hayat bin kays el harrani (ks)

İslam dinimiz ve insanlık hakkında görüşlerinizi ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
enver43
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 18
Kayıt: 01 Nis 2008 [ 15:35 ]

hayat bin kays el harrani (ks)

Mesaj gönderen enver43 »

Hayat Bin Kays El Harrani (ra)

--------------------------------------------------------------------------------

Pişmek için önce yanmak gerekir, Yanmak için önce ateş gerekir. Ateşe girmeden teslimiyet, en sevgili için yanmayı göze almadan samimiyet anlaşılmaz. Teslimiyeti görmek için Hz İbrahim torağından geçmek, Hz Eyüp sabrının sırrına ermek gerekir.

Peygamberler Şehri Şanlıurfa’da yüreği yananlara sevgi yağmuru olup, çatlayan kalplere yudum yudum abı hayat şerbeti sunan Hayât bin Kays el-Harrânî hazretlerinin manevi huzuruna yol alıyoruz.

Şanlıurfa’nın Balıklı Göl’ünde Şanlıurfalı çocukların şivesi ile Nemrut ile Hz İbrahim’in kısasını dinliyoruz. Hz İbrahim’in makamında teslimiyetin abideleştiğini görüyoruz. Şanlıurfa kalesinde Mancınıkların gölgesinden Şanlıurfa’yı seyrediyoruz. Hz Eyyüb peygamberin hastalanınca kaldığı sabrın içinde yıllardır kaldığı mağaraya uğruyoruz. Sonra rotamız Harran.

Turkuaz mavisi örtülerin altına sığınmış çekingen kadınların bakışların arasından Harran ovasını geçiyoruz. Su ile toprağın aşkının ne anlama geldiğini, uçsuz bucaksız Harran Ovasına bakınca insan daha çok anlıyor. Suyun değdiği her yer yeşiller giymiş bir geline dönüşüyor. Harran’ın susuz hali ile suya kavuşmasını görenler, su ile toprağın arsasındaki aşkı daha iyi anlıyor.

Su eskiden Harran’a, hayat vermiş, aşk vermiş, kültür vermiş, medeniyet vermiş. Ne zaman ki ırmaklar yatağını terk etmiş, medeniyetin boynu bükük kalmış. Suyun küstüğü bu topraklar, verimsizleşmiş sonrada medeniyetin izleri silinmiş bir bir. Tarih kendi kaderine terk edilmiş bir bakıma.

Şimdilerde su yeniden toprakla buluşunca, Harran’a bereket gelmiş. Arkasından da eski medeniyetin güzellikleri yeniden insanların ilgisini çekmeye başlamış.

Şanlıurfa’dan Harran 45 km mesafede. Şanlıurfa’nın büyüsünden henüz kurtulmamışken Harran’ın büyüsü sarıyor yüreğimizi. Suyun topraktan uzakta olduğu zamanlarda Çukurova’ya pamuk toplamaya giden köylüler şimdi kendi tarlalarında kendi pamuklarını topluyor.


Harran ovasına hayat veren, onu diğerlerinden farklı kılan iki şey var. Toprağa yaşama sevinci veren su ve insana yaşamın anlamına çağıran maneviyat fedaileri. Namını Harran’na nisbetle yaşadığı Harran’dan alan Hayât bin Kays el-Harrânî bu toprağın manevi Kevser çeşmesine varıyoruz. Umulur ki bu aşk dergahından her kese olduğu gibi bize de bir aşk şerbeti düşer diyoruz.

Asırlar öncesinden 1100’lü yıllarda Peygamberler şehrinin düzlüğündeki Harran’a yerleşen Hayât bin Kays el-Harrânî hazretleri burada insanlara yanmayı ve pişmeyi öğretmiş bir evliyadır. 1185 yılında Vefat edene kadar gönül dergahına gelenlere ilminden feyizler verilmiş.

MS 1185 tarihinde Harran'da vefat edince türbesi 1195 tarihinde Harran surlarının kuzeybatı tarafında ve sur dışındaki mezarlığa inşa edilmiştir. Hz. İbrahim'in babası Azer (Tarah)'in de buraya defnedildiği söylenmektedir. Türbenin güneyine bitişik olarak camii bulunmaktadır.
Hayât bin Kays el-Harrânî hazretleri adına yapılan camiye giriş doğu, cephedeki taç kapıdan olmaktadır. Kapı üzerindeki kitabede; bu meşhed'in (türbe) Hayat İbni Kays'ın oğlu Omar'ın emri ve kız kardeşinin oğlunun eliyle 592/1195 tarihinde yaptırıldığı yazılıdır.


Hayât bin Kays el-Harrânî hazretlerini Sultan Nûreddîn Zengî, Kudür Fatihi Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî gibi o günün devlet adamları ziyaret eder hayır duasını alırlarmış. Harran’da ne zaman kuraklık olsa Hayât bin Kays el-Harrânî Hazretleri ziyaret edilir duası alınırmış. Onun duasından sonra Allah yağmurunu gönderirmiş.

Bugün manevi makamını yüzlerce insan ziyaret etmekte, çoraklaşmış ruhları için rahmet deryasından bir katre manevi aşk iksiri ummaktalar.

Biz bu makama gelen ne ilk nede son kişiyiz. Bu makamdan herkes kendine düşen hissesini alıyor.

Hayât bin Kays el-Harrânî Hazretlerinin makamından ayrılıp Harran’nın tarihine doğal güzelliğine dalıyoruz.

Anadolu’da kurulan ilk üniversite olarak da bilinen Ulu camii bizi ilmin ve dinin arasındaki dayanışmanın önemine işaret edercesine son kalıntıları ile ayakta karşılıyor.

Her yağmur yağdığında Harran’ı gül kokusunun sardığı, bunun sebebinin de Ulu caminin harcında gül suyunun olduğu, yağmurda ıslanan harcın etrafa gül kokusu yaydığı söyleniyor.

Harran’ın dikkatimizi çeken güzelliklerinden birisi de Haran evleri. Başka yerde göremeyeceğimiz bu evler Anadolu insanının iklim ve coğrafya şartlarına göre yaptıkları görülmeye değer yerlerden birileri.

Eskiden içerisinden geçen iki ırmağın hayat verdiği Harran, suların çekilmesi ile beraber yeşili kurumuş, medeniyeti solmuş bir hazan bahçesine dönmüş. Suyun çekilmesi Hz İbrahim’i yakmak için tutuşturulmuş bir ateş gibi Harran’ı çöle çevirmiş. GAP’ın bölgeye yeniden su getirmesi ile beraber, Harran yeniden yeşillerini giymiş, yeniden tarih ve kültür meraklılarının dikkatini çekmeyi başarmış.



Suya kavuşan; Harran doğal güzelliği ve tarihe gösterilen ilgi ile şimdilerde Hz İbrahim’in gül bahçelerine dönüşmüş.“Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol (enbiya-69) ” denildiği gün gibi Harran, Haranlılara GAPtan gelen su ve manevi dinamiklerden aldığı güç ile birlik, beraber, serin ve esenlik günler yaşıyor.



( ? - 1185 )
Harrân'da yetişen evliyânın büyüklerinden, âriflerin ileri gelenlerinden. Nesebi; Hayât bin Kays bin Kahhâl bin Sultan el-Ensârî el-Harrânî'dir. Urfa'ya bağlı Harrân kazasında doğup yetiştiği için "Harrânî" nisbeti ve "Şeyh-ül-Kıdve" lakabı ile meşhûr oldu. Doğum târihi hakkında, kaynaklarda bir bilgiye rastlanamamıştır. Ömrünün 50 senesine yakınını Harrân'da geçirmiş büyük bir velîdir. İnsanlar ve bâzı sultanlar, onu ziyâret edip duâsını alırlar, onunla berâber olmakla bereketlenirlerdi. Yüksek hâllerin ve kerâmetlerin sâhibi olup, ehliyeti, ihlâsı, iffeti yanında, dînine çok bağlı bir zât idi. Cömertliğiyle meşhûrdur. 1185 (H.581) yılında orada vefât etti. Harrân'ın dışına defnedildi. Kabri, ziyâretçilere açıktır. Hayât bin Kays hazretleri büyük himmet sâhibi olup, yüksek makamlara kavuşmuştu. Keşf ve kerâmetleri, açık ve meydanda bir zât idi. Allah-ü Teâlâ'ya yakınlık derecesi bakımından yüksek bir mevkide bulunuyordu. Hakîkat ilimlerinde derin bilgisi vardı. Sayısız kerâmetleri yanında, hikmetlerle dolu, yüksek hakîkatleri açıklayan sözleri çoktur. İlimde ve tarîkatta o kadar yükselmişti ki, himmet ve tasarrufları "Yed-i Beyzâ"ya benzetilirdi.
allah ondan razı olsun şefaatlerine nail eylesin inşallah...ruhlarına fatiha



Cevapla