sadece rejim değil, yaşam tarzı

Sağlık ile ilgili tüm bilgileri bu bölümümüzde bulabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
HeRa
Bağımlı Üye
Bağımlı Üye
Mesajlar: 216
Kayıt: 24 Ağu 2007 [ 19:52 ]

sadece rejim değil, yaşam tarzı

Mesaj gönderen HeRa »

SADECE REJİM DEĞİL, YAŞAM TARZI

Türkiye’de her 5 erkekten ve her 3 kadından birinde obezite görülüyor.
Resim



Çocuklarda obezite görülme sıklığının giderek artması ise bu oranların gelecekte daha da yükseleceğini gösteriyor. Obezite sorununu aşmanın tek yolu ise, bilinçli ve sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemekten geçiyor.


Obezite, halk arasında bilinen adı ile şişmanlık, vücudumuzdaki yağ miktarının genel ya da bölgesel olarak fazla olması anlamına geliyor. Bu da, besinlerle dışarıdan alınan enerjinin, vücutta metabolizma ile yakılan ve fiziksel aktiviteyle harcanan enerjiden fazla olmasıyla gerçekleşiyor. Şişmanlığa çoğunlukla güzellik ve estetik kaygılarla yaklaşılsa da aslında obezite kronik bir hastalık. Üstelik birçok başka hastalığa zemin hazırlayan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık. Ülkemizde obezite görülme sıklığı yüzde 25. Fazla kilolu kişilerin oranı ise yüzde 55-60 civarında.

Kardiyovasküler sistem, solunum sistemi, sindirim sistemi, iskelet sistemi ve endokrin sistemi üzerinde obezitenin kaçınılmaz etkileri olduğunu belirten Acıbadem Hastanesi Bakırköy’den Diyetisyen Müge Aksu, obezitenin bir çok hastalığın oluşumunda doğrudan etkili olduğunu vurguluyor.

“Obezite, kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon oluşumunda etkin. Örneğin obez kadınlarda kardiyovasküler hastalıklardan ölme riski, obez olmayan kadınlara göre 4 kat daha fazla. Ayrıca safra kesesi hastalıkları, mide ve reflü rahatsızlıkları, mide fıtığı, gut hastalığı, eklem rahatsızlığı, adet düzensizlikleri, kısırlık gibi pek çok rahatsızlığı da beraberinde getirebiliyor. Kadınlarda rahim ve meme kanserleri, erkeklerde prostat, rektum ve kolon kanserleri obeziteden etkilenen kanser türlerinin başında geliyor” diye anlatıyor Aksu obezitenin sebep olduğu hastalıkları.

Obezite aynı zamanda kişinin yaşam kalitesini de doğrudan olumsuz etkileyen bir hastalık. Örneğin uyku apnesi denilen ve yeterli nefes almayı engelleyen, uykuda solunum bozukluğu hastalıklarına da neden olabiliyor.

Vücut yağ dağılımı özellikle tip 2 diyabet hastalığının oluşumunda önemli bir etken. Çünkü vücut yağ oranının artmasıyla birlikte diyabet görülme riski de artıyor. Obezitenin diyabet hastalığının oluşumunda yaklaşık yüzde 75 gibi oldukça yüksek bir etkisi var. Çünkü her iki hastalığın da temelinde beslenme bozukluğu yatıyor. Obez bireylerin yüzde 80’inde ise tip 2 diyabet görülüyor.

KİMLER OBEZ SAYILIYOR?
Obezite tanı kriterlerinin başında beden kitle indeksi geliyor. Beden kitle indeksi vücut ağırlığının boyun karesine bölünmesiyle ortaya çıkan bir değer. Bu değer 30’un üzerinde ise yaş, cinsiyet farkı gözetmeksizin kişi obez olarak değerlendiriliyor. Erkeklerde bel çevresi 94 cm üzeri riskli, 102 cm üzeri de obez olarak kabul ediliyor. Kadınlarda ise 80 cm üzeri riskli grup sayılırken 88 cm üzeri obez kabul ediliyor. Bir diğer kriter ise bel ve kalça oranı. Bel ölçümü kalça ölçümüne bölündüğünde erkeklerde 0.95 kadınlarda ise 0.8 obezite sınırı olarak kabul ediliyor.

Diyetisyen Müge Aksu, obezite oluşumunda akla ilk gelen genetik faktörler olsa da, oluşumu çoğunlukla çevresel ve sosyal faktörlerin ortaya çıkardığını ve artırdığını da ekliyor. Bugün, kilo artırıcı etkisi olan ya da kiloyu etkileyen 25’den fazla genin tespit edildiğini söyleyen Aksu, obezitenin tek sebebi olmasa da hala bir numaralı sebebinin genetik faktörler olduğunu da vurguluyor.

OBEZİTE NEDEN OLUŞUR?
Meslek, eğitim, sosyal konum ve çevre gibi bireysel ve sosyal faktörler önemli yan etkenlerden bazıları. Şehirleşme, modernleşme gibi yaşam şekilleri evde yemek yapmaya vakit ayıramayan, pratik ama enerjisi yüksek besinlere yönelen bireyler yaratıyor. Alkol tüketimi, sigarayı bırakma ya da fiziksel aktivitenin azlığı gibi davranışsal faktörler de obeziteyi artırıcı etkilere sahip. Günümüzde otomobil, çamaşır makinası, bulaşık makinası ya da televizyon gibi günlük hayatımızda sıkça kullandığımız aletlerin mekanik olması bizim daha az hareket etmemizin başlıca nedeni. Gün içinde aktivitede bulunmayınca vücudumuzun çalışma hızı düşüyor. Ekstradan yüksek enerjili besinler tüketince de obezite bireyler için kaçınılmaz oluyor.

Diyetisyen Müge Aksu özellikle son dönemde çocuklardaki obezite oranının artmasına dikkat çekerken, çocukların da benzer davranışlar yüzünden obeziteye davetiye çıkardığını vurguluyor. “Fast food tarzı beslenmeye alışan, televizyon ve bilgisayar karşısında saatlerini geçiren çocukların sayısı o kadar fazla ki. Televizyon reklamlarının da etkisi büyük. Çünkü çikolata ve şekerli besin reklamlarının sayısı oldukça yüksek. Bu tip besinlere günümüz çocukları çok daha kolay ulaşıyor” diyen Aksu, yağ oranı, şeker oranı ve enerjisi yüksek hazır gıdalarla beslenmenin obezite oluşumunda önemli bir etken olduğunu belirtiyor. Örneğin hazır çorbalar, çikolata, şekerlemeler, fast food tarzı yiyecekler, kızartmalar ve kavurmalar oldukça zararlı besinler. Salam, sucuk, sosis, pastırmaların ise yağ oranı çok yüksek. Çocuklar tarafından çok tüketilen mayonez ise tam bir yağ deposu. Kola gibi gazlı içecekler ise boş kalori denen ve sadece günlük aldığımız enerji miktarını artıran içecekler grubuna giriyor.

OBEZİTENİN DAVRANIŞSAL TEDAVİSİ
Obezitenin oluşumunu engellemenin ya da tedavi etmenin birincil koşulu kişilerde kalıcı davranış değişikliklerini yaratmak. Yani yeme düzeninden, egzersiz programına kadar önerilen tüm tavsiyeleri geçici ve kısa dönemli olarak görmek yerine bir yaşam şekli haline getirmek. Bu tavsiyeleri hayatımıza yerleştiremediğimiz sürece programa devam ettiğimiz dönemde kilo verirken, diyetin sona ermesiyle kilonun geri alınması da kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden yavaş kilo vermenin önemine dikkat çeken Aksu, insanların fazla kiloları estetik bir sorun olarak gördükleri için 2 haftada 8-10 kilo vermek talepleriyle kendilerine başvurduklarını söylüyor. “İdeali hafta da 0,5 ile 1 kg arası, ayda 4 ile 6 kg arası vermektir. Yavaş yavaş kilo verilmeli ki vücudumuz ve biz duruma adapte olabilelim. Bize başvuranların ilk sorduğu soru bu diyet ne zaman bitecek, ne zaman tekrar yemek yemeye başlayacağım oluyor. Böyle bir şey yok. Doğru beslenme dediğimiz şey aslında doğru zamanda, yeterli miktarda, doğru besini seçmekten geçiyor. Ve tabi ki fiziksel aktivitenizi artırmaktan. O yüzden sık yiyin, az yiyin, düzenli yiyin felsefesi benimsenmeli” diyor Aksu.

KİLO VERMEK KİŞİYE ÖZGÜ
Günümüzde insanların bir uzmana başvurmadan medyada gördükleri rejim listelerini uyguladıklarını söyleyen Aksu, bilinçlenmenin ilk adımının bu listeleri uygulamayı bırakmak olduğunu belirtiyor. “Kilo verme kişiye özgüdür. Kişinin hastalıkları, yaşı, cinsiyeti, bireyin beslenme alışkanlıkları ve tabi ki sosyal durumu çok önemli. Çünkü dışarıda sıklıkla yemek yiyen, evde oturan ya da aktif çalışan biriyseniz metabolizma hızınız farklılıklar gösterir. Dolayısıyla kişiye özel bir program hazırlanmalı. Gazetede gördüğünüz bir diyet programı bazal metabolizma hızının çok altında ise zayıflamaya çabalarken metabolizma hızınızı daha da düşürürsünüz” diyen Aksu gerçek zayıflamanın kilo azalması olmadığını da vurguluyor.

Gerçek zayıflama vücuttaki yağ oranının azalması olarak kabul ediliyor. Kiloyu sudan ya da kaslarınızdan vermiş olabilirsiniz, ama örneğin bel çevreniz hala aynı ölçülerde duruyorsa bu gerçek anlamda kilo vermediğinizi gösteriyor. Hızlı verilen kilolar da genelde kas ve su kayıplarına neden olduğu için kesinlikle önerilmiyor. O yüzden kişiler mutlaka yavaş ve kendilerine özgü bir programla zayıflamalı.

OBEZİTENİN TIBBİ TEDAVİSİ
Obezite tedavisinin, sadece bir diyetisyenle değil endokrinoloji uzmanı, fizik tedavi uzmanı, bazı durumlarda bir psikoloğun da katıldığı bir ekip çalışması ile yapılması gerekiyor. Obezite tedavisinde diyet tedavisi, medikal tedavi ve cerrahi tedavi yöntemleri kullanılıyor. Cerrahi tedavi, özellikle beden kitle indeksinin 40’ın üzerinde olduğu bireylerde (morbid obez) mideye takılan balon, mideyi küçülten bantlar gibi yöntemlerle uygulanılıyor. Beslenme programıyla tedavi edilemeyen, yaşamı obeziteden ileri derecede olumsuz etkilenen, örneğin hareketleri kısıtlanan, başka sağlık sorunları artan bireylerde cerrahi tedavi uygulanabiliyor.

Medikal tedavide iki tip ilaç kullanılıyor. Yağın emilimini azaltan ve iştahı baskılayan ilaçlar. İlaç tedavisi mutlaka doktor kontrolünde uygulanıyor

BESLENME ÖNERİLERİ...
Günde 3 ana 3 ara öğün olmak üzere 6 öğün beslenin. Sık yemek, kan şekerinin düzenli gitmesi ve karaciğerdeki depolarımızın boşalmaması için çok önemli. Gün içinde 3,5-4 saati aşmadan besin almanız gerekiyor.
Yemek saatlerinizi aksatmayın, düzenli yemek yiyin.
Tek tip beslenmekten uzak durun. Vücudun düzenli çalışması için karbonhidrat, protein ve yağları içeren besinlerden yeterli miktarda almak gerekli.
Günde 2-2,5 litre su tüketin. Bol su içmek doğrudan zayıflamaya neden olmasa da yağların parçalanması için gerekli.
Bol sebze ve salata tüketin. Posa içerikleri sayesinde hem doygunluk sağlaması, hem de şeker ve kolestrol seviyelerinin dengelenmesine yardımcı olması yönünden önemliler. Günde 4-5 porsiyon sebze, 2-3 porsiyon meyve tüketilmeli.
Kepekli ekmeği tercih edin. Tokluğu sağlamak ve şeker dengesini düzenlemek için kepek, çavdar, tam buğday tahıllı ekmek tarzında esmer ekmekler tüketilmeli.
Fiziksel aktivitelerinizi artırın. Spor yapmanın da doğru kuralları olduğunu unutmayın. Spor kesinlikle aç karnına değil yemek yedikten 1 saat sonra yapılmaya başlanmalı. Vücuttaki yağlar 20 dakika sonrasında yakılmaya başlandığı için en az 25-30 dakikalık egzersizler öneriliyor. Dozu ise, ilk başlarda 10-15 dakikalarla başlayıp gitgide artırılmalı. Egzersizi hayatınızın 1-2 gününe sığdırmak yerine her güne yaymaya çalışın. “Spor yapamıyorum” diyenlerdenseniz, en azından dolmuştan iki durak önce inin ve yürüyün, asansör kullanmayın, merdivenleri yürüyerek inip çıkın, kısa mesafelerde araba kullanmayın. Bu ufak değişiklikler bile gün içinde metabolizma hızınızı artırıcı etki gösterecektir.
Ayçiçek yağı, zeytin yağı, mısır özü yağı, fındık yağı ve soya yağını bir arada karıştırarak kullanın.
1 kg sebzeye 2 yemek kaşığı yağ koyarak pişirin.
Salatalara en fazla 1 tatlı kaşığı yağ koyun.
Etli yemeklere yağ ilave etmeyin.Gün içinde tükettiğiniz yağ miktarını sınırlandırın. Salatalara en fazla bir tatlı kaşığı yağ koyun. Ayrıca ayçiçek, soya, mısırözü, fındıkyağı ve zeytinyağını bir arada karıştırarak kullanın



Cevapla