Taha Akyol "Baykal ve laiklik" Milliyet
Gönderilme zamanı: 17 Nis 2010 [ 14:56 ]
Baykal ve laiklik
17 Nisan 2010
CHP lideri Baykal’ı tebrik ediyorum, “Kutlu Doğum” toplantısına katılarak çok güzel bir konuşma yaptı. Mütedeyyin ve muhafazakâr çevrelerde çok iyi karşılanmış. AKP’li bakanların da Baykal’ı kutladığını gazetelerde okuduk.
Görüyor musunuz, Baykal’ın “CHP tarihinde” benzeri olmayan bir jest yapması ‘o kesim’de nasıl memnuniyet yaratıyor... Yüzyıldır ‘gerici’ diye aşağılanan ve birçok devlet baskısına maruz kalan ‘o kesim’in duygularını anlamak gerekir.
Rahmetli babam, Menderes’e bütün kalbiyle bağlıydı, 27 Mayıs’tan nefret ederdi. Fakat 27 Mayıs darbesinin lideri Org. Gürsel “Ezana dokunmayacağız” dediği zaman nasıl sevinç gözyaşları döktüğünü, Gürsel’e dualar ettiğini hatırlarım ben.
Diyanet ve Baykal
Dün Diyanet İşleri Başkanı Muhterem Ali Bardakoğlu’nu aradım, Eskişehir’deydi; Baykal’ın konuşması için şunları söyledi:
- Çok güzel, çok iyi hazırlanmış, tamamen din çerçevesi içinde, yani hiçbir siyasi yönü bulunmayan, dolu ve samimi bir konuşmaydı.
Prof. Bardakoğlu’na dikkat ediniz: Konuşmalarında hiçbir siyasetin, hiçbir cemaatin özel terminolojisi yoktur. Kuran ve hadis terminolojisiyle konuşur. Diyanet’i “cumhuriyetin temel kurumlarından biri” olarak tanımlar. Tarihten gelen cumhuriyet-din gerilimini gidermeye çalışır. Bunun yolu devletin dine, dinin devlete müdahale etmemesidir.
Onun için Bardakoğlu, Kutlu Doğum toplantısında “değişik partilerden siyasetçilerin katılması ama hiçbirinin siyasi konuşma yapmaması”ndan duyduğu memnuniyetini özenle belirtti:
“Günlük kavgaların dışında, Kutlu Doğum ve diğer dini günler, ruhani bir huzur, bir dinlenme ve iç murakabesi için vesile olmalı...”
‘Zamana uymak’
Baykal’ın şu cümlelerine aynen katılıyorum:
“Kuran-ı Kerim hiçbir devlet rejimini önermemiştir. İslamın toplumsal hedefi ahlaklı ve adaletli bir düzen kurmaktır. Dinin hiçbir egemenlik iddiası yoktur. Kuran-ı Kerim bir hukuk kitabı değildir...”
Bu doğru ifadelerdeki “toplumsal” kavramına dikkat çekmek isterim.
Halbuki bizim Anayasa Mahkememize göre dinin “bireysel”in dışında, “toplumsal” hayata etkisinin olmaması gerekir! Mahkemenin bu dar ve pozitivist laiklik anlayışı, Kemalizmin 1930’lardaki “Dinin yeri vicdan ve mabettir” formülünden geliyor.
Bu yüzden CHP, merhum Ecevit’i bile “Gülen’in müridi” diye suçlayabilecek kadar ‘laikçi’ bir zihniyete sahiptir.
Bu anlayış eskimiştir. Çağımızda özgürlükler çok genişlemiştir, bizim insanımız da bunları istemektedir.
CHP “zamanın değişimi”ni görmek ve “zamana ayak uydurmak” zorundadır; yani değişmek...
1970’lerdeki “Ortanın Solu” hareketi gibi bugün de CHP ancak kendi “dogma”larını aşarak büyüyebilir, gerçek bir sosyal demokrat parti haline gelebilir.
Baykal önemli bir adım atmıştır, arkası gelmelidir, CHP çağımızdaki özgürlükçü laikliği kabul etmelidir. Türkiye’de de insanlar inançlarına baskı yapılması korkusundan kurtulmalı, oylarını ekonomik ve sosyal faktörlerle verebilmelidir.
17 Nisan 2010
CHP lideri Baykal’ı tebrik ediyorum, “Kutlu Doğum” toplantısına katılarak çok güzel bir konuşma yaptı. Mütedeyyin ve muhafazakâr çevrelerde çok iyi karşılanmış. AKP’li bakanların da Baykal’ı kutladığını gazetelerde okuduk.
Görüyor musunuz, Baykal’ın “CHP tarihinde” benzeri olmayan bir jest yapması ‘o kesim’de nasıl memnuniyet yaratıyor... Yüzyıldır ‘gerici’ diye aşağılanan ve birçok devlet baskısına maruz kalan ‘o kesim’in duygularını anlamak gerekir.
Rahmetli babam, Menderes’e bütün kalbiyle bağlıydı, 27 Mayıs’tan nefret ederdi. Fakat 27 Mayıs darbesinin lideri Org. Gürsel “Ezana dokunmayacağız” dediği zaman nasıl sevinç gözyaşları döktüğünü, Gürsel’e dualar ettiğini hatırlarım ben.
Diyanet ve Baykal
Dün Diyanet İşleri Başkanı Muhterem Ali Bardakoğlu’nu aradım, Eskişehir’deydi; Baykal’ın konuşması için şunları söyledi:
- Çok güzel, çok iyi hazırlanmış, tamamen din çerçevesi içinde, yani hiçbir siyasi yönü bulunmayan, dolu ve samimi bir konuşmaydı.
Prof. Bardakoğlu’na dikkat ediniz: Konuşmalarında hiçbir siyasetin, hiçbir cemaatin özel terminolojisi yoktur. Kuran ve hadis terminolojisiyle konuşur. Diyanet’i “cumhuriyetin temel kurumlarından biri” olarak tanımlar. Tarihten gelen cumhuriyet-din gerilimini gidermeye çalışır. Bunun yolu devletin dine, dinin devlete müdahale etmemesidir.
Onun için Bardakoğlu, Kutlu Doğum toplantısında “değişik partilerden siyasetçilerin katılması ama hiçbirinin siyasi konuşma yapmaması”ndan duyduğu memnuniyetini özenle belirtti:
“Günlük kavgaların dışında, Kutlu Doğum ve diğer dini günler, ruhani bir huzur, bir dinlenme ve iç murakabesi için vesile olmalı...”
‘Zamana uymak’
Baykal’ın şu cümlelerine aynen katılıyorum:
“Kuran-ı Kerim hiçbir devlet rejimini önermemiştir. İslamın toplumsal hedefi ahlaklı ve adaletli bir düzen kurmaktır. Dinin hiçbir egemenlik iddiası yoktur. Kuran-ı Kerim bir hukuk kitabı değildir...”
Bu doğru ifadelerdeki “toplumsal” kavramına dikkat çekmek isterim.
Halbuki bizim Anayasa Mahkememize göre dinin “bireysel”in dışında, “toplumsal” hayata etkisinin olmaması gerekir! Mahkemenin bu dar ve pozitivist laiklik anlayışı, Kemalizmin 1930’lardaki “Dinin yeri vicdan ve mabettir” formülünden geliyor.
Bu yüzden CHP, merhum Ecevit’i bile “Gülen’in müridi” diye suçlayabilecek kadar ‘laikçi’ bir zihniyete sahiptir.
Bu anlayış eskimiştir. Çağımızda özgürlükler çok genişlemiştir, bizim insanımız da bunları istemektedir.
CHP “zamanın değişimi”ni görmek ve “zamana ayak uydurmak” zorundadır; yani değişmek...
1970’lerdeki “Ortanın Solu” hareketi gibi bugün de CHP ancak kendi “dogma”larını aşarak büyüyebilir, gerçek bir sosyal demokrat parti haline gelebilir.
Baykal önemli bir adım atmıştır, arkası gelmelidir, CHP çağımızdaki özgürlükçü laikliği kabul etmelidir. Türkiye’de de insanlar inançlarına baskı yapılması korkusundan kurtulmalı, oylarını ekonomik ve sosyal faktörlerle verebilmelidir.