Melis Zararsız'ın Yorumu
Harry Potter çılgınlığında, serinin altıncı filmindeyiz. İngiltere’nin en önemli fantastik edebiyat olaylarından biri olan J.K. Rowling’in yedi adet eserini ve bu romanların bir bir sinemaya uyarlanışını duymamış olamazsınız. Ama okumamış ve izlememiş olabilirsiniz.
Bu yüzden kısa hatırlatmalarla devam etmek gerekirse, romanın konusu, anne babası Voldemort isimli bir büyücü tarafından öldürülmüş olan ve kendisinin de bir büyücü olduğunu öğrenen Harry Potter isimli karakterin üzerinde ilerler ve Hogwarts Büyücülük okulunda büyücülüğü öğrenirken bir yandan Voldemort’un peşine düşen Harry Potter, bu gizemli ve devasa okulda onu bekleyen birbirinden heyecanlı serüvenle, daha ilk senesinde becerikli bir büyücü olup çıkar.

Harry Potter film serisi, buram buram İngiliz ruhu koksa da Warner Bros’un yani Amerikan sinemasının bir eseri. Bu seri, fantastik sinemanın ne denli etkileyici olduğunu da ortaya koyan bir sinema örneği olarak değerlendirilebilir. Hiç şüphesiz her roman uyarlaması filmde, filmin romana ne kadar sadık kaldığı tartışılır, daha sonra da ne kadar sadık kalması gerektiği… Sadıklıktan öte, romanın ruhunu yansıtabilmesi daha önemlidir halbuki. Harry Potter filmlerinin her birinin, romanlarına çeşitli gel-gitleri mevcuttur ve tartışılmıştır diyebiliriz.
Filmler, küçük oyuncuların yaşlarının büyümesiyle doğru orantıda olgunlaştı, daha derin, daha karanlık, daha sinematografik, daha gotik, daha seyirciyi içine alan ve dolu dolu bir film izliyor hissi veren filmler gelmeye başladı.
Serinin bu bölümünde, Harry Potter’ın büyücülük okulundaki altıncı senesidir. Dumbledore, okula yeni bir profesör getirir, profesör Slaghorn aslında daha önce bu okulda öğretmenlik yapmış ama bazı olaylar sonucu bırakmıştır. Dumbledore, Harry Potter’dan, profesör Slaghorn’un geçmişte yaşadığı ve bir sır gibi sakladığı bazı olayları öğrenmesini ister. Çünkü bu olaylar Harry Potter’ın ailesini öldüren Voldemort’la ilişkilidir. Bu arada iksir yapımını öğreten profesör Slaghorn’un dersliğindeki kütüphanede Harry, kullanılmış bir iksir kitabı bulur. Bu kitabın kapağında Melez Prens isimli birinin imzası vardır ve içinde diğer büyücülerin bilemedikleri büyüler yazmaktadır. Harry bu kitabı okumaya başlar ve bazı büyüleri uygular ama bu büyülerin ona zarar verdiğini fark eder.
Profesör Slaghorn, Harry’e sonunda tüm gerçekleri anlatır. Voldemort ölümsüz olabilmek için ruhunu yedi parçaya bölmüştür. Bu parçalardan biri bir madalyonda gizlidir bu madalyon da bir mağarada gizlidir. Harry ve Dumbledore bu mağaraya gidip türlü zorluklar sonucu madalyayı bulurlar ama o sahte bir madalyadır. Dumbledore ise orada içtiği bir iksir yüzünden hasta düşmüştür. Bu arada ruhyiyicilerle bir anlaşma yapan ve Draco Malfoy’u korumaya ant içen Severus Snape, gene türlü kötülüklerine devam etmekte ve şüphe uyandırıcı hareketlerde bulunmaktadır.
Melez Prens’in kim olduğu ve Dumbledore’nin durumu filmin sürprizleri. Bir diğer sürpriz ise Helena Bonham Carter’in filmdeki varlığı. Ruh yiyicilerden biri olan Bellatrix De Lastrange olarak karşımıza çıkan H.B.C., daha önceki bölümlerde yer almış olan Emma Thompson ve Gary Oldman gibi, rolünün hakkını vermiş. Ne de olsa gotik, karanlık ve esrarlı roller her zaman H.B.C’a yakışmıştır. Fakat kitabın sadık okurları bu karakterin H.B.C tarafından oynanmış olmasından hoşnut olurlar mı, H.B.C, kitaptaki bu acımasız ruhyiyen karakterine oturmuş mudur, tartışılır. Bu filmin kitapla olan uyumluluğu fena olmasa da, kitapta yer verilen ergenlik konusu filmde gereksiz uzatılmış. Evet ,Harry Potter ve tüm diğer arkadaşları artık ergenler, evet, flört, aşk, kıskançlık, çelişki, hepsi onların dünyasında var artık ama bu kadar da fazla yer almasına gerek yoktu.
Bir önceki film gibi altıncıda da IMAX teknolojisi kullanılmış, filme bir şey katmış mı, pek de kattığı söylenemez ama şu bir gerçek ki, yönetmenleri değişse de, değişik oyuncular eklense de, Harry Potter filmleri de kitapları kadar zevkle takip ediliyor.