Kazdağı Sorunumuz...

Ülkemizini içinde bulunduğu durumları tartışabilirsiniz ancak SİYASET YAPMAK YASAK!!!
Kullanıcı avatarı
prensess
Fanatik Üye
Fanatik Üye
Mesajlar: 1082
Kayıt: 02 Nis 2007 [ 18:56 ]

Kazdağı Sorunumuz...

Mesaj gönderen prensess »

:ok: Şu sıralar derdimiz yetmezmiş gibi birde Kazdağımızın madenciler tarafından işgali çıktı!İnsan işte sölediğim gibi doğayla yaşamak istiyor ama bi seçim yapmak durumunda kalınca doğanın hiç yok olmayacağını düşünüyor ve hemen parayı seçiyor...11 firmanın, 37 ayrı noktada altın madeni bulmak için sondaj çalışması yapıyor ve bu hiç zarar vermiyormuş o bölgenin suyu nolcak?tamam suyuda geçtik ki su insanın yaşam kaynağı peki bu çalışmalar yapılırken yıkılan ağaçlar?Zeytin ağaçlarımız?ve buna rağmen Kaz Dağlarında altın aramak için 892 bin 575 metrekarelik bölgeyi kapsayan 150 ayrı izin verilmiş...Şimdi oradaki halk nasıl karşı gelsin?küçük bir karınca koca düzeni nasıl değiştirir?umarım yapılan ve yapılacak olan mitingler birşeye yarar ve Kazdağını da kaybetmeyiz...

Altın arama girişimlerine iki yıl önce başlanan Kazdağları, bir haftadır televizyon ve gazetelerin yoğun ilgisine mazhar oluyor. 16 yılı geride bırakan Bergama Köylülerinin altın madenine karşı mücadelesini görmezden gelen, madenci şirketlerin haberlerini reklamını yapar gibi sunan çok tirajlı gazetelerin Kazdağları’ndaki altın madenciliğine karşı çıkan duruşları, bölge halkını sevindirmekle birlikte, ister istemez soru işaretleri de yaratıyor. Zira, çok değil daha geçtiğimiz yıl, hem de 1.500’e yakın Eşmelinin siyanürle zehirlenmesinden bir hafta sonra resmi açılışı yapılan Kışladağ Altın Madeni’nin zararlarından, bugün Kazdağları için feryat figan eden gazetelerin hiçbiri bahsetmemişti.

Eşsiz yaşam kaynağı

Çanakkale Kültür ve Tabiatı Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ülkü Altınoluk, İsviçre Alplerinden sonra dünyanın oksijeni en bol ikinci bölgesi olarak bilinen Kazdağları’nın mitolojisi, coğrafi özellikleri, toprağı ve suyu ile Alplerden çok daha üstün yönleri olduğunu belirtip devam ediyor; “Burası bizim yaşam kaynağımız. Küresel ısınmada gelip sığınabilecğimiz bir sığınak, gen deposudur…”
258.190 hektarlık bir ormanlık alana sahip olan Kazdağları’nda zengin bir genetik çeşitlilik bulunuyor. Çanakkale, Gönen, Biga ve Balıkesir’e uzanan dağların endemik bitki örtüsü, binlerce yıla yayılan kültürel birikimi, bin pınarlı su kaynakları ile eşi benzeri bulunmaz bir yaşam kaynağı. Bir yılda tükettiği karbondioksit miktarı 516.380 ton olarak hesaplanan dağlar, küresel ısınmanın yöredeki etkilerini önemli ölçüde azaltırken; ürettiği oksijen miktarı (375.400 ton) ile bölgeyi dünyanın oksijeni en zengin yörelerinden birisi haline getiriyor. Sadece bu oksijen bolluğu bile Kazdağları’nı doğa, dağ ve sağlık turizmi merkezi haline getirmeye yetmektedir. Bilim insanları Kazdağları’ndaki ormanların zarar görmesinin ekosistemi bozacağına bunun da kuraklığın artmasına, erozyona, sel ve fırtınaların çoğalmasına yol açacağını dile getiriyorlar. İnsan ve diğer canlıların yaşamında giderilmesi olanaksız sorunları da beraberinde getireceği bu durumun, tarım alanlarının da azalması anlamına geleceğine, dolayısıyla çiftçilik yapan yöre halkı için tam bir yıkım olacağına dikkat çekiliyor.
Verimli toprakları, ormanlarla kaplı dorukları ile Kazdağı binlerce yıldır insanlara kucak açmış, onların söylencelerinin anayurdu olmuştur. Tanrıların tanrısı Zeus’un yurdu İda, sonradan Anadoluya yerleşen Türkmenlerin Kazdağı, tanrıçaların güzellik yarışmasına katıldığı ve çoban Paris’in hakem olduğu yerlerler, sonradan yine çobanlık yapan Sarıkız efsanesinin geçtiği yerler haline gelmiş. Homeros dağın antik çağdaki adı olan İda’nın anlamının “Bin pınarlı yer” olduğunu söyler. İda’nın Kazdağı olması ise Türkmen aşiretlerince kutsal kabul edilen Kazayağından geldiği sanılıyor.


Adı bile felaket olur

Kazdağı’nın eteklerindeki yerleşim yerlerinde halk son günlerde diken üzerinde oturuyor adeta. Bin yıllık dağın sessizliği büyük iş makinelerinin sondaj gürültüleri ile bozuldu. Bu maden sondajları nedeniyle Çan ilçesinin en büyük köyü Etili’nin içme suları bir süre sonra çamurlu akmaya başlayınca köylü kaymakamlığın kapısına dayandı. Yine Küçükkuyu’nun Bahçedere köyünde açılmak istenen üç sondaj kuyusu köylülerin büyük tepkisine neden oldu. Altın madencileri Kazdağı’nın derinliklerdeki altına hücum etmişler adeta. Çoğu yabancı olan madenci şirketler dağın etrafındaki bölgelerde hemen hiç boş yer kalmayacak şekilde maden arama ruhsatı almışlar. Kazdağları’nın Edremit Körfezi’nin güney kıyılarında Milli Park ilan edilen alanın dışındaki her yerde sondaj yapılıyor bugün. Bir ara adı Bergama’daki Normandy’e ait altın madenini satın alma girişiminde de geçen Kanadalı Frontier ve yine Kanadalı Tec Cominco şirketlerinin çalışmaları neredeyse üretim aşamasına gelmiş dayanmış. Bu şirketler kendilerine taşeron yerli ortaklar bulmaktan da geri kalmamışlar tabii. Kazdağı’nda altın madeni aranan yerler ülkenin en değerli ormanlarının, en verimli zeytinliklerinin, meyve bahçelerinin bulunduğu bir yöre. Maden işletmesi çalışmaya başladığında zirvesinin tamamen kazınacağı söylenen ormanlarla kaplı Ağı Dağı, ilerde Çanakkaleye su taşınması planlanan Bayramiç Barajı’nın yanıbaşında yükseliyor. Bazı yerler ise, Televizyon Kulesi, Halilağa gibi Çanakkale kent merkezinin hemen dibinde bulunmakta. Çanakkale 18 mart Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Şeker, bölgede bırakın siyanürlü altın madenciliğini, taş ocağı işletmesinin bile açılmasının düşünülemeyeceğini söylüyor. “Madenciliği adı bile buradaki zeytin ve zeytin yağcılığını bitirir” diyor Şeker. Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür ise Kazdağı’nda yapılacak madencilik sırasında dev çukurlar açılacağını belirterek, madenci şirketlerin alacağı önlemlerin hiçbirinin çevreye kaya tozu, silis tozu, ağır metalli tozların yayılmasına engel olamayacağını dile getiriyor. Madencilik sonrası Kazdağları’nda geride kalacak manzara ise şöyle tarif ediliyor; “Dağın eteklerinden kazılan 1 trilyon ton kaya, bütün Çanakkale ve ilçelerinin kullandığı kadar tüketilmiş su, kullanılan 300-400 bin ton siyanür, yüz milyonlarca ton kükürtlü kaya pasası halindeki dev yığınlar, siyanürle kirlenmiş topraklar, atık barajları, ağır metallerle kirlenmiş sular…


Truva Atları’na karşı

Mitolojide Truva Savaşlarının güzel Helen için yapıldığı söylenmektedir. Ünlü coğrafyacı Strabon ise savaşların asıl nedeninin Kazdağlardındaki zenginlik olduğunu yazar. Tarım ve hayvancılıkta çağının en verimli ovalarını besleyen Kazdağları, yeraltındaki değerli altını ile de antik çağdan bu yana paylaşılmayan bir yer halindedir. Bu nedenle Truva Savaşları’nın nedeni olarak gösterilen Helen’in aslında bir kadın değil, çağlar boyunca kadınların güzelliğini simgeleyen altın olduğu da yaygın bir düşüncedir. Truva’nın düşmesine neden olan tahta atın ise, kentin içindeki işbirlikçileri temsil ettiği Truva Savaşlarındaki yorumlardan birisidir. Bugün Kazdağlarının her tarafına hücum eden çokuluslu şirketler saldırgan Akalılar’ı simgelemektedir. Bu çokuluslu şirketlere karşı mücadele eden günümüz Truvalıları, Çanakkaleliler ise bu mücadeleyi “Üçüncü Truva Savaşı” olarak adlandırıyorlar. Çanakkaleliler 2. Truva Savaşının yine bu topraklarda, Anadolu’yu işgal etmek için saldıran emperyalist güçlere karşı verilen Çanakkale Savaşları olduğunu dile getiriyorlar. İlk Truva Savaşı’nı içerdeki yerli işbirlikçilerinin de yardımı ile saldırgan Akalılar kazanmış, destanı da onlar yazmıştı. İkinci savaşı topraklarını yüzbinlerce can pahasına koruyan Anadolu halkları kazandı ve tüm dünyaya “Çanakkale geçilmez” cümlesini öğretti. Üçüncü savaş yine Kazdağları’nın zenginliklerine hücum eden çokuluslu şirketler ve onların Truva Atları olan yerli işbirlikçileri tarafından başlatıldı. Topraklarını tarihin her döneminde korumasını başaran Truvalılar üçüncü savaşı da kazanacak birlikteliği şimdiden örmeye başladılar bile


:!: :!: :!: “Ölüler altın takmaz!”

Marmara Çevre Platformu da (MARÇEP) “Ölüler altın takmaz!” başlıklı bir metni imzaya açarak, maden yasasıyla ülkemizin doğal, tarihsel ve kültürel değerlerinin yok olduğunu ifade ederken, yasanın ülke çıkarları doğrultusunda değiştirilmesini talep etti. İmzaya açılan metinde, 2004 yılı Dünya Çevre Günü olan 5 Haziran’da yürürlüğe giren Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile madencilikle ilgili pek çok yasada değişikliğe gidildiği belirtilirken, Orman alanları, milli parklar, özel koruma bölgeleri, ağaçlandırma, tabiat, doğal ve kültürel sit alanları gibi yerlerin bu yasayla madencilik faaliyetlerine açıldığı vurgulandı. Yasanın maden arama faaliyetlerini Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamı dışında bıraktığı belirtilirken, “ÇED yapılmadan verilen arama izinleri ile toplam rezervin yüzde 10’unun işletilmesine ve satışına izin verilebileceği, rezerv miktarının belirlenmesinde, madenci şirketin beyanın esas alınacağı kabul edildi” denildi. Açıklamada böylece ülkemizin doğal güzellikleri ve tek hazinesi olan alanların, ulusötesi ve yerli işbirlikçi madencilerin istilasına uğratıldığı vurgulandı.




YAZIYI YAPTIĞIM YAZIM YANLIŞLARINDAN DOLAYI ALDIĞIM UYARIDAN SONRA SİLMİŞTİM AMA ASIL ÖNEMLİ OLAN YAZIM YANLIŞLARI DEĞİL (örn:işkal yazmışım işgal yerine)İÇİNDEN SONUÇ ÇIKARABİLECEK KADAR ANLAMAK O YÜZDEN TEKRAR YAZDIM...UYARI İÇİN TEŞEKKÜRLER...