ
Pessimst==> Karamsar Düşünce Gidme yapma eyleme gibi..

Gangsta==> Para ,kız ,araba gibi olayların üzerine yazılan

Party ==> Party , eğlence , için yazılan bu genellikle eğlence amaçlı

Hardcore===> Atışma üzerine yazılan rap türüdür..



Cevapla