YENİ JENERASYONUN ASİ İDOLÜ; ALLEN IVERSON

NBA hakkında herşey burada...Hem de son derece güncel!!!
Cevapla
Kullanıcı avatarı
THEFLASH
Acemi Üye
Acemi Üye
Mesajlar: 6
Kayıt: 09 Tem 2006 [ 13:30 ]

YENİ JENERASYONUN ASİ İDOLÜ; ALLEN IVERSON

Mesaj gönderen THEFLASH »

Resim


O, bir kurşun kadar hızlı, çelik kadar sert, treni durdurabilecek kadar güçlü. Ama O Süpermen değil. Onun adı Allen Iverson!!.. Ve yaşamı boyunca kriponitten uzak kalmaktan çok daha önemli sorunları oldu.

Birazdan son yıllarda NBA'i derinden sarsan Allen Iverson fenomeni hakkında bilmek isteyeceğiniz hemen hemen her şeye ulaşacaksınız ama öncelikle bir konuda itirafta bulunmak istiyorum. Aslına bakarsanız Grant Hill tarzı beyefendi oyunculara daha fazla sempati ile bakan biri olarak geçen yıla kadar Iverson hakkında pek olumlu görüşlere sahip değildim. Jordan ve diğer veteran NBA yıldızlarına saygı duymadığını, Jordan'ın fazla abartıldığını söylemesi, takım arkadaşlarını yumruklaması ve coach'u ile ilgili olarak densiz demeçler vermesi tüm yeteneklerine rağmen beni giderek Iverson'dan soğutmuştu. Tamam tamam aslında bunun temel nedeni o dönemdeki kız arkadaşımın fanatik bir Iverson hayranı olmasıydı. Yok Iverson şöyle müthiş oynuyormuş, yok saç stili böyleymiş yok dövmeleri çok karizmatik duruyormuş. Tabii ki ben de bu durumda her normal erkeğin vereceği tepkiyi vermiştim: Kim Iverson mı?? Yok daha neler!! Kızım adam mı o be?? Stackhouse olmasa Sixers da takım mı?? gibi şeyler söyledim. İşte benim Iverson'a karşı Stackhouse sevgim de o gün başladı.

NBA DEĞERLERİNİ SARSAN ASİ OYUNCU
Kim ne derse desin Iverson NBA'e adım attığı andan itibaren bir çok taşı yerinden oynattı. Üstelik bu sadece oyun tarzını kapsayan bir değişim değildi. Dövmeleri, saç modelleri, giysileri, konuşması, geçmişi ve daha bir çok özelliği ile geçmişte genç oyuncuların önüne konulan örneklerden tamamen zıt bir karakter yapısına sahipti. Iverson yaptığı her hareketiyle, verdiği her demeciyle alışılagelmiş NBA değerlerini tamamen sarsmaktaydı. Eğer Iverson karşı olduğu bu değerlerin yerine yeni alternatifler sunmasa bu kadar ciddiye alınmazdı ama NBA yetkililerini korkutan Iverson'la birlikte yeni bir basketbol kültürünün ve yaşam tarzının tüm şatafatıyla karşılarında belirmesiydi. Bunu KoRn'un nu-metalle 1990'ların ortasında müzik dünyasında yaptığı değişime benzetebiliriz. Nasıl ki KoRn hem müzik tarzıyla hem de imajıyla yepyeni bir tarz meydana getirerek benim de dahil olduğum jenerasyonu derinden etkilediyse, Iverson da NBA üzerinde bu tür bir etki yarattı. Aslında NBA daha önce basketbolun çılgın çocuğu Dennis Rodman gibi bir tecrübe yaşamıştı ama günümüzde bir kült haline gelen Rodman fazlasıyla marjinal ve tuhaf -hatta kimilerine göre biraz psikopat- olduğu için bu derecede yeni nesli etkilememişti. Corn Rows adı verilen ve şu anda bir çok oyuncu tarafından kullanılan saç modeli şöhretini Iverson'a borçlu. Reebok The Answer adıyla çıkarttığı ürünleriyle en çok kar payını beklemekte ve Iverson şirketin en önemli yatırımlarından biri. Bir de Universal etiketiyle az kalsın müzik dünyasına bomba etkisi yapacak Iverson, Jewels lakabını kullanarak -Nasıl ki gerçek adı Marshall Mathews olan kardeş, Eminem, Slim Shady gibi isimler kullanıyor. Bizimki de takı merakı yüzünden Jewels'ı seçmiş- Misunderstood adıyla bir kaset çıkartacaktı ki Allah'tan çıkartmadı. Niye Allah'tan diyorum. Çünkü kaseti dinlediğim kadarı ile tam bir facia eğer müzik kariyeri konusunda yoğunlaşsaydı sanırım aç kalma ihtimali bir hayli yüksek olurdu. Albümünün basımının durdurulmasının nedeni ise, fazlasıyla saldırgan ve argo sözler içeren kaset bir süre sonra artık olgunlaştığını ve topluma daha iyi örnek olması gerektiğini düşünen Iverson tarafından yayınlanmak istenmemesi.

Peki Amerika'nın arka sokaklarda suç ve uyuşturucu içinde kaybolan gençliğini Iverson nasıl oldu da bu kadar etkileyebildi? Cevap bence fazlasıyla basit: Çünkü Allen birader de o gençlerden biriydi ve dibe vurduğu anda çoğu kişinin yaptığı gibi kendini hayatının akışına bırakmadı yeteneklerini kullanarak savaşını sürdürdü.

IVERSON'IN ÇOCUKLUĞU
Iverson'ın geçmişine baktığımızda baba punk-rock gruplarından The Offspring'in Way Down The Line şarkısında anlatılan derecede kötü bir aile yapısına sahip olduğunu görüyoruz. Daha çocuk yaşta ona gebe olan bir anne, babasız, fakir, sefalet içinde geçen ve ailesinin aldığı tüm yanlış kararların yaşamını doğrudan etkilediği bir hayat.
Allen, 6 Temmuz 1975 tarihinde Hampton, Virginia'da doğdu. Allen doğduğunda annesi Ann sadece 15 yaşındaydı!!.. Ve Allen'ı tek başına yetiştirmek zorundaydı. Hampton' da yaşadıkları ev ise kanalizasyon şebekesinin hemen üzerinde olduğu için sık sık lağım taşkınlarına maruz kalmaktaydı. Iverson'ın gerçek babasını merak edenleriniz varsa, Iverson'ın hayatıyla biyolojik olarak onun babası olması dışında hiçbir ilgisi olmadı. Bir de geçen sene eski bir sevgilisini bıçaklayarak Iverson'ın babası kız arkadaşını yaraladı. şeklinde manşetlere geçmesini saymazsak.
Iverson'ların evinde ödenmeyen faturalardan dolayı genelde su ve elektrik olmazdı ama küçük Allen gene de annesine kızgın değildi çünkü mevcut duruma göre annesin zaten elinden gelenin en iyisini yapmakta olduğunu düşünmekteydi. Allen daha sonra kendi başının çaresine zor bakarken hayatına giren iki kızın da sorumluluğunu üstlenmek zorunda kaldı: Kardeşleri Brandy ve Iliesha.
Özellikle küçük Iliesha'nın lağım suyu baskınların getirdiği sağlıksız koşullar nedeniyle sık sık hastalanması zaten mali problemler yaşayan aileyi daha da büyük bir krize sürükler. Bu sırada Allen'ın annesinin erkek arkadaşı olan Michael Freeman isimli şahıs ise müzmin bir işsizdir ve kelimenin tam anlamıyla bir hapishane kuşudur. Defalarca hapse girip çıkan Freeman, 1991 yılında uyuşturucu satmaya teşebbüsten tekrar hapse geri döner. Söylenenlere göre bir gün Allen, Freeman'ı ziyarete gittiğinde onun ayaklarının halini görünce ona o kadar acımıştır ki, kendi ayakkabılarını ona verir ve eve kadar çıplak ayaklarıyla yürür. Allen'ın Freeman hakkındaki düşünceleri sorulduğunda çoğu kişinin beklediğinin aksine Iverson sürekli onu savunmuştur: Michael en azından bize benim gerçek babamdan daha çok sahip çıktı, hem o kimseyi öldürmedi ya da kimseyi soymadı sadece ailesi olarak kabul ettiği insanlara bakmaya çalışıyordu. Gerçekten çarpıcı bir ifade, herhalde Amerikalı sosyologlar toplumsal suç psikolojisini incelerken Iverson'un hayatına da bir göz atıyordur.
Iverson'ın hayatındaki dönüm noktalarından belki de en önemlisi, annesinin o daha çok küçük yaşlardayken oğlunun spora yetenekli olduğunu keşfederek onu bu yönde desteklemesi. Zaten bu dönemde annesinin daha iyi bir hayat için kurduğu tüm hayallerin merkezinde Allen'ın spor konusundaki yeteneği bulunmaktadır. Belki inanmayacaksınız ama, Iverson çocukluğunda basketbola karşı pek de fazla ilgili değildir. Annesi onu zorla basketbol oynamaya yollar. Çoğu zaman ise Iverson evin bir köşesine kaçarak antrenmana gitmemek için ağlar -Bence Iverson'ın antrenmanlar hakkındaki düşünceleri günümüzde de pek değişmemişe benziyor- Annesi ise ona bu oyunu sevdirmek için maddi bakımdan zorlanarak da olsa Jordan ayakkabıları ve buna benzer basketbol malzemeleri alır. Bu sırada Iverson başka bir spora daha fazla ilgi duymaktadır: Amerikan Futbolu!! Iverson'ın çoğu kişi tarafından bilinmeyen bir özelliği müthiş hızı sayesinde lise yıllarında onun aslında çok iyi bir Amerikan futbolu oyuncusu olduğudur. Hatta Allen önceleri Amerikan futboluna daha düşkündür. Iverson kardeşin yıldızı ise her iki sporda da gün geçtikçe parlamaktadır. Bethel Lisesi'ni hem Amerikan futbolunda hem de basketbolda Virginia Eyalet şampiyonluğuna taşıyıp her iki branşta da yılın oyuncusu ödülüne kavuşunca tüm üniversiteleri peşinden koşturmaya başlar. Özellikle de çizgi romanlardaki süper kahramanları aratmayacak derecede hızlı oluşu herkesin dikkatini çeken temel etkendir. Bu dönemde kankası Maryland'li Joe Smith, (Şu anda Minesota Timberwolves'da oynuyor), Allen'ın üniversiteye alınması için takımdaki herkesin beynini yer. Aynı şekilde Iverson da birkaç bin kez Joe Smith'ten Maryland'in cennetin bir köşesi olduğunu dinler. Zaten hem basketbol hem de futbol programlarında iddialı olan Maryland, Iverson için biçilmez kaftandır. Ama Iverson birader için o günlerde asıl önemli olan NBA ya da NFL (Ulusal Futbol Ligi) farkı gözetmeksizin kapağı profesyonel klüplerden birine atarak gettolardan ve onun temsil ettiği yoksul hayattan kendisini ve ailesini kurtarmaktır. Fakat bahtsız kardeşimiz Allen'ın şanssızlık peşini bir türlü bırakmaz. Bir akşam arkadaşları ile gittiği bir bowling salonunda çıkan olaylar ona hayatının en zor günlerini yaşatacaktır.

HAYAT GÖRÜŞÜNÜ DEĞİŞTİREN HAPİSHANE GÜNLERİ
Gelen şampiyonluklarla şehirde adeta yerel kahraman haline gelmesine rağmen Iverson bir siyahtır ve Amerika'nın genel problemlerinden biri olan ırkçılık ünlü yada ünsüz ayırt etmeden her an karşınıza çıkabilir. Iverson'ın karşısına da bir bowling salonunda çıkar. Olay şu şekilde gelişir; Allen ve arkadaşları salonda biraz fazla gürültü çıkartınca uyarılırlar bu sırada içerideki başka bir grup Allen ve arkadaşlarına sataşır ve onların zenci olmaları ile ilgili hakaret etmeye başlar. Bir anda kimse ne olduğunu anlamadan içeride bir beyaz-siyah meydan savaşı çıkar. Mahkemeye çıkartılan 17 yaşındaki Iverson, adam yaralamak suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılır. Ama Amerika'daki sivil toplum örgütleri hemen harekete geçerek Amerika'yı ayağa kaldırırlar. İddiaya göre, Iverson kavga sırasında bir kıza ciddi şekilde yaralamak maksadıyla kafasına sandalye ile vurmuştur. Mahkemede kanıt olarak sunulan bantta Iverson bir kez bile görülemez. Kavga dolayısıyla polis tarafından tutuklanan 4 kişi de ünlü siyahlardır. Onlarca kişinin kavgaya karışmasına rağmen sadece 4 siyahın tutuklanması skandal olarak nitelendirilir. Dava sonrası yargıcın mağdur beyazlardan birinin aile dostu olduğu ortaya çıkar. Ve olayla ilgili hiçbir tanığın söylediği birbirini tutmaz. Kimi şahitlere göre Iverson elinde sandalye ile içeride deli gibi koşuşturarak kadın-erkek gözetmeden bulabildiği tüm beyazların kafasına vurmuştur. Kimi şahitlere göre salona sonradan giren bir grubun temel maksadı Iverson'ı pataklamaktır ve kavga Iverson'ın etrafında gerçekleşmiştir. Kimi şahitler ise Allen'ın kavga başladıktan sonra bowling salonuna geldiğini ve olayların çıktığını gördüğü an hiçbir şeye karışmadan salonu terk ettiğini söylemiştir. En mantıklı ifadeler ise Iverson'ın sadece içeride biraz dayılandığı ve sadece birkaç kişiyle itiştiği şeklindedir. Mahkeme sonrasında medya iki kutba ayrılır. Bir kısım medya Iverson'ın sadece siyah olmasından dolayı sisteme kurban olduğunu yazarken diğer bir kesim ise Iverson'ın şımarık ırkçı bir çocuk olduğunu ve en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini yazar. Siyahi dernekler ayaklanır. Sonuçta Allen 4,5 ay hapiste kaldıktan sonra Virginia Eyaleti Valiliği'ne seçilen ilk siyah olan Doug Wilder tarafından yanlış durum değerlendirilmesi yapıldığı ve iyi halinden dolayı serbest bıraktırılır. Belki Iverson gerçekten suçluydu belki de sadece renginin kurbanı oldu. Bunu hiçbir zaman kimse bilemeyecek ama bu olaylar ve hapiste geçirdiği 4,5 ayın Iverson'ın üzerinde derin etkiler bıraktığı bir gerçek. Allen'a göre bu olaylar ve hapiste geçirdi zaman onun hayata bakışını o kadar değiştirmişti ki eğer o olay meydana gelmeseydi şimdi bulunduğu yere asla gelemezdi: Hampton'da başıma gelenleri asla unutamayacağım, çünkü büyük bir haksızlığa uğradım. Ama olanlar beni güçlü bir insan yaptı. Bu olay meydana gelmeseydi şu anda olduğum aynı insan olabileceğimi hiç sanmıyorum. Düşünsenize daha sadece 17 yaşında bir çocuktum. İçeride her türden gerçek suçlu vardı. İçeriye girdiğimde herkes bana tuhaf tuhaf baktı. Kanım donmuştu, durmadan tanrıya dua ediyordum. Sonra yaşlı mahkumlar yanıma geldiler ve beni tanıdıklarını, merak etmememi, beni her türlü beladan koruyacaklarını, içerideki tüm pisliklerden uzak tutacaklarını söylediler. Tanrım korkuyordum. Hapse atılmadan bir gece önce büyük anneme niye tanrı bana bunun yapılmasına izin veriyor diye sormuştum. O da Asla tanrının ne yaptığını sorgulama. dedi. Ben de bir daha asla sorgulamadım. Hapiste benim yaşıtlarımın kaldığı Jungle isminde bir kısım vardı büyük mahkumlar asla orda kalmama izin vermediler ve beni hafif çalışma cezası almış önemsiz suçlar işlemiş yaşlıların yanına koydular. Bazen bizim koğuşa gitmem için Jungle'ın önünden geçmem gerekirdi. Tanrı biliyor ki küçüklüğümden beri hem kendimin hem de ailemin başının çaresine bakmak zorunda kaldığım için korkusuz biriyimdir ama o Jungle denen yerde öyle şeyler oluyordu ki içeride hapishane filmlerinde seyredebileceğiniz en mide bulandırıcı ve korkutucu sahnelerden birkaç kat daha fazlası vardı.

GEORGETOWN GÜNLERİ
Iverson hapishaneden çıktığı zaman gelecekle ilgili gerçekleştirebileceğini düşündüğü çok az hayali kalmıştı. Not ortalamaları düşüktü. Üstelik Kentucky kendisine verdiği burs teklifini de geri çekmişti. Meydana gelen olaylar insanların zihninde sportif başarılarından daha fazla ön plana çıkmıştı. Ne NBA ümidi kalmıştı ne de NCAA.. Ama Iverson tam bu sırada kendisini tekrar kanıtlaması için iyi bir fırsat olan Nike ve Reebok kamplarına davet edildi ve eline geçen şansı çok iyi kullandı. Bu sırada Georgetown coach'u John Thompson da ciddi şekilde Allen'ı takip etmektedir. Allen'ın annesi Ann, defalarca coach Thompson ile oğlu hakkında görüşür ve ondan oğluna her tüm olanaklarıyla kol kanat germesini rica eder. Georgetown, Iverson için önemli bir adımdır. Coach Thompson ise bundan sonra Iverson için hem bir baba figürü hem de Beyaz Gölgede'ki Coach Reeves gibi durmadan onu kollayacak, başını belaya sokmasına engel olacaktır. Iverson profesyonel olma kararı almadan önce Georgetown'da geçirdiği iki yılın sonunda arkasında bir çok ödül bırakır. 20.4 sayı ve 4.5 asist ortalamaları ile oynadığı 1994-95 sezonunda Big East Ligi'nin en iyi çaylağı ve savunmacısı ödülüne ulaşır. 25.0 sayı, 4.7 asist, 3.35 top çalma ortalamalarıyla oynadığı 1995-96 sezonunda ise ismi Big East'in en iyi ilk beşindedir ve tekrar yılın en iyi savunmacısı olarak ödüllendirilir. Ayrıca bir NCAA oyuncusunun alabileceği en prestijli ödüllerden biri olan Associated Press All American takımına seçilir. NCAA turnuvasında ondan sonra yüz sayı barajını geçebilen ilk oyuncu ise ancak 5 sezon sonra Duke'ten Jay Williams olacaktır. (Bu sezon da Maryland'li Juan Dixon geçti.)

NBA YENİ NESİL SÜPER YILDIZINA, KAVUŞUYOR!!..
Aslına bakarsanız Allen draft edilmeden önce Philadephia'nın durumu hiç de iç açıcı değildi. Wilt Chamberlain'li, Dr. J'li ve Moses Malone'lu günler çok eskilerde kalmıştı. Hem de son 6-7 sezonda sürekli gerileyen bir performansları vardı. Sixers bir yıl önce birinci tur üçüncü sıradan süper yetenek North Carolina mezunu Jerry Stackhouse'u kadroya kattı. Takım Stackhouse'un çaylak sezonunda gösterdiği 19.2 sayı ve 3.8 asistlik performansla biraz kıpırdanma gösterdiyse de bu pek yeterli olmadı. İşte bu günlerde draft lottery'den gelen bir numaralı seçim hakkı yeniden yapılanmaya giren Sixers için ilaç gibi geldi. 1996 yılının drafta seçilen bir numaralı ismi açıklandığında herkes NBA'deki en iyi genç guard ikilisine Sixers'ın sahip olduğu konusunda hemfikirdi: Allen Iverson ve Jerry Stackhouse.
Iverson daha ilk sezonunda -küçüklüğümden beri favorim olan- NBA Action Countdown 10 listelerini bolca işgal etti. Evet bu çocuk hızlıydı. Gerçekten eşi görülmemiş bir şekilde hızlıydı. Hem de mükemmel sıçrayabiliyordu. Ama onun en çok konuşulan hareketi o enfes cross-over'larıydı. Bir arkadaşını seyrederken ne kadar etkili olduğunu keşfettiği ve ancak saatler süren çalışmalar sonucunda bugünkü şekline gelen bu hareket, artık Iverson'la özdeşleştirilmiş durumda. Yaşlı kurt Tim Hardaway de etkili cross-over'lara sahip ama kesinlikle estetik bakımdan Iverson ile kıyaslanamaz. Her ne kadar Iverson, hakemler tarafından Kobe kadar korunmasa da sanırım hakemlerin Iverson'la ilgili verdiği en yanlış kararlar da yine meşhur cross-over'larıyla ilgili. Hakemlik eğitimi almış ailenizin naçizane yazarı bendenize göre Iverson Cross-Over sırasında topu kavrıyor ve driplingini kesmiş oluyor bu yüzden normal şartlar altında bu topla yürüme hatası. Ama dediğim gibi ancak normal şartlar altında bu kuralı uygulayabilirsiniz. Adam o kadar estetik bir şekilde bu hareketi icra etmekte ki hakemler de ellerinde olmadan Yaradan ne güzel de cross-over yaptırıyor bu çocuğa, tüm stepsler sana kurban olsun. diye düşünüyor olmalı. Asıl konumuza geri dönersek, Iverson rookie sezonunda ortalığı toz duman etti. NBA tarihinde rookie sezonunda 5 maç üst üste 40 sayı barajını geçen ilk oyuncu oldu ve 23.7 sayı ile 7.5 asist ortalamaları ile oynadığı bu sezonda haliyle yılın çaylağı ödülüne rahatça ulaştı. Stackhouse ise Iverson'a 20.7 sayı ortalamasıyla destek olmaktaydı.
Belirttiğim gibi bu ikili en NBA'in en etkili duo'larından biriydi ama sezon içinde çoktan kendini belli eden bazı sorunlar kendini her geçen gün daha çok belli edecekti. Bir takım düşünün ki elinde şu an NBA'in en iyi oyuncuların ikisini bulundurmasına rağmen ancak 22 galibiyet alabilsin. İşte bu durum Sixers Antrenörü John Davis'in takımdaki sonunu hazırladı. Yerine ise Iverson'ın ilerleyen zamanda çok seveceği (?!) NCAA'in ve NBA'in en iyi antrenörlerinden Larry Brown getirilecekti. Brown sorunu görmekte çok gecikmedi. Elindeki en önemli iki silahı birbirinden egoistti!. Üstelik bunlardan biri takımın oyun kurucusuydu. Iverson başına buyruk, fazla emir almayı sevmeyen ve -geçmişinin neden olduğu bir durum olarak düşünebileceğimiz- herkese kendini kanıtlamaya çalışan, sahada çok konuşan ve arkadaşlarına olur olmadık sataşan bir oyuncuydu. Stackhouse ise takımın gerçek yıldızının kendisi olduğunu düşüyordu. Medya çoktan daha sonra tüm North Carolina mezunu vasatın üzeri guardlara yakıştırmaya meraklı olduğu -hatta 20 sayı ortalamasını geçen her guarda- Yeni Michael Jordan yaftasını yapıştırmıştı. Bu tür unvanların verdiği ağırlık ise Stackhouse için şu anlık daha çok ağırdı. Kendilerini kanıtlama kavgasındaki, öncelikle Ben diyen bu iki oyuncunun rekabeti bir idman sırasında adeta sokak kavgasına dönünce ikisinden birinin takımdan gönderilmesi artık şart olmuştu. Sixers ve Brown da tercihini Iverson'dan yana kullanınca Stackhouse NBA'in bir başka süper yıldızı olan Grant Hill'in Detroit'ine Theo Ratliff ve Aaron McKie karşılığında sezon ortasında gönderildi. Larry Brown takımı aklındaki oyun sistemine göre yavaş yavaş temizledi sezon sonuna gelindiğinde ise sezona başladığı kadrodan sadece 5 kişi takımda kalmıştı. 1996-97 sezonu yılın çaylağı ve All-Star haftasonu çaylak maçının en değerli oyuncusu Iverson için 1997-98 sezonu da parlak geçmişti. Her ne kadar takım ancak 31 galibiyet alsa da Iverson ligi 22.0 sayı, 6.2 asist ve 2.20 top çalma ortalamalarıyla tamamladı. Üstelik sezon içinde iki kez Jordan'ın Chicago'sunu da alt etmeyi başarmışlardı. Bu arada Iverson medyadaki sansasyonel açıklamalarına iyice hız verdi. Ne Michael Jordan ne de Charles Barkley gibi eski oyunculara saygı duymadığını üstelik de Jordan'ın biraz fazla abartıldığını söylemesi tepki topladı. İnsanlar zaten geçmişi hatırlamaya meyillidirler. Iverson da bu tür tepkilere alışıktı. Georgetown'daki iki sezonu boyunca rakip okullar onlarla hep Mahpushane kaçkınları diye dalga geçmiş, taraftarlar da Iverson'a sandalye ile ilgili bolca espri yapmıştı. Zamane üniversite gençliği işte ne yapacaksınız. Geçmişini bir kenara bıraktığınızda bile Stackhouse ile arasında geçen olaylar ve Coach Larry Brown'ı pek takmaması insanların Iverson'a ön yargı ile bakmasına neden oluyor. Biraz evvel de belirttiğim üzere bunlara Cross-over'la Jordan'ın belini kırdığı birkaç pozisyonun ve gelen iki galibiyetin verdiği gazla Jordan hakkında verdiği demeçler de eklenince yetenekli ama az sevilen oyuncu kategorisinde kendisine en üst sıralardan bir yer edindi.

8 YIL SONRA GELEN PLAYOFF BAŞARISI
1998-99 sezonunda Sixers tam 8 sezon sonra ilk kez playoff'lara katılma hakkı elde ederken Iverson 26.8 sayı ortalamasıyla uzun yıllar sonra sayı krallığına ulaşan ilk Philadelphia oyuncusu oluyordu. Playoff ilk turunda karşılarına çıkan Orlando'yu rahatça 3-1'lik skorla saf dışı eden Sixers, ikinci turda yüce insan, büyük şutör ve son saniye canavarı Reggie Miller'ın Indiana Pacers'ı karşısındaydı. Her ne kadar Pacers seriyi 4-0 ile süpürerek geçse de oynanan üç maçın skoru 4 sayı ve altında bir farkla sonuçlandı. Ama asıl önemlisi bu ufak macera hem Iverson hem de Sixers için gelecek NBA finalinde bir tecrübe olacaktı. Bu sırada NBA kariyerine point guard olarak başlayan Iverson, aşırı derecede şut kullanması ve çok az sayıda asist yapması nedeniyle çoktan off-guard olarak oynatılmaya başlanmıştı. Çoğu kişi için önceleri fiziksel özellikleri dolayısıyla kafalarda hafif soru işaretleri yaratan bu durum bir süre sonunda gerçekten taktik bir zafer olarak sonuçlandı. Iverson MVP oylamasını 4. sırada tamamladı ama çoktan beri hakkettiği NBA'in en iyi ilk beşinde kendine yer bulmuştu. Iverson 1999-00 sezonunda 28.4 sayı ortalaması ile tekrar skor gücünü ortaya koyar ve NBA'in en iyi ikinci takımına seçilir ama Larry Brown artık beklediği verimi alamadığı oyuncusundan -özellikle Indiana karşısında alınan sonuçlardan sonra- rahatsızlık duymaktadır. Iverson kimi zaman verilen taktikleri dinlemez kenara geldiğinde Brown'a tavır alır, durmadan basın yoluyla Brown'ı eleştirir ve Brown'ın takımdan ayrılacağı yolundaki söylentilere çanak tutar. Brown da aynı şekilde Iverson'a medya üzerinden sürekli açıklamalarda bulunur ve olası bir takasın sinyallerini verir. Iverson da çıktığı az sayıdaki idman sayısını iyice azaltır. Durum anlatılanlara göre öyle bir hale gelmiştir ki Iverson, Fenerbahçe'de futbolun yanı sıra basketbol da oynadığı yıllarda sadece bir ya da iki kez basketbol antrenmanına çıkmış efsanevi futbolcu Can Bartu'yla çıktığı idman sayısı itibariyle adeta yarışacak hale gelmiştir!. Belki abartılı da olsa sezon boyunca sadece15 antrenmana tam saatinde gelerek kendisine verilen programın hepsini tam olarak uyguladığı şeklinde bir söylenti var doğru olup olmadığını bilemiyorum ama biraz abartılı da olsa idman sayısının bayağı düşük olması ihtimal dahilinde. Özellikle bahsettiğim kişi Iverson olunca. Hele Sixers'la 6 yıllığına da 71 milyon dolarlık bir sözleşme yenilemesine gittikten sonra bu tür olayların devam etmesi Larry Brown'dan da onayı alan Sixers yönetimi Iverson'ı çağırarak bu koşullar altında kendisini takas etmeye karar verdiklerini bildirir. Iverson ise Philadelpia'dan gitmemek için elinden geleni yapar. Toplantıda üyelere bundan sonra tüm idmanlara zamanında ve eksiksiz katılacağına, takımda liderliği daha fazla üstleneceğine ve takım arkadaşları ve toplumla daha iyi geçineceği konusunda sözler verir. Iverson'a son bir şans vermek isteyen yönetim onu takas etmekten vazgeçer. Değişmeyen tek şeyin her şeyin değiştiği olduğunu söylerler.

IVERSON'DAKİ ANİ DEĞİŞİM
Verdiği sözlerin arkasından Iverson da bu değişim felsefesine uyarak yeni sezonda herkesi şaşırtan bir görüntü sergiler. Eskiden sürekli laf dalaşı yaptığı takım arkadaşlarına artık daha sevecen ve hoşgörülüdür. Onları daha çok onure etmeye çalışır, kızdığı zaman bile bunları espri yaparak belli eder. Coach Brown'a daha fazla saygılıdır. Medya ile arasındaki ilişkiler de biraz daha düzelmiştir. Üstüne üstlük sahada da fırtına gibi esen ve rakiplerini ezen de bir Iverson vardır.
Washington da düzenlenen 50. NBA All Star maçında Doğu'nun son dakikalarda farkı kapatarak maçı kazanmasında önemli pay sahibi olan Iverson, attığı 25 sayıyla All-Star maçının MVP'si seçiliyordu. 56-26 biten normal sezonun ardından Philadephia 11 yıl sonra ilk kez Atlantik Konferans'ını ve Doğu yakasını şampiyon olarak tamamladı. İlk turda rakip bir kez daha Reggie Miller'ın Indiana'sıydı. Ama bu defa Sixers geçen senelere oranla çok daha kuvvetliydi ve Pacers'ı 3-1 gibi rahat bir skorla saf dışı ederek play-off'larda yoluna devam etti.

JORDAN'IN VELİAHTLARININ SAVAŞI
Bir üst turda Michael Jordan'ın veliahtlarından ikisi karşı karşıya geldi: Vince Carter ve Allen Iverson. Tamamen Vince Carter ve Allen Iverson düellosu şeklinde geçen seride Carter iyi de oynasa üstünlük kuran taraf 4-3'le kıl payı Allen Iverson ve Sixers oldu. Bu kez Iverson karşısında bir başka Allen ve Bucks'ı buldu ama Sixers bir önceki turda Toronto karşısında olduğu gibi zorlansa da turu geçmesini bildi (4-3). Kimilerine göre majesteleri Michael Jordan'ın tahtının gerçek sahibini belirleyecek eşleşmede Lakers ve Sixers kozlarını paylaşacaktı. Hepinizin bildiği üzere Bryant, Shaq gibi bir devin de desteğini alarak Sixers'ı saf dışı bıraktı ama yıl boyunca ortaya koyduğu performansla Iverson insanları saygısını ve sevgisini tekrar kazanmıştı. 1996 Jordan'dan sonra 30 sayı ortalamasını ilk geçen oyuncu olarak sayı krallığına ulaşan Iverson, ayrıca MVP ödülünü de kazanarak Moses Malone'dan 20 yıl sonra bu ödüle ulaşan ilk Philadelpia oyuncusu oldu. Bu ödülü kazanan diğer iki Philadelpia'lı oyuncunun Dr.J ve Wilt Chamberlain olduğunu söylersem sanırım Iverson'ın Phialdelpia için ne derecede önemli bir isim olduğunu anlatabilirim.
Iverson play-off'un hemen sonrasında 7 yaşındaki kızı Tiaura ve 4 yaşındaki oğlu Allen II‘nin annesi ve kendisinin de uzatmalı nişanlısı olan Tawanna Turner ile dünya evine girdi. Ama nikahtan iki ay sonra en yakın arkadaşının bir cinayete kurban gitmesi onu derinden etkileyecekti. Sezon başında yaşadığı sakatlıklar sonucunda Iverson'sız Sixers, otoriteleri hayal kırıklığına uğratmadı sezona 5 mağlubiyetle başladı. Bunu takiben Iverson'ın sakatlığının düzelmesi sonucunda Philadelpia 7-0'lık bir galibiyet serisi yakaladı. Sanırım bu istatistikler Iverson'ın Sixers için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yeter de artar. Iverson'ın 31.4 sayı ortalamasıyla sayı krallığı kazandığı bir sezonda daha ilk turda Boston'a 3-2 elenmek gerçekten acı bir durum ama bu yıl şanssızlıklarla başladı ve aynı şekilde de sona erdi.

LARRY BROWN'IN TAKTİK TAHTASI
SAVUNMA+RİBAUND+IVERSON=GALİBİYET
Sezonun en çok konuşulan olayı ise tabii ki kraliyet tahtının sahibinin geri dönüşüydü. Peki veliahtlar bu durumda nasıl davrandılar? Eskiden haylaz olan, kralla sürekli tartışan prens onun önünde eğilerek her zaman ona saygı duyduğunu bildirdi ve herkesin sonsuz sevgisini kazandı. Öteki prens ise taht kavgasını sürdürdü, kralın onurunu kırıcı sözler söyledi. (Karşıma çıktığında pişman olacak çünkü ona sayı bile attırmayacağım, o artık çok çok yaşlı bir adam. / imza/ Kobe Bryant ) ve bu tutumuyla tahtı kazandığı zaman bile insanlar onu sevmeyecektir. Tamam kabul ediyorum Machiavelli'nin Hükümdar kitabına döndü bu yazı ama insanın branşı siyaset bilimi olunca kendinizi bu tür benzetmelerden uzak tutamıyorsunuz. Konumuza geri dönersek yukarıda belirttiğim durum özellikle Philadelpia'da düzenlenen All-Star Haftasonu'nda doruğa ulaştı. Jordan'la barışan Iverson bu kez de efsanevi Dr.Julius Erwing'in formasıyla maça çıkınca tüm basketbol severleri kendisine bir kez daha aşık etti. Diğer tarafta ise maçtan evvel Jordan'ın gidip Bu bir şov maçı sakın işi kişiselliğe dökme biz buraya insanları eğlendirmeye geldik kişisel hesaplar gütmeye değil!! şeklinde konuşmak zorunda kaldığı Kobe vardı. Kobe her ne kadar MVP seçildiyse de kendi evinde onur kırıcı bir şekilde yuhalandı.
Kobe lige ilk adım attığında herkesin sevgisini kazanan biriydi ama insanlara kendisini kabul ettirmek için kendini hiç olmadığı sert, argo konuşan birine dönüştürmeye çalışınca insanların sevgisini yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Bunun tam tersi olarak hırçın, asi Iverson gitti ve yerine aile sahibi olduğunun farkında daha olgunlaşmış bir Iverson geldi. İki oyuncu da tanrı vergisi süper yeteneklere sahip ama tahtı kim gerçekten hakkediyor?
İsterseniz Hidayet'in şu sözlerini hatırlatarak cevabı size bırakalım: Kobe bence çok iyi bir oyuncu ama şu ana kadar savunmakta en fazla zorlandığım oyuncu Iverson..



Kullanıcı avatarı
VSaBaH
Tasarımcı Yönetici
Tasarımcı Yönetici
Mesajlar: 6135
Kayıt: 21 Kas 2005 [ 23:54 ]

Mesaj gönderen VSaBaH »

THEFLASH, forumumuza hoşgeldin ve moderaötrlüğün hayırlı olsun...

Hadi MeLo'nun yüzünü kara çıkarma ;-)

Bu arada Iverson yazısı bayağı bilgilendirici olmuş.
 !
REKLAMLARA YAPILAN TIKLAMA BİZİM TEK GELİR KAPIMIZDIR. LÜTFEN ADBLOCK TARZI EKLENTİLERLE REKLAMLARI ENGELLEMEYELİM. BİZE EN GÜZEL TEŞEKKÜRÜ BU ŞEKİLDE YAPABİLİRSİNİZ. TEŞEKKÜRLER...


Resim

Cevapla