Her Pazartesi Kırmızıdır Aslında

En güncel haberler burada....
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Veda
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 3335
Kayıt: 11 May 2008 [ 19:04 ]

Her Pazartesi Kırmızıdır Aslında

Mesaj gönderen Veda »

Her Pazartesi Kırmızıdır Aslında


"Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır."

Türk okurların Yüzyıllık Yalnızlık, Kolera Günlerinde Aşk gibi eserleriyle tanıdığı Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Márquez, bu sözleri, Kırmızı Pazartesi adlı romanı için söylemişti. Marquez'in bir cinayetin ruhsal çözümlemesini yaptığı ve toplum eleştirisini naif fırça darbeleriyle resmettiği eseri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın yeni sezondaki en iddialı oyunlarından biri. Macit Koper'in sahneye uyarlayıp yönettiği oyunun konusu kısaca şöyle: Santiago Nasar o gün beyaz giysilerle beyaz yatağından kalktığında, bir cinayete kurban gideceğini kendisi dışında herkes bilmektedir. Çünkü bir önceki gece, o kasabada kabul edilemez bir şey olmuş; kasabanın yeni sakini Bayardo San Roman, gözüne kestirdiği Angela Vicario ile evlendiği akşam Angela'nın kız olmadığını anlamıştır. Angela, can havliyle 'Nasar' demiştir. Ancak toplumun üzerine abanan ruh hali, önlem almakta geciktirir.

Oyun izleyiciyi, Türkiye'de geçmişte ve günümüzde yaşanan birçok cinayet ve yanlışla yüzleştiriyor. İzleyiciye "Tüm bu yaşananlarda senin hiç mi suçun yok?" sorusunu soruyor. Yönetmen Macit Koper, romanı Türkiye'de yayınlanır yayınlanmaz okuduğunu ve o zamandan beri tiyatrolaştırmayı düşündüğünü söylüyor. Koper, Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in Ocak 2007'de öldürülüşünden sonra, olaylar arasında duygusal ve ruhsal bir paralellik olduğunu düşünerek bu işin artık kendisi için bir görev haline geldiği kanısına varmış.

Oyunda, işlenilen cinayetin Türkiye'nin kanayan yarası töre cinayetleriyle benzerliği gözlerden kaçmıyor. Koper, bizdeki töre cinayetlerinin toplumda oluşturulmuş bir ruh halinden kaynaklandığını söylüyor. Çok derinimizde namusla ilgili kavramlarla psikolojik bir bağlılığımız olduğuna inanan Koper, bu bağlılığın en entelektüel kişilerde bile zaman zaman 'maçoluk' şeklinde ortaya çıkıp bize insani olmayan şeyler yaptırabildiğine dikkat çekiyor.

Oyunun özünde bize sunulan kimlik baskıları da var. Kırmızı Pazartesi'nin günümüz Türkiye'sine bakan yüzünde belki de en çok bu taraf öne çıkıyor. Koper, kendisini göreve çağıran Hrant Dink olayının derinlerinde de bu durumun var olduğuna dikkat çekiyor ve son yıllarda yükselen içi boş milliyetçilik akımının bundaki etkisine işaret ediyor: "Yüzyıllardır çeşitli baskılar altında yaşıyoruz. Gerçekten insani değerler bakımından kimlik sahibi olamadığımız noktalarda, baskı altında bize benimsetilen ruh halini öne çıkartıp kimlik sahibi olmanın yolunu arıyoruz. Hrant'ı vuran Ogün Samast gibi..." Peki bu toplumsal ruh halinin değişmesi için neler yapılabilir ve burada sanatın rolü ne olmalı? Bir klişe olmasına rağmen eğitimden başka çıkış yolunun görünmediğini söylüyor Koper. Burada tiyatronun yapmaya çalıştığı da, izleyiciye sorular sorması... Tiyatronun verdiği mesajın çözüme yönelik bir mesaj olmadığını ve olmaması gerektiğini dile getiren Koper, topluma ve bireye; iyi birey ve doğru dürüst bir toplum olmaya ilişkin soruları sormanın sanatın görevi olduğunu ifade ediyor.

Koper, Türkiye'de yeni Kırmızı Pazartesi'ler yaşanmaması için oyunun mesajından yola çıkarak şunları söylüyor: "İnsanın, 'toplum böyle, ben ne yapayım' veya 'toplum beni böyle yaptı...' yanıtı bir yere kadar doğrudur. Elbette toplumdaki etkilenmelerle bireyler çeşitli düşünce ve eylemlerde bulunabilir; ama insan olmanın özelliklerinden biri öncelikle kendini yetiştirmektir. Bir toplumun, gelecekte iyi olacak toplumun doğru bireyi olmak için."





Cevapla