OYUNCULAR
Yapımcılar gibi, kadro da rollerine hazırlanırken, kendilerini “Blood Diamond/Kanlı Elmas”ı kuşatan zaman, yer ve koşullar hakkında mümkün olduğunca bilgi edinmeye adamışlar. Eski paralı asker Danny Archer’ı canlandırmak için aksanını mükemmelleştirmek adına inanılmaz derecede çok çalışan Leonardo DiCaprio, bunu doğruluyor. “Senaryoyu okur okumaz muazzam miktarda kişisel araştırma gerektirdiğini anlamıştım; bu da anında kapılmamın ana nedenlerinden biri. Kendimizi bu dünyanın içine gömmemiz ve olanları ilk ağızdan dinlememiz çok önemliydi. Bana göre, eskiden Rhodesia’lı (şimdi Zimbabweli) olan bu adamı oynamak için özellikle oranın yerlilerinin konuşmasını dinlemek önemliydi. Bu hayatımda yaşadığım hiçbir ortama benzemiyordu.”
Kararlı gazeteci Maddy Bowen rolündeki Jennifer Connelly, bir kadın savaş muhabirinin yaşamını daha iyi anlamasını sağlayacak muhabirlere danışmış. Şöyle diyor: “1999’da Sierra Leone’de savaş elmasları üzerine yazan bir arkadaşım var. Ondan ve dostlarından bilgi ve fikir aldım. Korkunç derecede zeki ve bilgili, genellikle kavgacı bulduğum bu kadınlar hep ilgimi çekti. İşlerine karşı sarsılmaz bir sadakate ve aynı derecede bir macera aşkına sahipler. Bence bu özelliklerin bileşimi Maddy için de geçerli.”
Kökeni Afrika ülkesi Benin’den gelen Djimon Hounsou, Mende balıkçısı Solomon Vandy rolünü, karakterini biraz daha iyi anlayarak oynamış. “Bu filmin en ilginç yanlarından biri, o kıtadaki sıradan insanların her gün ölümle yüzleştiğini göstermesi,” diye yorumluyor. “Solomon, iç savaşın yarattığı kargaşanın ortasında kalmış, kendi halinde bir balıkçı. Ailesinden koparılıyor ve oğlunu asiler kaçırıyor. Benimki veya Sierra Leone gibi birçok ülkede, erkek evlat çok şey ifade eder. Bir oğul, babasının hayal edip de olmaya bir türlü fırsat bulamadığı her şeyi olma potansiyeline sahiptir. Bu yüzden o çocuğu kurtarmak hayattaki en önemli şeydir.”
Zwick şöyle diyor: “Çok farklı amaçları olan çok farklı üç kişinin hayatlarının kesişmesinin hikayesi, çok dokunaklı ve dramatik bir maceranın yakıtıydı.”
AFRİKA
“Blood Diamond/Kanlı Elmas” neredeyse tamamen Afrika’daki gerçek mekanlarda çekildi. Ed Zwick gerçek mekanların büyük oranda soyut nedenlerden ötürü çok önemli olduğunu söylüyor. “Afrika muhteşem bir zıtlıklar ülkesi; gittiğiniz her yerde derin bir maneviyat ve amansız bir yoksulluktan gelen nefes kesen bir güzellikle ve yürek yakan bir sefaletle karşılaşıyorsunuz. Her şey suratınıza vuruyor ve bu hepimizi etkiledi. Bu etkiyi tanımlamak zor… ama başka bir yerde çekseydik, filmin bu tarifsiz yerindelik hissine sahip olmayacağını söylemek yeterli olur.”
Her ne kadar Sierra Leone’de çekim yapıldıysa da, yönetmen “Ekvatoral Batı Afrika bu boyuttaki bir yapım için ihtiyaç duyduğumuz her şeyi karşılayacak altyapıya sahip değildi. Başka mekanlara da ihtiyacımız vardı,” diye belirtiyor,.
Güney Afrika sahilini inceledikten sonra, Kwa Zulu bölgesindeki Port Edward yakınlarında bir alan ideal mekan olarak görüldü. Bölgenin sık ormanlık arazisi, üç büyük sete arka plan oldu: elmas madeni, sığınma kampı ve Benjamin’in okulu. Set tasarımcısı Dan Weil setleri yaratmak için araştırma yaptı ama Samura’nın ilk elden tariflerinden de yararlanmayı ihmal etmedi.
Ne var ki hava işbirliğine yanaşmıyordu. Zwick “Üçüncü kez bir yere havanın güzel olacağı vaadiyle gidip, nasıl oluyorsa yakın tarihte kaydedilmiş en büyük sağanakla karşılaştım,” diye gülüyor. “Aslında, zaten yağmurlu olan mevsimde rekor kıran yağışlar gerçekleşiyordu. Bu, şartlara uyum sağlamamız anlamına geliyordu; Eduardo’yla çekimleri hava koşullarına uyacak şekilde sürekli yeniden düzenliyorduk.,” diye ekliyor görüntü yönetmeni Eduardo Serra’yı kastederek.
Paula Weinstein ilave ediyor: “Afrika çok heyecan verici, gayet canlı bir kıta,” bunu söylerken, canlı olmanın üstüne basıyor. “Her sabah, çocuklar sete gelip bir gece once odalarında nasıl bir böcek gördüklerini anlatırlardı. Her gün ‘ee, senin odanda ne vardı dün gece? Kertenkele mi? Şu yılanı gördün mü?’ gibi konuşmalar geçiyordu. Mizah duygusuna sahip olmanız gerekiyor; şımarık Hollywood tipleri gibi davranamazsınız. Kesinlikle çok iyi gitmeyecekti ama birbirimizin öykülerini geçmeye çalışırken eğleniyorduk.”
Ekip, Port Edward’dan Maputo şehrinin, Sierra Leone’nin başkenti Freetown’ın dublorlüğünü yaptığı Mozambik’e geçti. Freetown’ın şiddetli çöküşünü filme almak, tüm yapım ekibini zorlayan çeşitli lojistik sorunlara yol açtı. Yönetmen, bütün karmaşayı elde etmek için her şeyi dikkatle koordine etmek gerektiğini söylüyor. Ve şöyle açıklıyor: “Karmaşa gibi görünmeliydi ama bunu karmaşaya kapılarak yapamazsınız.Yoğun planlama ve odaklanma gerektiriyordu. Kameraların, oyuncuların, dublörlerin ve figüranların kesin yerlerini belirlemek için o sokakları kaç kez adımladığımızı hatırlamıyorum.”
Film ekibi, Mozambik’teki iç savaşın anılarını tamamen silmemiş Maputo halkı üzerinde bırakacağı etki konusunda çok dikkatliydi. İstenmeyen bir travmanın önüne geçmek için broşürler dağıtıldı ve görüp duyacakları şeylerin film icabı olduğunu insanlara anlatacak bir medya kampanyası başlatıldı.
Ne tuhaftır ki çekim aralarında dışarıdan gelen ekibi ve kadroyu rahatlatanlar, Mozambik yerlisi figüranlar olmuş. Weinstein şöyle açıklıyor: “Bazen çok zor bir sahneden sonra, köşede durup birlikte şarkı söylerlerdi. Bu setteki samimi havaya katkıda bulundu ve orada bulunduğumuz için mutlu ve bu öyküyü anlattığımız için şanslı hissetmemizi sağladı. Gerçekten de çok cömert birer ev sahibi ve filmde payı olan harika katılımcılar oldular.”
Yine de gerçekçilik, filmde çalışan bazı insanların bam teline dokunmuş. Mende lehçesi koçu Alfred Lavalie ilk günden sonra çekimleri izlemeye katlanamamış; Samura’ysa “kötü anıları geri getirdi ve, itiraf etmeliyim ki hayatta kaldığım için ne kadar şanslı olduğumu hissettirdi. Otel odama gidip ağladım, sonra da çocuklarımı arayıp onları ne kadar sevdiğimi söyledim. Bu filmi izleyenlerin çılgınlığı anlamaya başlamasını umarım.”
Zwick “dünyada neden hâlâ böyle şeyler olduğunu anlamak güç. Amerika’da sahip olduğumuz rahat hayatla gevşemek istiyorsunuz. Ama burada bulunduktan sonra, hepimizde bir iz kaldığını söyleyebilirim. Artık dünyaya başka türlü bakmaktan kendimizi alamıyoruz,” diyor.
kaynak: e-kolay