Uzayın Sonu..!!
Uzayın Sonu..!!
Uzayın sonu mu geldi?
“Uzay nedir?” diye sorarsak çoğu insan “Bütün gök cisimlerinin içinde bulunduğu sınırsız boşluk” diye yanıt verir. TDK da uzayı böyle tanımlamayı uygun görmüş. Peki ya size uzayın sonsuz olmadığını söylersek? Evet, şimdi uzayla ilgili bildiklerinizi yeniden bir gözden geçirme zamanı.
Uzayın sonsuz olmadığını ilk iddia edenlerden biri, bilim ve sanat alanında sonsuz yapıtlar bırakmış olan Leonardo da Vinci (Onun insanlardan daha üstün uzaylı bir kavimden olduğunu düşünmekteyiz). Bu görüşü, ünlü astronom Kepler de desteklemiş. Onlara göre uzay, dodecahedron şeklinde imiş. Yani 20 polyhedron nokta, 30 polyhedron kenar ve 12 pentagon seklinden olusan bir poligon. Daha açık tanımlamak gerekirse üç aşağı beş yukarı bir futbol topu gibi.
Uzayın sonunun olduğunu düşünmek, en az sonsuz olduğunu düşünmek kadar korkunç. Bu yüzden yıllarca kimse bu görüşe destek vermemiş. Einstein uzayın sürekli genişlediğini söylemişti. Sonsuz bir şey daha da genişleyemeyeceğine göre (sonsuzun tanımına göre bu tartışılır) demek ki o da uzayın sonlu olduğunu düşünüyordu.
Şimdilerde ise Dr. Jeffrey Weeks önderliğindeki bir grup bilim adamı, Big Bang teorisine ait haritalar üzerinde uzun araştırmalar yapmışlar. Çıkan sonuç ise, uzayın, sonsuzluk yanılsamasına neden olan 12 yüzlü aynalar dehlizi olduğu. Yani bir noktadan bakıldığında, aynı yıldızların birden fazla kopyasını görüyoruz. Bu nedenle uzayın sonsuz olduğunu düşünüyoruz. Oldukça ilginç bir teori.
Dr. David Spergel önderliğindeki bir grup bilim adamı ise adeta bu teoriyi çürütmek için ant içmişler. Aynı veriler üzerinde sürdürdükleri analizlerinin, söz konusu yeni modeli alt etmeye yetecek düzeye yaklaştığını iddia ediyorlar. Sonuçları en kısa zamanda internette yayınlayacaklarmış. Bakalım bu teoriler savaşını hangi grup kazanacak?
konu hakkındaki yorumlarınızı merakla bekliyorum....
“Uzay nedir?” diye sorarsak çoğu insan “Bütün gök cisimlerinin içinde bulunduğu sınırsız boşluk” diye yanıt verir. TDK da uzayı böyle tanımlamayı uygun görmüş. Peki ya size uzayın sonsuz olmadığını söylersek? Evet, şimdi uzayla ilgili bildiklerinizi yeniden bir gözden geçirme zamanı.
Uzayın sonsuz olmadığını ilk iddia edenlerden biri, bilim ve sanat alanında sonsuz yapıtlar bırakmış olan Leonardo da Vinci (Onun insanlardan daha üstün uzaylı bir kavimden olduğunu düşünmekteyiz). Bu görüşü, ünlü astronom Kepler de desteklemiş. Onlara göre uzay, dodecahedron şeklinde imiş. Yani 20 polyhedron nokta, 30 polyhedron kenar ve 12 pentagon seklinden olusan bir poligon. Daha açık tanımlamak gerekirse üç aşağı beş yukarı bir futbol topu gibi.
Uzayın sonunun olduğunu düşünmek, en az sonsuz olduğunu düşünmek kadar korkunç. Bu yüzden yıllarca kimse bu görüşe destek vermemiş. Einstein uzayın sürekli genişlediğini söylemişti. Sonsuz bir şey daha da genişleyemeyeceğine göre (sonsuzun tanımına göre bu tartışılır) demek ki o da uzayın sonlu olduğunu düşünüyordu.
Şimdilerde ise Dr. Jeffrey Weeks önderliğindeki bir grup bilim adamı, Big Bang teorisine ait haritalar üzerinde uzun araştırmalar yapmışlar. Çıkan sonuç ise, uzayın, sonsuzluk yanılsamasına neden olan 12 yüzlü aynalar dehlizi olduğu. Yani bir noktadan bakıldığında, aynı yıldızların birden fazla kopyasını görüyoruz. Bu nedenle uzayın sonsuz olduğunu düşünüyoruz. Oldukça ilginç bir teori.
Dr. David Spergel önderliğindeki bir grup bilim adamı ise adeta bu teoriyi çürütmek için ant içmişler. Aynı veriler üzerinde sürdürdükleri analizlerinin, söz konusu yeni modeli alt etmeye yetecek düzeye yaklaştığını iddia ediyorlar. Sonuçları en kısa zamanda internette yayınlayacaklarmış. Bakalım bu teoriler savaşını hangi grup kazanacak?
konu hakkındaki yorumlarınızı merakla bekliyorum....
- GuLcIniMmMm
- Acemi Üye
- Mesajlar: 5
- Kayıt: 12 Ağu 2007 [ 01:41 ]
- apocalypto
- Aktif Üye
- Mesajlar: 32
- Kayıt: 20 Tem 2007 [ 15:13 ]
"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)"
20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koydu.
Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı.
Evren ilk patlamadan bu yana her an büyük bir süratle genişlemektedir. Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler.
Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır.
20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koydu.
Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı.
Evren ilk patlamadan bu yana her an büyük bir süratle genişlemektedir. Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler.
Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır.
İlkokulda çocuk aklına ne sokulmak istendi bilemiyorum, zaten eğitim sistemimizin yanlışlığı bundandır... Çocuk aklına sonsuz kelimesini sokabilmek veya hayal gücünü geliştirmek için denmiş olabilir, bilemiyorum...
Ama yıllarca Einstein, Hawking vs. bilim adamları ve Kur'an-ı Kerim meallerinde de gördüğümüz üzere uzay sonsuz değildir, bir sonu vardır... Üstelik genişlemektedir...
Ama yıllarca Einstein, Hawking vs. bilim adamları ve Kur'an-ı Kerim meallerinde de gördüğümüz üzere uzay sonsuz değildir, bir sonu vardır... Üstelik genişlemektedir...