isimsiz kaharamanlar

Ülkemizini içinde bulunduğu durumları tartışabilirsiniz ancak SİYASET YAPMAK YASAK!!!
Kullanıcı avatarı
ada_güzeli
Tecrübeli Üye
Tecrübeli Üye
Mesajlar: 63
Kayıt: 28 Ağu 2007 [ 09:41 ]

isimsiz kaharamanlar

Mesaj gönderen ada_güzeli »

LİNKİ GÖREBİLMEK İÇİN LÜTFEN KAYIT OL VEYA GİRİŞ YAP!

Kahraman,/F.İ./ Yiğitlik gösteren cesur kimse, yiğit, bahadır, alp anlamlarına gelmektedir.
Bu kavram iki kısma ayrılmaktadır. Biri bilinen tanınan, kitaplarda yer alan kahramandır. Diğeri, bilinmeyen, kayıtlarda-kuyutlarda ismi-cismi olmayan, ancak dost kalplerde vefalı gönüllerde bulunan kahramandır.. Türk tarihinde ve Türk kültüründe ”isimsiz kahramanlar” diye bir kavram vardır. Galiba en çok bu kavramı Türk-İslam Ülkücüleri kullanmaktadır. Çünkü bu hareketin gerek isimli ve gerekse isimsiz(bilhassa da isimsiz) kahramanları oldukça çoktur. .
Benim , burada yapacağım sohbetin esasını, “isimsiz kahramanlar” teşkil edecektir. Evet, bir çok konuya girip-çıkacağım., fakat sohbetimin merkezini isimsiz kahramanlar teşkil edecektir.
Bizim zaman zaman dile getirdiğim, dost yüreklerle paylaştığımız bir kıssa vardır.
İzniniz olursa , sohbetime onunla başlamak istiyorum.
“İsimsiz kahramanlar” der demez, gönlümüze hemen “VEFA” kavramı düşer.. Sizinle burada paylaşacağımız fıkrada bu kavramın zirve noktasını göreceksiniz
Kıssa şu:.
Dört ayaklı kemik dostunun, kızgın güneş altında beklediğini görürler. Sorarlar:” Birkaç günden beri, burada oturuyorsun. Birimi gelecek?.” Cevabı gerçekten de müthiştir. Der; karnımın aç olduğu bir zamanda burada bir kemik bulmuş, onunla karnımı bir güzel doyurmuştum.. Burada bekleyerek ona, o kemiğe olan vefa borcumu ödemeye çalışıyorum
……………………………………..
Vefa…..
Yerleri-gökleri; zamanları ve mekanları dolduracak kadar büyük bir kavram..
Onda insan, onda İslam ve onda Türk var….
O halde; Vefasızdan ne insan olur ve ne de Müslüman…. Türk olabilmek için de vefakar ve cefakar olmak lazım.

İsimsiz Kahramanlar Neden Bu kadar İhmal Edildi??..

Benim anlamak isteyip de bir türlü anlayamadığım, O insanlar şu kadar yıldan beri niçin-neden isimsiz-cisimsiz-terk edilmiş- bir vaziyette, kenar ve köşede bırakıldı? Ülkücü hareketin ve onun siyasi misyonu olan MHP’nin her yönüyle yetişmiş olan bu değerli DAVA adamlarına ihtiyacı mı yoktu?!..
Ne demek..Olmaz olur mu?!...
İyi de niçin bu insanların ilminden, irfanından, duâsından, hayati ve siyasi tecrübelerinden istifade etmek istenmez….buna gerek duyulmaz…
Yahu, Ana dolu’nun herhangi bir ilçesinde Belediye Başkanlığı yapacak bilgisi, ilgisi, sevgisi ve de tecrübesi olmayan insanlardan bilmem ne….olur mu?!... Bunlar nereden , niçin bulunun ve çevrede bu gibi insanlara neden yer verilir bilemiyorum.
Galiba bize, hareketin vitrinine sahasında tefeyyüz etmiş, fikren, ruhen ve beden sağlam elaman gerekmiyor...
Öyle mi?!...
İyide niçin?!....
Adam ömründe doğru dürüst üç beş kitap okumamış. İslam’dan bildiği, anladığı ve sohbetlerinde kullandığı beş on Bektaşi fıkrası, - tekerlemesi. Bununla bu beyinle ve bu gönülle, bu kadar büyük ve aynı zamanda da kutsal bir DAVA ya nasıl faydalı olabilir.
Sadece noksan olduğu din değil. Diğer sosyal konularda da göz ve gönül dolduracak bir muhtevaya sahip değil.
Bahse konu olan bu kimselerin içtimai hayatları- insanlarla ilişkileri- de fevkalade zayıf. Bu sebeple parti çalışmalarında –beyin ve gönül kazanmakta- başarılı olmaları da mümkün değil.
Ben…ben diyor ve başka bir şey söylemiyor. Öyle ya adam, eskiden koca koca makamlarda bulunmuş…Tutup ta size saygı gösterecek, beyin ve yürek zenginliğinizden istifade edecek değil ya…Kafası havada, muhatabının yüzüne bile bakmıyor
Büyük makamlarda bulunmuş doğru. Ne var ki, mensup olduğu makam kendisini küçük olmaktan kurtaramamış...Çünkü insanı büyüten-geliştiren, sahip olduğu makam-mevki değil; makamları büyüten, manalaştıran insandır. Evet onu ifade etmek istiyorum. Makamlar insanları büyütmüyor; insanlar makamları yüceltiyor
Nerede kalmıştı_.
Evet onu diyorduk. Neden bunlar..Niçin etraflarında-yanlarında her yönü ile kendini ispatlamış nefsi istek ve arzularını aşmış, sahasında tefeyyüz etmiş adam gibi adamlara yer vermezler…
Sigara tüttürmenin dışında yaptığı bir şey yok!.. Ağzından iki kelime bile alamıyorsunuz…Dünya umurunda değil… Onun için .her şey bir varmış bir yokmuştan ibaret…
Neden hep bunlar!..Mizacı düzgün, sinirleri sağlam lafını-sohbetini bilen; muhatabına sevgi ve saygıda kusur etmeyen; içi-dışı pırıl-pırıl tertemiz başka biri(leri) yok mu!...Niçin yok?!.. Kıran mı geldi?...
Malzeme bu, ne yapalım” diyerek işin içinden çıkamazsınız! Ben malzemenin yalnız bundan ibaret olduğuna inanmak istemiyorum.
Eğer yetişmiş insan bulunmuyorsa,(ne demek olmaz olur mu?!” biran için diyelim ki öyle. Bu takdirde ne yapıp yapıp yetiştireceksin! Vitrine çıkarmazdan önce sıkı bir eğitime tabi tutacaksın. Günlerce, yetmedi aylarca, bu eğitim devam edecektir. Bunları yapacak beyinleri ve gönülleri besleyecek bir çok uzman var kenarda-köşede. Onlarca yılın birikimi olan, beyin ve gönül zenginliklerini paylaşmak için can atıyorlar.
Bunu gerçekleştirmek için, prof olmaya da gerek yok. Melse uzmanlık meselesi. Bir de aşk ve tecrübe işi.
(Bir not: Alman polisine, bir şey sormak istediğinizde, eğer o anda elinde sığara varsa, onu bir şekilde size göstermez- saklarlar… ayrılmanızı bekler ve daha sonra bıraktığı yerden tüttürmeye devam eder…)
Bilmiyorum, anlatabiliyor muyum....
Galiba mümkün değil..Çünkü bu bir eğitim-kültür meselesi…Edep-irfan…anlayışı…Evet evet kısaca; TÜRK TÖRESİ.- İSLAM AHLAKI…(Türk Töresi: Türk gibi davranmak ve Türk gibi yaşamak…İslam Ahlakı:Mümkün-mertebe “ fıtratın dışına” çıkmadan hayat yolculuğuna devam etmek…)
Geçiyorum….
Tabii ki şimdilik.…
Kardeşim, moraliniz bozuk, sinirleriniz eskimiz-pörsümüş de olabilir. Normaldir…O halde, yerinizi genç, fikren, ruhen ve bedenen sağlam olan kimselere bırakmanız gerekmez mi?!... Çünkü;ne siz, ne biz bu vatanda bulunmaz meta değiliz…Türk anaları neler ve ne kahraman- yiğitler doğurdu….Arayın, bulun…vitrine onları koyun..yerinizi fikren, ruhen ve bedenen sağlam insanlara bırakın… Endişeniz olmasın..gözünüz arakada kalmasın…. Her şey çok daha iyi olacaktır.
Biraz önce sorduğumuz soruyu, bir kez daha yeniliyoruz.
Ocak ve bucaklarımızın vitrininde; partimizin il ve ilçe teşkilatlarında.. ve Genel Merkez’de niçin daha muhtevalı, bilen, anlayan, konuşan…seven-sevilen…içine-dışına..(mümkün-mertebe) çok daha fazla dikkat eden insanlara yer verilmiyor?!...
Seçmek ve seçilmek konusunda göz önünde tutulan ölçülerin ne olduğunu, doğrusu merak ediyoruz..
Acaba, cebi dolu, çevresi kalabalık olan insanlar mı tercih edilenler..…Bu zayıf bir ihtimal. Peki, ya ne? Acaba Hemşericilik-bölgecilik vs.. Olabilir mi?...Hayır! bu da olamaz!. Katiyen!.. Zira TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, bunları-hemşericiliği-bölgeciliği vs… içinde-dışında-ardında önünde barındırmaz, asla! Biz; Türk milliyetçiliğinin, ilim—bilim ve irfan dışı bu ve benzeri olgulara içinde yer vermediğini ve bunlara hiçbir surette hayat hakkı tanımadığını biliyor ve inanıyoruz.
O zaman seçme ve seçilmekte göz önünde tutulan ölçü ne olabilir?..
Sakın, ne olur; Türk milliyetçiliğine ve onun özü- esası olan Ülkücülüğe bu ve benzeri (ALLAH’ın lanetine uğramış) kavramları karıştırmayınız! gerektiğinde biz, birbirimizin her türlü hata ve kusurunu affedebiliriz. Fakat bu menfur bakış ve tercihleri asla affetmeyiz! edemeyiz …



Kullanıcı avatarı
MTUĞRUL
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 28 May 2006 [ 12:59 ]

Mesaj gönderen MTUĞRUL »

teşekkrüler imkanım olursa incelemk isterim

Cevapla