Ebru Cündübeyoglu..

Burada yerli ve yabancı oyuncuları daha yakından tanıyabilir, onlar hakkında bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz..
Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

ebru ile + life.........sizce aşk nedir=?

Özel günlerin çıkış noktası kabul edilen pek çok öyküsü olsa da, asıl neden; kazanç amacıyla yürütülen her türlü alım-satım etkinliğine (ticaret kelimesini biraz daha yumuşatarak kullanmak istedim) hizmet etmesidir. Bu özel günlerin, anlam ve öneminin yanı sıra “esnafı kollamak” “piyasayı canlandırmak” gibi bazı misyonları da vardır. Şaka bir yana her ne olursa olsun, hayatın tadını neyin verdiğini hatırlatan, öyküsünden çok, yüreğimizdeki sevginin özelleştirildiği bu günleri çok severim.
Yeni yılın süslü kırmızısı şubatın 14’ünü de baştan aşağı boyamadan gitmiyor. Bu ayda da güllere, kalplere, sevgiye aşka bürünmüş bir gün daha bizi bekliyor. Sevgililer gününüz kutlu olsun. Sevgililer gününü kutlayıp da, aşktan bahsetmemek olur mu ?
“Sizce aşk nedir?” sorusuna verilmiş bazı yanıtları sizlerle paylaşmak istiyorum. Yalnız dikkatinizi çekerim; yanıtlar, içlerinde en büyüğü 10 yaşında olan bir grup çocuğa ait.
• Aşk, sevgilimizle aramıza bir sürü kötü şey gelmeden önce hissettiğimiz şeydir.
• Anneannem sırtından hasta olmuştu ve eğilemediği için ayak tırnaklarına oje süremiyordu, dedem devamlı titreyen ellerine karşın anneannemin ayak tırnaklarına oje sürüyordu… Bence aşk budur.
• Sizin adınız size aşık olan birinin ağzından daha değişik çıkar, o size adınızı söylediği zaman “benim ne güzel adım var” diye düşünürsünüz.
• Aşk, bir kızın güzel bir koku sürmesi, bir erkeğin de güzel bir koku sürmesi ve ikisinin dışarı çıktıkları zaman birbirlerini koklamalarıdır.
• Aşk, birlikte yemeğe gittiğimiz zaman sevgilimizin kendi kızarmış patateslerini bizim tabağımıza koyması ve bizim tabağımızdan hiçbir şey almamasıdır.
• Aşk, çok yorgun olduğumuzda bizi gülümseten bir şeydir.
• Aşk, biri sizi ne kadar kırmış olsa da, sırf o üzülür diye ona kötü bir şey söylememektir.
• Aşk, sevgilimiz bir şey söylüyorsa, yılbaşı hediyelerini açmayı bile bırakıp onu dinlemektir.
• “Senden nefret ediyorum” dediğimiz birine ileride aşık oluruz.
• Aşk, sevgilimize “bu kıyafetine bayılıyorum” dediğimiz için onun o kıyafeti hergün giymesidir.
• Aşk, köpeğinizi bütün gün evde yalnız bıraksanız bile eve döndüğünüzde size koşup bütün suratınızı yalamasıdır.
• Birine aşıksanız , kirpikleriniz hareket ettikçe gözlerinizin içinden yıldızlar çıkar.
• Eğer aşık değilseniz “seni seviyorum” demeyin, ama gerçekten aşıksanız hep “seni seviyorum” deyin. Hem aşıksanız, hem de “seni seviyorum” demiyorsanız çok ayıp.
Bence aşkı çocuklardan öğrenmek gerek..
Sevgilerimle,




Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

Ebru'nun Duru'su
Dilek Dallıağ


"Deli Yürek" ve "Omuz Omuza" gibi sevilen dizilerde rol alan Ebru Cündübeyoğlu, kızı Duru'yu dünyaya getirdikten sonra kariyerine ara verdi.Kızı 1 yaşını dolduruncaya kadar çalışmayı düşünmediğini söyleyen Cündübeyoğlu, "Annelik insanı daha güçlü yapıyor. Ayakların yere sağlam basıyor. Allah isteyen herkese anneliği tattırsın" diyor.




Duru ne kadar oldu Ebru?

7 aylık oldu. 7 Eylül’de de yaşı dolacak. Ben de 10 Eylül doğumluyum. Ana-kız Başak burcuyuz.

- 2 tane dişi çıkmış Duru’nun.

Evet, iki pirinci var. Çok seviyor onunla sohbet edilsin; sürekli sesler çıkartıyor, şimdi röportajımızda olduğu gibi. Agu’lar bitti, yeni seslere geçti artık.

- Nasıl bir hamilelik geçirdin?

Gerçekten güzeldi. İlk 3 ayım çok fazla zorlamadı beni. Eylülde doğum yaptığım için son 3 ayımda sıcaktan dolayı zorlandım. Ayaklarım falan şişti. Vücudum su topladı, ama çok dengeli ve düzgün beslendim. Son 3 ayımı havuzda geçirdim. Hem yapılacak en iyi sporlardan biriydi, hem de beni hafifleten, sıcaklara tahammül etmemi sağlayan tek yerdi.

- Hamileliğinde nasıl bir beslenme programı izledin?

Bol kalsiyum, protein aldım ve çok süt içtim. Bebeğimizi düşündüğüm için hayatımda hiç beslenmediğim kadar beslendiğim bir dönem oldu. Fast food yiyecekler, sandviçlerden uzak durdum. Zaten sigara kullanmıyorum, alkol de almadım. Meyve ve sebze tükettim. Biz zaten kullanmıyoruz, ama hamilelik döneminde sigaradan adeta kaçıyorsun. Restorana gittiğimizde sigara içilen yerlerin hiçbirine gidememiyorduk. Bu bebeğimiz olduktan sonra da sorun tabii. Onun için her restoranda mutlaka sigara içilmeyen bölüm olması şart bence.

- Hamileyken çalışmış mıydın?

Hamileliğimin ilk 2 ayında çalıştım. "Omuz Omuza" dizisinin son bölümleriydi. Orada da hamileydim ve birbirine denk düştü. Orada gerçek hamileliğin reklamı gibi oldu. Şimdi hatırlıyorum da yönetmenime hep "Bu sahnede oturarak çekim yapabilir miyim" diye soruyordum. Hamileliğin başında aşırı yorgunluk ve uyku hali oluyor, meğerse ondan kaynaklanıyormuş. İlk 3 ayım yorgun, bitkin ve uyuyarak geçti ama yine de keyifliydi.

- Kaç kilo aldın hamileliğin boyunca?

Çevreden "En fazla 12 kilo alman gerek" diyorlardı. Sonra bana doktorum "Herkesin yapısı, boyu, metabolizması farklıdır. Şişmanlamaya yönelik, sağlıksız beslenmediğin sürece sorun yok" dedi. Onun üzerine rahat rahat yedim, içtim. Son üç ay kilolarım fazlalaştı; toplam 19 kilo aldım.

- Peki nerede o kilolar? Ben bir şey göremiyorum!

(Gülüyor). O kadar çok yoruluyorum ki, pek bir şey kalmadı açıkçası. Doğumda zaten büyük bir kısmını verdim. Ondan sonra emzirmek de tabii daha çabuk kilo verdiriyor, enerji harcatıyor. Duru ilk 2 ay göğsümden ayrılmadı, adeta bana yapışık yaşadı. Tahin-pekmez yiyerek bu gücümü topladım. Süt verme, benim üzerinde çok hassasiyetle durduğum bir konuydu. Sonra katı bir diyete başladım. Bir diyetisyene gittim, bol yeme ağırlıklı ve sıvı ağırlıklı bir diyetti; böylelikle kilolarım gitti. Sevgili diyetisyenim Ayşegül Bahar, hayatımda yemediğim kadar yiyecek listesi verip, bana diyet yaptırdı ve kilo verdirdi.

- Duru kaç kilo doğdu?

Bayağı kilolu doğdu. 3 kilo 950 gramdı. 4 kiloya yakındı. Boyu da uzundu kızımın. Normal doğum, epidural yaptım. Doğal akışı bozmak istemedim, şartlar da uygun devam etti. Çok kolay değildi, ama sonuç olarak size getirdiği öyle bir mutluluk var ki her şeyi unutuyorsun.

- Anne sütüyle beslenmeye devam mı ediyor?

İlk 6 ay anne sütü verdim. Hálá da anne sütü veriyorum, çok seviyor çünkü. Şimdi 7. aydayız ve katı gıdalara da başladık. Şu an sebze çorbaları ve pekmezli yoğurt yediriyorum.

- Hazır mama kullanmıyor musun?

Hayır, kullanmıyorum. Kendimiz hazırlıyoruz. Her şeyin tadını yavaş yavaş öğreniyor.

- Kardeş düşünüyor musunuz peki?

Evet, istiyoruz. Ben tek çocuğum, eşim Güçlü Mete de tek çocuk. Bir kardeşi olsun istiyoruz. Ama bu diş çıkartma dönemlerinde sürekli huysuzlanıyor, mızmızlanıyor. Bütün gün onunla uğraştığım zamanlar, acaba o da bizim gibi kardeşsiz mi büyüse diyorum. Uykusu çok az mesela. Uykuyu sevmiyor, çok çabuk uyanıyor. Geceleri çok sık uyanıyor ve ben de hep kalkıyorum. Her şeyi o kadar merak ediyor ki, herhalde uykuyla kaybedecek zamanım yok diyerek uyanık kalıyor hep.

- Anne olarak nelere dikkat etmeye başladın artık?

Annelere ve çocuklara karşı çok hassas olmaya başladım. Anne-çocuk tanımı benim için daha farklı bir hale büründü. Daha hassasım çocuklara karşı. Annelik insanı daha güçlü yapıyor. Ayakların yere daha sağlam basıyor. Bazen günün nasıl geçtiğini farkına varmıyorsun. Doğumdan sonra onu ilk kez bırakıp alışverişe gittiğimde, yarım saat içinde 10 defa aradım. İlk ayrı kalışımdı, ama sanki uzun zaman görmemiş gibiydim. Çok farklı, hassas bir durum. Allah isteyen herkese anneliği tattırsın. Bir de annelik kadar önemli bir şey daha var. Ben bebeğimi karnımda büyüttüm. Bir de yüreğinde büyüten, evlat edinen anneler var. Onları da hiç unutmamak, saygıyla karşılamak gerek. Bu lafı çok seviyorum: "Bebeğini yüreğinde büyüten anneler".

- Bir de tam tersi doğurup bırakıp giden anneler var değil mi?

Onlara da inanamıyorum. Ne oluyor da bırakıp gidebiliyorlar? Hangi raddeye geliyor da bırakıyorlar? Çok zor bir şey....

İşimi özledim

- Bebeğini sen büyütüyorsun. Peki çalışma hayatını özledin mi?

Evet, ben büyütüyorum; her şeyiyle ben ilgileniyorum. Anneye en çok ihtiyacı olduğu, güveninin gelişmesi gereken zamanlar... Babamız tabii akşamları görüyor, o da elinden geleni yapıyor. Bütün gün beraberiz ana-kız. Babaanne ve anneannesinin destekleri oluyor ve ben biraz teneffüse çıkıyorum. 1 yaşını geçsin ben çalışmayı düşünüyorum, işimi de özledim çünkü. İşime de aşık bir insanım, ikisinin yeri ayrı ama böyle bir şeyi bırakıp işe gitmek nasıl olacak bilmiyorum! Allah kuvvet versin. Neyse ki ben çok sevdiğim işime dönüyorum. Zorunlu olarak bir işe dönmek bilmi-yorum nasıl olur.

Resim

Resim

Resim

Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

Omuz Omuza dizisinden....

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

Omuz Omuza dizisinden....

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim


Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

Resim
Resim
Resim
Resim

Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

ResimResim

Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

ResimResim
ResimResim
Resim

Kullanıcı avatarı
summer
KF Yönetim Yetkilisi
KF Yönetim Yetkilisi
Mesajlar: 2351
Kayıt: 07 Ağu 2006 [ 13:24 ]

Mesaj gönderen summer »

Tiyatroya başlamanız nasıl oldu?
Hakan Altıner’den böyle bir teklif geldi, “Fehim Paşa Konağı’nı yapıyoruz, senin de olmanı istiyoruz” diye, uça uça kabul ettim. İlk başta tedirgin olmadım da değil, bir anda kabul ettim ama biraz da utandım açıkçası. Bu kadar değerli tiyatrocular arasında, çıkacaksın, başrol oynayacaksın... Ben ne yapacağım, nasıl yapacağım, yanlarında nasıl durucağım diye çok tedirgin oldum çünkü tiyatroya, tiyatroculara saygım sonsuzdur, yanlış bir şey yapmaktan korktum. Ama o kadar sıcak davrandılar ki, Tiyatro Bakış aile gibi olmuş burda, o kadar ilgi gösterdiler, yardımcı oldular ki hemen alıştım. Özellikle Tomris abla, İsmail Hakkı Şen, çocukları gibi, kızları gibi benimsediler beni, aile sıcaklığı buldum ben burda. Bu sıcaklığın, zannediyorum ki çok etkisi ve faydası oldu benim çabalarımda, çok daha rahat olabildim. Bir sahnem var, bir yanımda Tomris Oğuzalp, bir yanımda İsmail Hakkı Şen. Rüyamda görsem sahne üzerinde böyle birşeyin başıma geleceğine inanmazdım. O yüzden çok heyecan çektim ama çok da mutluluk duyuyorum burda olmaktan.
Hakan Altıner’den böyle bir teklif geldi, “Fehim Paşa Konağı’nı yapıyoruz, senin de olmanı istiyoruz” diye, uça uça kabul ettim. İlk başta tedirgin olmadım da değil, bir anda kabul ettim ama biraz da utandım açıkçası. Bu kadar değerli tiyatrocular arasında, çıkacaksın, başrol oynayacaksın... Ben ne yapacağım, nasıl yapacağım, yanlarında nasıl durucağım diye çok tedirgin oldum çünkü tiyatroya, tiyatroculara saygım sonsuzdur, yanlış bir şey yapmaktan korktum. Ama o kadar sıcak davrandılar ki, Tiyatro Bakış aile gibi olmuş burda, o kadar ilgi gösterdiler, yardımcı oldular ki hemen alıştım. Özellikle Tomris abla, İsmail Hakkı Şen, çocukları gibi, kızları gibi benimsediler beni, aile sıcaklığı buldum ben burda. Bu sıcaklığın, zannediyorum ki çok etkisi ve faydası oldu benim çabalarımda, çok daha rahat olabildim. Bir sahnem var, bir yanımda Tomris Oğuzalp, bir yanımda İsmail Hakkı Şen. Rüyamda görsem sahne üzerinde böyle birşeyin başıma geleceğine inanmazdım. O yüzden çok heyecan çektim ama çok da mutluluk duyuyorum burda olmaktan.
İlk gün nasıl geçti, televizyondakinden farklı bir heyecan yaşadınız mı?
İlk gün çocuklar gibi heyecanlandım. Televizyon camiasında altı senedir çalışıyorum. Canlı yayınlar, özel geceler, birçok iş yaptım, ama bu hiç onlara benzemiyor, bambaşka bir his. Televizyonda ve özel gecelerde herşey o gece içindir, o geceye hazırlanırsınız, sunuşlar anonslar... Başlar ve biter. Bu öyle değil, hergün başlıyor, hergün aynı heyecanı hissediyorsunuz, insanlarla göz göze geliyor ve onların elektriğini üzerinizde hissediyorsunuz. Çok farklı, çok heyecan verici ve de çok zevkli.

Konservatuarlı olmayanlar, nedense kimi çevreler tarafından çok ağır eleştirilir. Bu baskıyı siz de üzerinizde hissettiniz mi?
Baştan zaten tedirginliğim ondandı. Medyatikliğin ön planda olduğunu biliyorum, ama tiyatronun tanıtılması için, insanları çekebilmek için, bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Daha nice güzel oyun oynanıyor ama medyatik isimler kullanılınca daha çok ilgi çekilebiliniyor tiyatroya. Ben bu konuda, biraz da reklam olarak kullanıldığımın farkındayım, böyle olması gerekiyor ve bunun tiyatro adına iyi de bir şey olduğunu düşünüyorum. Yanlış bir şey yapmıyorum, tiyatroya eksiler getirdiğime inanmıyorum. Artı bir şeyler katabileceğim için de kendi adıma gurur duyuyorum. Ama kimseye bir şey kanıtlamak zorunda da diğilim, üstümde bu anlamda bir sorumluluk hissetmiyorum. Bu eğitim konusundaki baskıdan ben de çok çekindim fakat hiç böyle bir tepki gelmedi. Tiyatro Bakış’ta zaten böyle bir tavır hiçbir zaman kimseden hissetmedim. Böyle saçma bir anlayışın varlığını bile unuttuk biz burada.

Kerem Alışık sizce nasıl bir oyuncu, keyifli bir partner mi?
Kerem’i çok beğeniyorum, sahneye çok yakışan bir insan, çok da keyifli onunla birlikte oynamak. Eğlenerek, kendimizi kaptırarak oynuyoruz. Geçen ay iki gün oyun yoktu, bayağı aradık. İnsan bu alkışları çok özlüyor, keşke hergün olsa. Bambaşka bir dünya burası, çok farklı bir dünya açıldı önümde.

Mankenlik yapıyor musunuz?
Ben manken değilim. Heryerde “ Manken Ebru Cündübeyoğlu ” diye geçiyor adım. ama ben kesinlikle manken değilim. Burada da buna açıklık getireyim. Ben yolda yürümeyi bile bilmem, çıksam çıksam bu güne kadar beş tane defileye - o da amatörce- çıkmışımdır ( güzellik yarışmasına katıldığım sene ). Türkiye’nin en iyisi Sabahat Doğanyılmaz’la, bir de dünyanın en iyisi Cindy Crawford’la aynı podyuma çıktım. Bana bu kadar yeter dedim ve mankenliği beceremediğim için bıraktım, bir daha da yapmadım. Hala bugün ismimin manken olarak geçmesi biraz sinirimi bozuyor açıkçası. Türkiye’de biraz boyun uzunsa, biraz güzelsen hemen manken diyiveriyorlar. Beş altı seneye yakın, hala da devam eden bir sunuculuk kariyerim var.

Televizyonculuk nasıl gidiyor bu arada?
Televizyonculuğu da çok severek yapıyorum. Televizyonda bir program yapıyorsam; ratinglerinden, kaç kamera kullanıldığına, diğer kanallarda ne olduğundan, yapım aşamasına kadar herşeyle çok ilgileniyorum. Ama tiyatro şu anda onu da katlamış durumda, nerdeyse ilk sıraya geçti hayatımda. Artık tiyatroyu bırakamam, çok sevdim.

Peki sinema gibi bir düşünceniz var mı?
Var. Şimdiye kadar yaptığım programlar hep suya yapılan imza gibi. Yani canlı yayın heyecanını yaşıyorsun, pat diye bitiyor. Bir bakıyorsun, kalan hiçbirşey yok hepsi uçmuş gitmiş, sabun köpüğü gibi. O yüzden sinemaya özeniyorum, tiyatro gibi kalıcı. İlerde: “Bakın torunlarım, anneanneniz de ne güzel şeyler yapmış” diyerek göstermek istiyorum yaptıklarımı. Dizilerde de oynadım, oyunculuğu seviyorum, kendinin dışında bir varlık oluyorsun. Değişik şeyler yapmak hoş geliyor insana.

Sinema veya dizi projeleri var mı görünürde?
Televizyon dizileri ve tiyatroda oynayınca, genellikle yeni teklifler hep dizi ağırlıklı olmaya başladı. Sunucu olarak da günlük, canlı yayınlar istiyorlar, benden alışıldığı şekilde. Diziler gelince o biraz ikinci plana atılıyor ister istemez. Bundan sonra yaparsam herhalde haftalık bir program yapabilirim, ancak ona zamanım yeter. Dizileri de gene değerlendirmeyi düşünüyorum. Tiyatroysa artık hep var.
Gözde Arıkol

Cevapla