''Burası Türkiye..Var bir Yanlışlık''
Gönderilme zamanı: 31 Oca 2008 [ 22:29 ]
Herkes dürüst ama ortada dolandırıcıdan geçilmiyor...
Herkes işini düzgün yapıyor sorarsanız, ama yamukluktan, çarpıklıktan geçilmiyor...
Herkes geleneklerine bağlı ama gelenek dedikleri hemşehri dayanışması ve kasaba korkuları...
Herkes "onurlu", herkes gururlu ama nedense paçalarımızdan hayatın en aşağılık çamurları akıyor ve buna şahit olanlar birbirlerine göz kırpıp yollarına devam ediyorlar...
Ahlâk denilen şeye gelince, çoktan içi boşalmış ve en sonunda sanki zavallı kadınların kanlarını döküp durmak için erkeklerce uydurulmuş bir bahane olup çıkmış...
Laflar pabuç kadar büyük, "vatan millet sloganları" dalga dalga... Fakat iş "peki sen ne yapıyorsun kardeşim?" sorusunun karşılığına gelince, tıss!..
"Para" lafı açılmasın, herkesin yüzü kızarıyor ama para için takla atanların sayısı arttıkça artıyor...
Uzun sözün kısası: Burası Türkiye!
Ve elbette var bir yanlışlık!
Olağanüstü bir ruh sahtekârlığı...
Toplumun kılcal damarlarına kadar yayılmış sinsi bir zorbalık...
Kan çıkmadıkça her şeye kayıtsız kalarak belaları savuşturmaya çalışan insanlar topluluğu...
Burası Türkiye!
Yazımı çok sıradan, pek "adi" bir vakayı anlatarak tamamlamak istiyorum.
Bizim Cafepazar'daki Yeşim (Çobankent) geçenlerde bir gece Amerikalı arkadaşıyla birlikte Parkorman'dan çıkıyor.
Etrafta taksi kalmamış. O sırada yoldan geçen bir taksi önlerinde duruyor.
Ön koltukta bir müşterinin varlığına karşın şoför Yeşim'le arkadaşına "biz Taksim'e gidiyoruz, yolunuz o tarafaysa atlayın" diyor.
Tam vasıta bulmaktan umutlarını kesmişken şoförün "bize özgü" kalender yardımseverliği hoşlarına gidiyor bizimkilerin ve atlıyorlar taksiye.
İşe bakın ki, ön koltuktaki genç adam da Türkiye'de yaşayan bir yabancı.
Taksim'e vardıklarında ön koltuktaki müşteri elini cebine atınca Yeşim ücretin yarısını ödemesini, diğer yarısını kendisinin ödeyeceğini söylüyor.
Şoför itiraz ediyor: "Yok öyle! İkiniz de ayrı ayrı tam ücret ödeyeceksiniz."
Ön koltuktaki müşteri Batlılara özgü bir ilkecilikle sinirleniyor bu kez. Taksimetrede yazılı ücretten başkasının ödenmesini aklının alması imkânsız, bir de şoförün hafiften dayılanması kızdırıyor onu.
Yeşim bir "arıza" çıkmasın endişesiyle ortalığı yatıştırdıktan sonra çifte ödemeyi yapıp arabadan kendini atmaya çalışırken şoför koltuğunda geriye doğru şöyle bir yaslanıyor. Sonra pişkin bir gülümsemeyle "Burası Türkiye" diyor, "olur böyle şeyler!"
Ardından gazladığı gibi karanlığa karışıyor.
Yeşim'se bir iyilikle karşılaştığını sanırken yepyeni bir ticari uygulamaya rastlamış olmanın şaşkınlığı içinde kaldırımda kalakalıyor.
Yarın öbür gün seçim sathı mailine girdiğimizde televizyoncular sokağa çıkıp halka mikrofon tutacaklar.
O şoför arkadaş da belki bir yerde rastlarsa, adım gibi biliyorum ki, mikrofona "dürüst politikacılar istiyoruz... Paragöz olmayan iyi ve ahlâklı insanlar bizi idare etsin istiyoruz" diye görüş bildirecek. Pek çoğumuz gibi...
Oysa para karşısında çürümenin küçüğü büyüğü yok...
Dürüstlüğün siyasisi insanisi diye bir ayrım yok...
Kendi "küçük" hayatlarımızda çöpe attığımız değerlerin eksikliği sonra büyüyüp toplum hayatında yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Diyorum ki, gazetelerde yolsuzluk, dolandırıcılık, çürüme dosyalarını okurken biraz da bu yönden baksak iyi olacak!
Sporcular Parkı geliyor
Hemen her gün TEM'den Levent çıkışına sapan otoyoldan geçiyorum.
Bir süredir Futbol Federasyonu'nun "Perili Köşk"üyle Sabancı Kuleleri arasında kalan bölgede hummalı bir faaliyet dikkatimi çekiyor. Otoyola bakan yamaç taraçalar halinde yeniden düzenleniyor.
Erol Kaynar'ın BJK şampiyonluğu onuruna verdiği davette karşılaştığım Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu merakımı giderdi.
"Kısa süre sonra İstanbul yeni bir parka daha kavuşacak" dedi sevgili Namoğlu;
"Sporcular Parkı yapıyoruz oraya..."
Ne yalan söyleyeyim, bir başka türlü sevindim.
Yıllarca başka ülkelerde görüp de niye biz böyle şeyler akletmeyiz, diye hayıflandığımızı bilirim çünkü...
İşte o ataleti, o duyarsızlığı ağır ağır da olsa yırtıp atıyoruz galiba.
Güreşte, atletizmde ve öteki spor dallarında uluslararası alanda başarılara imza atmış sporcularımızın adları ve simgeleriyle bezenecekmiş Sporcular Parkı...
Süreyya Ayhan heykelinin çevresinde koşuşturan çocuklar... Ne güzel!
HAŞMET BABAOĞLU
Baştan sona okuyun bence.Eminim sıkımayacak sadece başlıktaki devrik cümleden daha fazla bir yanlşı göreceksinz
Herkes işini düzgün yapıyor sorarsanız, ama yamukluktan, çarpıklıktan geçilmiyor...
Herkes geleneklerine bağlı ama gelenek dedikleri hemşehri dayanışması ve kasaba korkuları...
Herkes "onurlu", herkes gururlu ama nedense paçalarımızdan hayatın en aşağılık çamurları akıyor ve buna şahit olanlar birbirlerine göz kırpıp yollarına devam ediyorlar...
Ahlâk denilen şeye gelince, çoktan içi boşalmış ve en sonunda sanki zavallı kadınların kanlarını döküp durmak için erkeklerce uydurulmuş bir bahane olup çıkmış...
Laflar pabuç kadar büyük, "vatan millet sloganları" dalga dalga... Fakat iş "peki sen ne yapıyorsun kardeşim?" sorusunun karşılığına gelince, tıss!..
"Para" lafı açılmasın, herkesin yüzü kızarıyor ama para için takla atanların sayısı arttıkça artıyor...
Uzun sözün kısası: Burası Türkiye!
Ve elbette var bir yanlışlık!
Olağanüstü bir ruh sahtekârlığı...
Toplumun kılcal damarlarına kadar yayılmış sinsi bir zorbalık...
Kan çıkmadıkça her şeye kayıtsız kalarak belaları savuşturmaya çalışan insanlar topluluğu...
Burası Türkiye!
Yazımı çok sıradan, pek "adi" bir vakayı anlatarak tamamlamak istiyorum.
Bizim Cafepazar'daki Yeşim (Çobankent) geçenlerde bir gece Amerikalı arkadaşıyla birlikte Parkorman'dan çıkıyor.
Etrafta taksi kalmamış. O sırada yoldan geçen bir taksi önlerinde duruyor.
Ön koltukta bir müşterinin varlığına karşın şoför Yeşim'le arkadaşına "biz Taksim'e gidiyoruz, yolunuz o tarafaysa atlayın" diyor.
Tam vasıta bulmaktan umutlarını kesmişken şoförün "bize özgü" kalender yardımseverliği hoşlarına gidiyor bizimkilerin ve atlıyorlar taksiye.
İşe bakın ki, ön koltuktaki genç adam da Türkiye'de yaşayan bir yabancı.
Taksim'e vardıklarında ön koltuktaki müşteri elini cebine atınca Yeşim ücretin yarısını ödemesini, diğer yarısını kendisinin ödeyeceğini söylüyor.
Şoför itiraz ediyor: "Yok öyle! İkiniz de ayrı ayrı tam ücret ödeyeceksiniz."
Ön koltuktaki müşteri Batlılara özgü bir ilkecilikle sinirleniyor bu kez. Taksimetrede yazılı ücretten başkasının ödenmesini aklının alması imkânsız, bir de şoförün hafiften dayılanması kızdırıyor onu.
Yeşim bir "arıza" çıkmasın endişesiyle ortalığı yatıştırdıktan sonra çifte ödemeyi yapıp arabadan kendini atmaya çalışırken şoför koltuğunda geriye doğru şöyle bir yaslanıyor. Sonra pişkin bir gülümsemeyle "Burası Türkiye" diyor, "olur böyle şeyler!"
Ardından gazladığı gibi karanlığa karışıyor.
Yeşim'se bir iyilikle karşılaştığını sanırken yepyeni bir ticari uygulamaya rastlamış olmanın şaşkınlığı içinde kaldırımda kalakalıyor.
Yarın öbür gün seçim sathı mailine girdiğimizde televizyoncular sokağa çıkıp halka mikrofon tutacaklar.
O şoför arkadaş da belki bir yerde rastlarsa, adım gibi biliyorum ki, mikrofona "dürüst politikacılar istiyoruz... Paragöz olmayan iyi ve ahlâklı insanlar bizi idare etsin istiyoruz" diye görüş bildirecek. Pek çoğumuz gibi...
Oysa para karşısında çürümenin küçüğü büyüğü yok...
Dürüstlüğün siyasisi insanisi diye bir ayrım yok...
Kendi "küçük" hayatlarımızda çöpe attığımız değerlerin eksikliği sonra büyüyüp toplum hayatında yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Diyorum ki, gazetelerde yolsuzluk, dolandırıcılık, çürüme dosyalarını okurken biraz da bu yönden baksak iyi olacak!
Sporcular Parkı geliyor
Hemen her gün TEM'den Levent çıkışına sapan otoyoldan geçiyorum.
Bir süredir Futbol Federasyonu'nun "Perili Köşk"üyle Sabancı Kuleleri arasında kalan bölgede hummalı bir faaliyet dikkatimi çekiyor. Otoyola bakan yamaç taraçalar halinde yeniden düzenleniyor.
Erol Kaynar'ın BJK şampiyonluğu onuruna verdiği davette karşılaştığım Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu merakımı giderdi.
"Kısa süre sonra İstanbul yeni bir parka daha kavuşacak" dedi sevgili Namoğlu;
"Sporcular Parkı yapıyoruz oraya..."
Ne yalan söyleyeyim, bir başka türlü sevindim.
Yıllarca başka ülkelerde görüp de niye biz böyle şeyler akletmeyiz, diye hayıflandığımızı bilirim çünkü...
İşte o ataleti, o duyarsızlığı ağır ağır da olsa yırtıp atıyoruz galiba.
Güreşte, atletizmde ve öteki spor dallarında uluslararası alanda başarılara imza atmış sporcularımızın adları ve simgeleriyle bezenecekmiş Sporcular Parkı...
Süreyya Ayhan heykelinin çevresinde koşuşturan çocuklar... Ne güzel!
HAŞMET BABAOĞLU
Baştan sona okuyun bence.Eminim sıkımayacak sadece başlıktaki devrik cümleden daha fazla bir yanlşı göreceksinz